Irsad heyeti Anadolu’da
TekbIrlerle, dualarla açilan Meclis zafere kadar ayni hüviyetini muhafaza edecekti. O Birinci Meclis'te dinî tahsil görmüs olanlarla, din görevlisi olanlarin sayisi hayli fazlaydi.
Meclis kayitlarina göre seçilen 437 milletvekilinden 34'ü Meclis'e katilmamisti. Böylece Birinci Meclis'te milletvekili sayisi 403 idi. Bu milletvekillerinden din adami vasfini haiz 78 kisi vardi. Bu sayinin 101'i bulmasi da muhtemeldir. Çünkü medreseye belli bir müddet gittigi halde baska meslegi seçen milletvekilleri de bulunuyordu. (Dr. Recep Çelik, Milli Mücadelede Din Adamlari) Ayrica sair meslek mensubu milletvekillerinin tamami da mükemmel bir dini tahsil görmüslerdi.
Irsat komisyonlari
Meclisteki dini tahsil görmüs milletvekilleri çok büyük hizmetlerde bulunmuslardi. Halkin irsad ve isgal kuvvetlerin propagandalarina karsi tenviri gibi...
Meclisin ilk ele aldigi mevzulardan biri de halka gerçeklerin anlatilmasi, Millî Mücadele'ye fiilen istiraklerinin saglanmasi idi. TBMM Reisi Mustafa Kemal Pasa bu mevzunun ehemmiyeti üzerinde durmus. 25, 26 ve 27 Nisan tarihlerinde "Irsad heyetinin teskili" görüsülmüstü.
27 Nisan 1920 tarihli toplantida Irsad Encümeni Meselesi yeniden gündeme gelmisti. Seyh Servet Efendi'nin takririyle irsad subesi kurulmasi teklif edilmisti. Teklifte su açiklamalar bulunuyordu:
"Insanligi aydinlatmanin, insan varliginin mutlulugu yolunda en önemli hizmet oldugu, çok eski devirlerden beri bilinen bir gerçektir. Ne yazik ki düsmanlarimiz bu güzel hakikati, kötü yollarda kullanmakta ve batili Hak gibi gösterme gayreti içinde bizi dertlendirmektedirler. Propaganda adi verilen olaylari özel ve gizli çikarlara alet etme, düsmanlarimizin basari ile yürüttükleri en tesirli silahtir. Silaha, benzer tesirli silahla karsi konulur. Dogruluguna inandigimiz hakikatleri milletimizin önüne açikca sermek için biz de harekete geçelim... Bu gaye ile Millet Meclisi'mizin halk hizmetleri için kuracagi subeler arasinda bir irsad subesinin eklenmesini teklif ediyorum." (a.g.e./210)
Ingilizler'in propagandalari
Bu takrirde de belirtildigi gibi o esnada düsman kuvvetler müthis sekilde propaganda yapmaktaydi. Bilhassa Ingilizler dessasâne bir sekilde batili Hak, Hakki batil göstermeye çalisiyor, istiklâl mücadelesini temelinden çürütmek için her yolu deniyordu.
Ingilizler propagandalarinda sik sik din unsurunu kullaniyor ve kendilerinin "Islâm'in hâmisi" olduklarini belirtiyorlardi. Iste o sirada isgal altindaki Istanbul'da bulunan bir âlim bu Ingiliz propagandalarina yazmis oldugu makalelerle, brosürlerle cevap veriyordu.
Tipki Mehmed Âkif gibi, Osmanli Devleti'nin en büyük ilmî müesseselerinden biri olan Darü'lHikmeti'l Islâmiye" azasi olan Bediüzzaman, "Tükürün Ingiliz lâininin hayasiz yüzüne!", "Ey ekpekü'l küpekadan tekepküp etmis köpek!" gibi ifadelere de yer verdigi makalelelerinde ve "Hutuvat-i Sitte" isimli, Ingilizlerin alti maddelik dehsetli yalanlarini çürüten eserinde halka gerekçeleri açikliyor ve uzun zamandan beri Islâm âleminin en büyük düsmani olan Ingilizler'in propagandalarina kanmamalarini ihtar ediyordu.
Bediüzzaman'in bu nevi çalismalari Anadolu'da ve Meclis'te yanki uyandirmisti. Basta TBMM Reisi M. Kemal Pasa olmak üzere bir grup milletvekili onu israrla Ankara'ya davet etmekteydi.Bediüzzaman ise "Ben tehlikeli yerde hizmet etmek istiyorum" diyordu. Gerçekten o sirada Istanbul'da bulunmak çok tehlikeliydi. Zira Ingiliz isgal komutanilgi Bediüzzaman için görüldügü yerde vurulmasi emrini çikartmisti.
Irsad heyeti Anadolu'da
TBMM'de "Irsad ve Tenvir heyetlerinin kurulmasi" fikri hüsnü kabul görecek ve daha ziyade din adamlariyla dinî egitim almis milletvekillerinden seçilmis heyetler Anadolu'ya dagilarak halka olup bitenleri anlatmaya baslayacaklardi.
Bu heyette yer alan isimlerden birisi de Istiklâl Marsi sairi, o günkü ünvaniyla "Burdur Meb'usu" olan Mehmed Âkif'ti. Vaazlarinda Islâm kardesligi üzerinde israrla duran Âkif söyle diyordu:
"Devlet, millet, ordu bizden fedakârlik istiyor. Biz bu fedakârligi dinimizi, vatanimizi korumak için, seve seve yapacagiz. Alimler ilmiyle, zenginler servetiyle, fakirler güçleri nisbetinde, eli silah tutanlar kuvvetiyle çalisacak. Bundan kaçmak haramdir, dine ihanettir. Her seyi devletten bekleyemeyiz."
Camilerde, meydanlarda halka hitap eden, gerçekleri anlatan Âkif düzenli ordu birliklerinin kurulmasindan sonra sik sik ordu birliklerini ziyaret ederek Mehmedcikle sohbet ediyordu. Onun yazmis oldugu ve Meclis'te ayakta alkislanarak kabul edilen "Istiklâl Marsi" metni askerin elinden ve dilinden düsmeyecekti.
Sira geldi Mehmedcik'e
Milletvekillerinin bu sekilde Anadolu'yu adim adim dolasmalari semeresini verecekti.
Henüz yaralari iyilesmemis gaziler, henüz biyigi terlememis yigitler silah basi etmek için askerlik subelerine akin etmeye baslamisti.
23 Nisan'da Meclis'in açilmasindan ve mücadelenin alt yapisinin hazirlanmasindan sonra sira Mehmedçige gelmisti. Ona ise vazifelerini, ne yapmasi gerektigini uzun uzadiya anlatmak yersizdi. Zira o ne yapacagini çokiyi bilmekteydi. Nitekim pes pese zaferler kazanilacakti.
TBMM'nin dualarla, tekbirlerle açilmis olmasi nasil tarihî bir gerçekse, Mehmedçigin o savaslarda tipki Meclis'in açildigi gün milletçe sergilenen halet-i ruhiyeye uygun davranmis oldugu da bir baska tarihî gerçektir.
Milletvekilleri ve milletin kendisi 23 Nisan günü "Allahü Ekber" diyerek yürümüstü. Mehmedçik de cephede "Allah! Allah!" diyerek hücuma kalkmis, dilinde Kelime-i Sehadet ile son nefesini vermisti. Sehid düsen her Mehmedcigin cebinden ya küçük bir Kur'ân-i Kerim, ya da Kur'ân'dan bir sayfa çikmaktaydi.
Her çarpisma öncesi, tipki Malazgirt'teki sanli ecdadlari gibi abdest aliyor, namaz kiliyor, birbirleriyle helallesiyorlardi.