Acelya
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Acelya

ACELYANIN DÜNYASI DOSTLUGUN VE SEVGININ TEK SIMGESI
 
PortalPortal  AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Alkolik Misiniz ?

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:38 pm

Hastalıkların çoğunun teşhisi kolaylaştırabilecek belirtileri vardr. Ancak alkolizm, belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterdiği için kolay sınıflanamaz.

Bu güçlükle başa çıkmak için Mayo Kliniği, Kendi Kendine Uygulanabilen Alkolizm Testini geliştirmiştir. Bu test 37 sorudan oluşmaktadır. 1972 den beri uygulanan bu testin hastaneye yatırılması gereken alkoliklerin %95 ini ortaya çıkardığı görülmüştür.
Bu test alkolikleri rencide etmek için değil, içki içmenin yolaçtığı davranış problemlerini, tıbbi belirtileri ve sonuçlan belirlemek için hazırlanmıştır.
Aşağıda bu testten bazı soru örnekleri verilmiştir.
1-Ara sıra içki içermişiniz?
2-Kendinizi normal bir içki içici olarak mı görüyorsunuz(ortalamanın üstünde içmemek)?
3-İçki içtiğiniz akşamın ertesinde, sabah uyandığınızda gecenin bir bölümünü hatırlamadığınız oldu mu?
4-Yakınlarınız içki içmeniz konusunda şikayet eder veya kaygılanır mı?
5-Bir iki kadehten sonra içmeye son verebiliyor musunuz?
6-İçki içmek yüzünden kendinizi hiç suçlu hissettiniz mi?
7-Arkadaşlarınız ya da akrabalarınız sizin alkolü kararında kullanan biri olduğunuzu mu düşünüyor?
8-İstediğinizde içmeyi bırakabilirmisiniz?
9-İçkiliyken hiç kavgaya karıştınız mı ?
Aşağıdaki yanıtlar alkolizm riski taşıdığınızı düşündürmektedir: l-Evet 2-Hayır 3-Evet 4-Evet 5-Hayır 6-Evet 7-Hayır 8-Hayır 9-Evet Bu sorulara verdiğiniz yanıtlar bir psikiyatrisi, psikolog veya doktorunuz tarafından daha iyi değerlendirilebilir. Yanıtlarınız size bir alkol sorununuz olduğunu düşündürüyorsa doktorunuza başvurun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:39 pm

Bir görme özürlüye yardımcı olmak istiyorsanız aşağıda ki bilgileri edinmeli ve bunlar doğrultusunda hareket etmelisiniz.
* Yürürken siz onun değil, o sizin kolunuza girmelidir.
* Kaldırım kenarı veya merdiveni anlaması için yarım adım gerinizden gelmelidir.
* Merdiven inerken eğer varsa tırabzandan yararlanmak isteyebilir. (Kaldırım iniş ve çıkışlarında sürekli sözlü uyarılara gerek yoktur. O sizi yarım adım geriden izlediği için biraz yavaşlamanız yeterlidir.)
* Ona ismiyle hitap ediniz; aksi halde kiminle konuştuğunuzu anlamayabilir.
* Konuşurken görmek veya kör gibi kelimeleri kullanmaktan çekinmeyin ve yanından ayrılacağınızda sözlü olarak bildirin.
* Eğer size yol veya yön sorarsa, sözcüklerle kesin ve anlaşılır biçimde izah edin. El ile işaret etmenin veya göze hitaben yönlendirmelerde bulunmanın yararı yoktur.
* Görme özürlü birini uzaktan bağırarak yönlendirmeniz hem rahatsız edici hem de tehlikeli olabilir. Olanağınız varsa yardım etmek için yanına gidin.
* Duraklarda hangi otobüsün geldiğini öğrenmek isteyip istemediğini sorabilirsiniz. Sizin otobüsünüz daha önce geldiyse ayrılacağınızı mutlaka belirtin.
* Kapıları yarı açıöm bırakmayın; onunla daha önce bulunmadığı bir odaya girerseniz onu odanın ortasında yalnız bırakmayın, bir sandalye veya koltuğa kadar götürün.
* Yemekte et varsa kesmek için yardım isteyip istemediğini sorun; yemeklerin yerlerini ayrıntılı olarak tarif edin.
* Yatılı olarak evinize geldiğinde ona tuvaletin, gardırobun, pencerenin, prizin, elektrik düğmelerinin, yerlerini gösterin. Ayrıca ışıkların açık olup olmadığını bilmek isteyebilir.
* Eğer arzu ederseniz sizinle körlüğü hakkında konuşabilir ama bu eski bir hikayedir. Oysa sizin olduğu gibi bir görmeyenin de ilgilendiği birçok konu vardır.
Görme Özürlü Kimdir?
* Görme özürlü kişi, himayeye muhtaç, acınacak ve çaresiz bir insan değildir.
* Diğer insanlardan farklı, olağanüstü yetenekleri olan, başkalarının duyamadığı sesleri duyan mucizevi bir yaratık da değildir.
* Diğer insanların sahip olduğu olumlu ve olumsuz özelliklerin hepsi onda da mevcuttur. (Görme özürlüler arasında da başarılı-başarısız olanlar, bencil veya toplum çıkarlarını düşünen insanlarda bulunabilir.
* Görme özürlüde herkes gibi bir insandır. Farklı yazı sistemi ile o da aynı kitapları okur.
* Farklı metotlarla o da aynı bilgileri ve eğitimi alır.
* Diğerleriyle aynı okulları, iş yerlerini, caddeleri, eğlence yerlerini vs. paylaşır.
* Görme özürlü olmak diğer insanlardan farklı bir kişiliğe sahip olmak demek değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:40 pm

Erak veya başka bazı ağaç dallarından yapılan ve bir çeşit diş fırçası olan misvağın, pek çok faydalarından bazıları şunladır;

* Allah'ın rızasına vesiledir
* Resulullah'ın mühim bir sünneti yerine gelmiş olur
* ağız temizliğini sağlar
* diş çürümelerini önler
* dişlerin sağlamlığını arttırır
* ağız kokusunu giderir
* konuşmayı kolaylaştırır
* son nefeste Kelime-i Şehadet'i hatırlatır
* sesi güzelleştirir
* göze kuvvet verir
* hazmı kolaylaştırır
* dişleri parlatır
* diş etlerini korur
* diştaşını önler
* zekayı arttırır
* mide hastalıklarını önler
* sevabı artırarak ömrü bereketli kılar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:40 pm

Katarakt Nedir?
Gözlük numarasındaki hızlı ve ani artışlar, bakılan yerde gölgeler görme, renkleri zor ve soluk algılama kataraktın en önemli belirtileridir.

Katarakt kalıcı körlüğe neden olur mu?

Katarakt şeffaf olan lensin, matlaşmaya başlayarak gözün önünde görme netliğini bozan bir sis perdesinin oluşması gibidir. Gözün bölümleri kamera parçalarına benzer. Gözde de tıpkı kameraların içindeki gibi lensler bulunur. Fotoğraf makinesinin lensi lekeli olduğunda ya da çizildiğinde fotoğrafın bulanık olması gibi, insan gözündeki katarakt sonucunda da lens saydamlığını yitirir. Bu durum görüntüyü bulanıklaştırır ve hastalarda görmede bulanıklara neden olur. Ancak katarakt konusunda bazı yanlış anlamalar vardır. Katarakt göz üzerindeki bir film değildir ve gözü fazla kullanmamaktan oluşmaz. Ayrıca kalıcı körlüğe ve kansere de yol açmamaktadır.

Belirtileri nelerdir?


Kataraktın en önemli belirtisi hastanın görme fonksiyonlarında meydana gelen değişikliktir. Bu değişiklik uzağı görememe, yakını görememe şeklinde olabilir. Ya da daha önce kullanılan gözlüklerle net görememe biçiminde ortaya çıkabilir. Hasta baktığı yerlerde gölgeler görüp, renkleri ayırt edemez. Renkler zor veya mat olarak algılanır; özellikle mavi renk konusunda hasta sorunlar yaşar. Bazı hastaların geceleri şikayetleri daha da artar; görmede zorluk veya gece körlüğü belirgindir. Gece karanlığında araba kullananlarda ışıklar etrafında renkli halkalar oluşur. Bunların yanı sıra çift görme, şekilsiz ve bulanık görme, kontakt lens veya gözlük numaralarının sık sık değişmesi, derinlik hissinin kaybı, göz yorgunluğu ve baş ağrısı gibi belirtiler vardır. Ayrıca bakıldığı yerde siyah lekeler, gölgeler görme gibi şikayetler bize kataraktı düşündürür.

Kataraktı etkileyen faktörler nelerdir?

Diğer göz rahatsızlıkları, şeker, tansiyon gibi bazı hastalıklar kataraktın ortaya çıkışını kolaylaştırabilir. Örneğin; yüksek miyopisi olanlarda katarakt daha fazla görülür. Göz tansiyonu olanlarda veya çiftçiler gibi ışığa maruz kalanlarda katarakt kolay ortaya çıkar. Isı da katarakt üzerinde önemli rol oynaması sebebiyle; fırıncılarda, demir dövme işiyle uğraşanlarda ya da aşırı ısıya maruz kalan mesleklere sahip olanlarda katarakta sık rastlanır. Yapılan araştırmalara göre kadınlarda ve zencilerde katarakt daha fazla görülmektedir.

Göze darbe gelmesi, iğne, çivi, diken batması gibi kuvvetli bir travmanın hemen arkasından katarakt gelişebilir. Travmanın şiddetine göre etkisinde artış olur. Eğer travma büyükse katarakt hızla büyüyebilir.

Normal görme düzeyine sahip görmeyi %100 diye değerlendirirsek, katarakt oluştuğu zaman bu oran %10’a düşebilir. Ama bu kataraktın derecesine göre değişir. Bazen görme kaybı %90’da da kalabilir.

Nasıl teşhis edilir?


Öncelikli olarak hasta detaylı bir muayeneden geçirildikten sonra;gözün bütün bölümleri önden arkaya doğru değerlendirilir. İncelemeler en önde bulunan kornea denilen cam tabakanın incelenmesinden başlayarak arkasında bulunan göz merceğinin incelenmesiyle devam eder. Gözün renkli kısımları ise ilaçlarla genişletildikten sonra, göz merceği detaylı olarak muayene edilir. Hastalardaki görme azlığının altında yatan sebepler araştırılarak rahatsızlığın katarakt olup olmadığı kesinleştirilir.

Her katarakt hastası mutlaka ameliyat olmalı mı?

Burada önemli olan kataraktın kişinin araba kullanmasını, gazete okumasını engelleme durumudur.Bazı hastalarda katarakt sadece %10 görme sorunu olsa bile günlük hayatı etkileyebilmektedir.

Ameliyatta FAKO denilen yöntem kullanılmaktadır. Bu tedavinin özelliği; yaklaşık 3 milimetrelik bir keseden göz içine girilerek özel ses dalgalarıyla çalışan bir aletle gözün içinde saydamlığını kaybetmiş,sertleşmiş kataraktın parçalanmasıdır. Daha sonra küçük bir çubuk yardımıyla parçalanan saydam tabakanın fazlalığı emilir. Emilme işleminden sonra içi boşalmış bir kese kalır ve bu keseye katlanabilir, özel mercekler yerleştirilir. FAKO yönteminin en büyük avantajı erken dönemde görme netliğini sağlamasıdır.

Kaç çeşit anestezi yöntemi kullanılmaktadır?

Genel anestezi, lokal anestezi ve damla anestezi olmak üzere üç çeşit anestezi yöntemi kullanılır. Hastalarımızın %90’ında çok pratik bir yöntem olan damla anestezi yöntemi kullanılmaktadır. Bu anestezi türünde göze damla damlatılarak gözün uyuşması sağlanır. Bazı hastalarda gözün etrafına birkaç tane iğne yapılarak uygulanan lokal anestezi tercih edilir. Daha genç hastalarda ise genel anestezi uygulanmaktadır.

Ameliyat süresi nedir?

Normal bir FAKO ameliyatı yaklaşık 15-20 dakika sürmektedir. Ameliyat öncesinde detaylı bir inceleme yapıldığı için hastaların en az yarım günlerini ayıracak şekilde hastaneye gelmeleri gerekir.

Hasta ameliyattan sonra neler yapmalı?

Hastanın gözü, herhangi bir enfeksiyon riskine karşı ameliyatın ertesi günü yapılan pansumana kadar mutlaka kapalı kalmalıdır. Ameliyattan bir saat sonra hasta kendisini iyi hisseder ise taburcu edilir. Hastanın ertesi güne kadar herhangi bir ilaç kullanmasına gerek kalmadan sadece bazı ağrı kesicileri alması yeterli olur. Taburcu olan hasta bir gün sonra hastaneye gelir ve gözü açılır, ilk damlaları koyulduktan sonra hastaya ilaçlarını nasıl kullanacağı hakkında bilgi verilir.

Birinci hafta göze, kirli elle dokunulmaması, sabunlu su kaçırılmaması, gözün şiddetli bir şekilde ovulmaması gerekir. Ameliyat sonrasında gözde meydana gelen sulanmalar göze yakın bir yerden değil de yanaktan silinmelidir. Bir hafta boyunca hasta banyo yapmaktan kaçınmalıdır.

Kataraktın başarı oranı?

Görmenin artışı, görme derecesine bağlı olarak değişmektedir. Hastanın ameliyat öncesi görmesi çok düşük ise, örneğin %10’a kadar düşmüş ise ameliyat sonrası %60-70’lere kadar çıkabilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:41 pm

Çocuklarda Ayakkabı Seçimi
Yeni yürümeye başlayan çocuklara ayakkabı giydirmemek çocuğun ayak sağlığı için çok faydalıdır. Tabanı olan ayakkabıların erken giydirilmesi ayak kaslarının gelişmesini engeller. Taban çukurunu oluşturacak kaslar bebek ayağa kalkıp yürümeye başladıktan sonra gelişmektedir. Ayakta durma ve yürüme ayak ve bacak kaslarının çalışmasını sağlayarak onları kuvvetlendirir. Özellikle 2 yaşına kadar evde çocuğun çıplak ayakla bırakılması sağlanmalıdır.

Çocuğa erken ayakkabı, bilhassa sert tabanlı ayakkabı giydirmek, ayak kaslarının gelişmesini engelleyerek düz tabanlığın oluşmasını kolaylaştırır. İlk 1 yaşta ayak tabanı çukurunun tam gelişmemesi dolayısıyla düz tabanlık normal olarak kabul edilir.

Ayakkabı alırken nelere dikkat etmek gerekir;

Çocuğun evin dışında yürümeye başladığı zamanlarda seçilecek ayakkabının tabanı yarı yumuşak olmalıdır,

Ayakkabının ölçü seçimi yapılırken çocuk ayakta durmalı, ayak baş parmağının ucu ile ayakkabının burnu arasında yaklaşık 1 cm boşluk olmalıdır,

Çocuğun ayakları aylar içinde hızla büyüdüğünden 3-4 ayda bir ayak-ayakkabı oranı tekrar değerlendirilmelidir,

Ayakkabı tercihini, botların çocuk bileğini daha iyi kavrayacağı düşünülürse bottan yana kullanmak daha uygun olacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:41 pm

Sıcak Tutan Yiyecekler
İnsanlarda vücut sıcaklığı dış sıcaklığa aksi olarak değişmektedir. Dış sıcaklık ne kadar azalırsa bedende oksidonyonlar o kadar hızlanır. Bunun neticesi olarak ısı oluşumu o kadar artar.Yalnız soğukta karaciğerde oksidonyonlar artar ve sıcaklık birkaç derece yükselir.Soğuk havalarda sıcak şeyler içmek ve iyi giyinmek suretiyle fiziksel olarak ısı kaybını önleyebiliriz.

Doğan Sağlık Grubu Diyetisyeni Emine Sezen; “Yağlar en fazla enerji veren besin öğesidir. Eşit miktarlardaki karbonhidrat ve proteinlerin iki katından fazla enerji verir. Böylece vücut en ekonomik şekilde enerji gereksinimini yağlardan karşılayabilir. Devamlı yağ tabakası ise vücut ısısının kaybını önler.Karbonhidrat ise karaciğerde glikojen olarak depolanır.İhtiyaç duyulduğu anda glikoz formuna dönecek enerji ihtiyacımız karşılanır.Tüm bu bilgiler ışığında kişi duyarlı beslenmeli,tüm besin gruplarından almalı,enerji versin diye tek tip beslenme yapmamalıdır.” dedi.

Bu bölümden soğuk iklimlerde fazla yağ alınması fizyolojik bir ihtiyaca cevaptır. Bunun yanı sıra karbonhidratlarda enerji veren kaynaklardandır. Bütün bu nedenle kişiler ihtiyacı olan kaloriyi yalnız yağ veya yalnız karbonhidrat tüketerek değil dengeli bir şekilde yani;

Günlük kalori ihtiyacının -

% 50-60 karbonhidrat
% 15-20 prot
% 25-30 yağdan
gelecek şekilde beslenmesi en doğru yoldur. Bunları temin ederken de tüm besin gruplarını gün içinde mutlaka tüketmek gerekmektedir.

Bunlar;

Süt veya yoğurt

Et grubu ( et, yumurta, peynir)

Ekmek grubu ( çorba, makarna, pilav, kuru baklagiller)

Sebze grubu.

Meyve grubu.

Yağ grubu.

Şeker grubu olarak 7 grubun hepsinden almak gereklidir.

Eğer kişi dengesiz beslenirse vücut direnci düşecek ve enfeksiyonlara yakalanma riski artacaktır. Enfeksiyonlar vücut doku ve sıvılardaki C vitamini miktarını azaltmaktadır. Yeşil sebzeler, turunçgiller, çilek, domates, kuşburnu, C vitamini açısından zengindir. Yine maydanoz C vitamini a.ısından çok zengin olmakla birlikte çok az tüketildiği için günlük diyete fazla bir katkısı olmaz. Bunun yanında doğru yöntemle pişirilmiş patates, her mevsim, her yerde bulunduğu ve fazla miktarda kullanıldığı için C vitamini ihtiyacınızı meyve suyu yerine meyvenin kendisini posası ile birlikte almak daha yararlıdır.

ÖRNEK MENÜ

Sabah

Ihlamur

Peynir

Pekmez+zeytinyağı+domates+salatalık

Ekmek

Ara öğün

Ilık süt

Öğle

Et yemeği

Yoğurt

Ekmek

İkindi

Bir porsiyon hamur tatlısı

Yoğurt

Ekmek

Akşam

Çorba

Sebze yemeği

Ekmek

Yatmadan önce

Süt

Meyve
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:42 pm

Kadın hayatının ortalama olarak üçte biri menopoz döneminde geçer. Menopoza girme yaşı tüm dünyada ve antik çağlardan beri fazla değişme göstermemiştir ve ortalama 45-55 cıvarındadır. 40 yaştan önce menopoza girmek "erken menopoz " olarak tanımlanmaktadır.
Menopoz dönemine giren kadınların bir kısmı bu dönemi yaşlanmanın başlaması ile eşdeğer görürler. Bu,pek de mantıklı sayılmaz.Geçen yıl adet gören ve bu yıl kanaması duran bir kadın bu süre içerisinde birden yaşlı bir insan olmaz, yalnızca bir yıl yaşlanır. Menopoz hayatın doğal bir aşaması olarak kabul edilmelidir.Kadın kendini bir sabah uyandığında birdrn bire menapoza girmiş olarak bulmaz.Menopoz 20 yıl süren değişikliklerin tam ortasındaki dönemdir.
40 yaşından sonra kadınlarda önce yumurtlamanın azalmasına bağlı olarak düzensiz adet kanamaları,aralıklı ateş basma ve terlemeler,psikolojik değişiklikler ortaya çıkmaya başlar.Daha sonra yakınmalar giderek artar ve adet tamamen kesilir. Bu dönemde 1 yıl adet kanamalarının olmaması menopoz tanısı için yeterlidir.6 aydan daha fazla adet gecikmeleri araştırılıp kandaki östrojen ve yumurtlamayı uyaran hormon (FSH) seviyeleri ölçülerek kesin tanı konulur. Ancak adet düzensizlikleri veya düzensiz kanamalar "menopoza giriyorum" düşüncesiyle normal karşılanmamalı; hasta doktoruna başvurarak bu değişikliklerin gebelik ve kadın cinsel organlarının kanserlerinde de görülebileceği göz önünde tutularak bu hastalıklar dikkatle araştırılmalıdır.

Menopozdaki temel değişiklik kadınlık hormonu olan östrojenin yumurtlamanın durması sonucu azalmasıdır.Böylece kadında
-Ateş basma,terleme,çarpıntı
-Uykusuzluk,sinirlilik,(ruhsal çöküntü) depresyon,unutkanlık,halsizlik,çabuk sinirlenme
-Bazan cinsel istekte (libido) azalma
-Kemik erimesi(osteoporoz)
-Damar sertliği (ateroskleroz) gelişme eğilimi
-Cinsel organlarda çekilme(atrofi) ,kuruluk,ağrılı ilişki
-İdrar kaçırmaya kadar varan idrar yollarında atrofi ortaya çıkmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:42 pm

Huzursuz Bacak Sendromu
Hareketsiz kalındığında veya uykuda git gide artan rahatsızlık, sıkıntı,karıncalanma, uyuşma ve tarif edilemez huzursuzluk ile kendini gösteren “Huzursuz Bacak Sendromu” genellikle 100 kişiden üçünde görülen nörolojik bir hastalıktır. Genellikle bacaklarda hissedilen ancak diğer uzuvlarda da görülebilen “Husursuz Bacak Sendromun”da hastalar, şikayetlerini hareket ile azaltma eğilimi içinde olduklarından dolayı engellenemez şekilde bacaklarını oynatma ihtiyacı hissederler.

Genellikle romatizmal hastalıklarla karıştırılan huzursuz bacak sendromunun en büyük ayırıcı özelliği ağrının hareketle azalması ve istirahat halinde tekrardan başlamasıdır.

Hastalığın Belirtileri

Bacaklarda görülen rahatsızlık hissini gidermek için hareket ettirme isteği,

Rahatsızlığın karıncalanma,gerilme,ağrı,kaşıntı,iğnelenme şeklinde ortaya çıkması (yürümek yada egzersiz rahatsızlık hissini geçici olarak azaltır)

Sabah erken saatlerde en düşük seviyede, gece ise en yüksek düzeyde olması,

Konsantrasyon bozukluğu,

Sabah uyanıldığında yorgunluk hissi,

Çabuk sinirlenme.

Hastalığın Ortaya Çıkış Nedenleri

Hastalığa yakananların yaklaşık olarak %20’sinde demir eksiliği olduğu bilinmektedir.

Diyabet,

Hamilelik,

Uyku apnesi,

Varis,

Tirodin aşırı çalışması veya yetmezliği,

Üremi,

Çölyak hastalığı,

Depresyon ilaçları,

Böbrek yetmezliği,

Parkinson gibi durumlar hastalığın ortaya çıkmasını tetkikleyen faktörler arasındadır.

Hastalığın Görülme Sıklığı

Huzursuz Bacak Sendromu belirli bir yaşta ortaya çıkmamasının yanı sıra başlama yaşı yaklaşık 27 olarak bilinir ancak yaşın ilerlemesiyle birlite görülme sıklığı ve ağrı şiddetinde artış olmaya başlar. Hastalığa genellikle 40 ve 50’li yaşlarda daha sık rastlanır.

Hastalığın görülme sıklığı ise Türkiye’de yaklaşık %5 oranındadır.

Hastalığın Tedavi Yöntemleri

Tedavide başarılı olabilmek için bu hastalığın tanısını doğru koymak gerekir. Hastanın huzursuz bacak sendromunun altında yatan kansızlık, şeker hastalığı gibi farklı rahatsızlıklar var ise öncelikle bu rahatsızlıkların tedavi edilmesi gerekmektedir.

Huzursuz bacak sendromu olan kişinin bacaklarını hareket ettirmesi, yataktan kalkıp dolaşması ya da masaj yapması, kısa süreli de olsa bir rahatlama sağlar. Ancak bu yöntemler sorunu geçici olarak gidermektedir.

Hastaların Dikkat Etmesi Gerekenler

Uyku saatinin düzenli olması,

Yemek saatlerine dikkat edilmesi,

Spor yapma alışkanlığının kazanılması,

Bacaklara yönelik masaj yapılması,

Sıcak soğuk su uygulaması,

Dar çorap ve pantolon giyilmesi,

Bacakların elastik bandaj ile sarılması,

Taze badem yenilmesi,

Yeşil çay içilmesi,

Potasyum,magnezyum,B12,E vitamini,kalsiyum alınması,

Alkol ve sigara kullanılmaması,

Kahve içilmemesi hastalıktan korunma veya tedavi sürecinde dikkat edilmesi gereken hususlardır.

Ayrıca stresten kaynaklanan rahatsızlıklarda yoga ve meditasyon olumlu sonuçlar doğurabilir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:43 pm

Sonbaharın Büyük Tehdidi KOAH
KOAH, solunum yolları ve akciğer dokusunun kronik enflamasyonuna ikincil olarak gelişen ilerleyici hava yolu daralması ile karakterize bir hastalıktır.

KOAH ne kadar yaygındır?

Tüm dünyada 40 yaş üzerindeki her 10 erişkinden birinde KOAH vardır. Türkiye 'de ise 40 yaş üstü her beş erişkinin birinde KOAH bulunmaktadır. Ülkemizde 5 milyon KOAH'lı hasta bulunduğu tahmin edilmektedir.

KOAH ne kadar öldürücüdür?

Dünya çapında her yıl yaklaşık 3 milyon kişi KOAH nedeniyle ölmektedir. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, KOAH dünyada kalp krizi, inme ve akut akciğer enfeksiyonlarından sonra en önemli 4. ölüm nedenidir. Kanserden daha fazla ve HIV/AIDS kadar ölüme neden olur. Türkiye'de ise KOAH en sık görülen 3. ölüm nedenidir ve her yıl yaklaşık 30 bin kişi bu hastalıktan ölmektedir.

KOAH için risk faktörleri nelerdir?

Tütün kullanımı KOAH gelişimi ile en ilişkili risk faktörlerinden biridir. Bununla birlikte hava kirliliğive bazı mesleki kimyasallara maruz kalma da önemli rol oynamaktadır. Aynı şekilde KOAH'a genetik eğilim ile çevresel faktörler arasında açık bir ilişki de bulunmaktadır.

KOAH' ın belirtileri nelerdir?

KOAH belirtileri öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığıdır. Pekçok kişi kendisinde KOAH olmasına rağmen bunu bilmez. Bazıları şikayetlerinin sadece yaşlanmanın doğal bir sonucu olduğunu düşünür. Ancak KOAH yaşamı tehdit eden bir hastalıktır ve tedavi edilmezse kötüleşir.

KOAH tedavi edilebilir mi?

Tamamen iyileşmesi mümkün olmamakla birlikte, doktorlar kendinizi daha iyi hissetmenize ve akciğerlerinizdeki harabiyetin yavaşlamasına yardım edebilir.

Hastalığın tanısı için akciğer grafisi çektirmek ve basit bir solunum testi yaptırmak yeterlidir. Tanı ne kadar erken konursa, tedavi o ölçüde etkili olacaktır.

KOAH önlenebilir mi?

Sigara içiliyorsa, KOAH 'ı önlemenin ya da ilerlemesini durdurmanın en iyi yolu sigarayı bırakmaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:44 pm

Kekemelikte Aileye Düşen Görevler
Kendini kekemeliğinden dolayı değersiz gören bir çocuğa aile olarak sahip çıkılmalı, kendine karşı olumlu bir tavır geliştirilmesi konusunda teşvik edilmelidir. Çocuk problemin farkında ise uygun zamanlarda; konuşurken bazı tutulmalar ve tekrarlamalar yaptığını ancak bunların önemli olmadığını çok kişide buna benzer durumlar olabileceğini bunlardan kurtulmanın mümkün olduğunu söylemek gerekir. Çocuk konuşurken onun dudaklarına değil gözlerine bakmak, çocuğun konuşması üzerine aşırı titizlik göstermemek gerekir.

Yorgun ve heyecanlı olduğu zamanlarda konuşmaya zorlamak, çocuk konuşurken sakince dinlemek gerekir. Bir şey söylerken acele etmeden söyleyebileceği kadar zaman verilmelidir. Konuşmasını kesmemek ve kekelediğinde yardım etmemek gerekir.

Çocuğa önce derin bir nefes al veya yeniden başla veya acele etme gibi uyarılarda bulunmak sakıncalıdır. Çocuk yavaş konuştuğunda hızlı konuşmaya zorlamamak, alayı ve kötü şakaları disiplin aracı olarak kullanmamak gerekir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:44 pm

Romatoid Artrit
Romatoid artrit kronik bir eklem hastalıktır. Eklemleri simetrik bir şekilde tutar. Zamanla eklemlere kalıcı hasarlar verir ve sakatlıklara yol açabilir.

Romatoid artrit kötü sonuçları olan ve hafife alınmaması gereken bir hastalıktır. Romatoid artritli kişilerin yaşam kaliteleri ciddi derecede düşer. En sık 35-50 yaşlarında, kadınlarda görülür.

En çok hangi eklemleri tutar?
Romatoid artrit en çok el bileği ve parmaklardaki küçük eklemleri simetrik bir tarzda tutar. Yani hem sağ hem sol el birlikte tutulurlar.

En sık tutulan eklemler "proksimal interfalangeal eklemler"dir. - bir odaya girmek üzere kapıyı çalarken kapıya vurduğumuz eklem- Romatoid artrit de öncelikle bu eklemle kapımızı çalar. Etkilenen eklemler şişer, ağrır ve kızarır. Zamanla eklemlerde harabiyet başlar. El bileğinin şekli bozulur. Eklemlerin hareket aralığı giderek kısalır ve geri dönüşü olmayan bir şekilde elin fonksiyonları bozulur. El bileği ve parmaklar eski hareketlerini yapamaz hâle gelirler.

Romatoid artritte omurgalar, diz, ayak bileği eklemleri de tutulur.

Sabah tutukluğu nedir?
Sabah kalkınca bir süre eklemlerde tutukluk hissedilmesi ve bir saat sonra açılmasıdır. Romatoid artritin en önemli bulgularından biridir. Sabah tutukluğu, mekanik kökenli değil iltihabi bir eklem hastalığının var olduğu anlamına gelir. Romatoid artrit iltihabi bir eklem hastalığıdır.
Eklem hasarı dışında nelere yol açar?
Eklem dışı bulguları da vardır. Örneğin romatoid artrit zemininde yorgunluk, güçsüzlük, iştahsızlıkla birlikte bir takım deri, akciğer, göz bulguları ortaya çıkabilir.
Romatoid artritin nedeni nedir?
Hastalığın nedeni bağışıklık sisteminin vücudun sağlıklı eklem dokularına saldırmasıdır. Bunun sebebi hâlâ araştırılmaktadır. İltihap hücreleri eklem yüzeyini örten "sinovyal membran"da birikir ve ekleme hasar verirler. Eklem hasarı ilerledikçe zamanla iltihap bitişikteki kemik dokusuna da sıçrayabilir.

Genetik yatkınlığı olan kişilerde romatoid artrit daha kolay ortaya çıkmaktadır.
Nasıl teşhis edilir?
Romatoid artrit teşhisi için özel bir test yoktur. Klinik değerlendirilmeyle ve muayene bulgularıyla teşhis konulur. Ancak eşlik edebilecek diğer hastalıklar için tahlil gerekli olabilir.

Görüntüleme yöntemleriyle eklem hasarının derecesi belirlenebilir. Röntgen filmi ve MR istenebilir.
Tedavisi nasıldır?
İlk önce hastaya hastalığıyla ilgili eğitim verilir. Fizik tedaviyle birlikte eklemlerini en verimli şekilde kullanması ve günlük yaşam aktivitelerini yapması sağlanır.

Romatoid artritin ilerlemesini engellemek için bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılır. Kortizon ve metotreksattan yeni çıkan biyolojik ilaçlara kadar çok farklı türde ilaç seçenekleri vardır. Tedavi hastalığın derecesine göre belirlenir. Hepsinin yaptığı iş aynıdır: Hastalığın ilerlemesini engellemek.

Eğitim, yaşam tarzı değişiklikleri ve düzenli ilaç kullanımıyla oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır. Pek çok romatoid artrit hastası hiçbir ağrı duymaksızın veya sakatlık çekmeksizin yaşamlarını rahatça sürdürmektedir. En önemli nokta tedaviyi aksatmamak ve doktorunuzla iyi iletişim kurmaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:44 pm

Hipertansiyon
Türk Kardiyoloji Derneği tarafından yapılan sağlık taramaları sonucunda ülkemizde 11 milyon hipertansiyon hastası olduğu tespit edilmiştir. Bu hastaların 6 milyonu erkek iken 5 milyonu kadındır.

Hipertansiyon hastalığı oldukça sinsi seyreden ve şikayet bulgusu neredeyse olmayan bir hastalıktır. Hipertansiyon hayati organlar üzerinde telafisi çok zor ve hatta geri dönülemez tahribatlar yaratmaktadır. Bu hastalıklar içerisinde koroner kalp hastalıkları (kalp krizi enfaktüsü) kalp yetmezliği, felç, böbrek yetmezliği ve tansiyona bağlı körlük ilk sırayı almaktadır.

Yapılan bilimsel araştırmalara göre hipertansiyonun 30 -40'lı yaşlarda görülme oranı yüzde 20; 50 -60'lı yaşlardaki yetişkinlerde yüzde 50; 60'lı yaşların üzerindeki her üç erişkin insanın birinde hipertansiyon görülmektedir.

Hipertansiyon erkeklerde, kadınlardan daha sık görülse de; menopoz dönemi sonrası hipertansiyona yakalanan kadın sayısı önemli ölçüde artmaktadır.

Hipertansiyonun Nedenleri

Tansiyon hastalığının yüzde 90 -95 oranında nedeni bilinmemektedir. Buna karşın, hipertansiyonun ana nedenleri arasında kalıtımsal etkiler (ailesinde hipertansiyon olan bir kişinin hipertansiyon olma olasılığı yüzde 60'tır) ile tuz hassasiyeti, fazla alkol tüketimi, hareketsiz bir yaşam, şişmanlık, gibi nedenler sayılabilir.

Hipertansiyonun Belirtileri

Hipertansiyon hastaları doktorlara en fazla, sabahları enseye vuran lokal baş ağrısı, ensede tutukluk, baş dönmesi, mide bulantısı, kulak içinde uğultu, burun kanaması, yaptığı işe kendisini verememe -konsantrasyon bozukluğu- gibi nedenlerle başvurmaktadır. Bunlar aynı zamanda hipertansiyonun ana belirtileridir.

Risk Grubu

Hipertansiyon günümüzün en ciddi ve üzerinde durulması gereken hastalıklarından bir tanesidir. 55 yaş ve üzerindeki erkekler ile 65 yaş üzerindeki kadınlar risk grubunun başında gelmektedirler. Kolestrolün yüksek olması, sigara içmek, şeker hastalığı, şişmanlık, stres, hareketsiz yaşam hipertansiyona yakalanma riskini arttırmaktadır.

Tedavileri

İnsan yaşamında ve organizmasında telafi edilmeyecek hasarlara neden olan hipertansiyon tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Hipertansiyon tedavisi ilaçlı tedavi ve ilaçsız tedavi olarak ikiye ayrılır.

İlaçsız tedavide hasta yaşam tarzını, beslenme alışkanlıklarını değiştirir. Hipertansiyon hastaları eğer sigara kullanıyorlarsa; bunu mutlaka bırakmaları gerekmektedir. Sigara kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini artırdığı gibi içilen her sigaradan sonra kan basıncında önemli bir artış meydana gelmektedir.

Şişmanlık ile kan basıncı arasında pozitif bir ilişki vardır. Şişman hastalarda, kalp damar hastalığı, şeker hastalığı ve kan yağlarının yüksekliği daha fazladır. Tansiyon hastalarının en fazla dikkat etmesi gereken besinlerin başında tuz gelmektedir. Tansiyon hastaları özellikle tuzlu yiyeceklerden kaçınmalıdırlar. Dikkat edilmesi gereken tuzlu yiyecekler arasında salça, domates suyu, cips, turşu, soda, sardalye, ton balığı, tuzlu çerezler, peynirler, tütsülenmiş etler gelmektedir. Hipertansiyonu olan kişiler alkol tüketimini azaltılmalıdırlar. Günlük tüketilen taze sebze ve meyve miktarı arttırılmalıdır. Hipertansiyondan korunmanın diğer bir yolu da günlük stresten uzak durmaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:45 pm

Grip- pek de zararsız değil!
Grip, özellikle kış aylarında önemli sıkıntılara yol açabilir. Bir çok kişi, pek çok gününü, gribin yol açtığı rahatsızlıklarla sürünerek geçirmek, kimileri işinden uzaklaşıp yatağa bağlanmak zorunda kalır. Kimilerinde ise çok daha ciddi durumlara, süre giden hastalıklarda alevlenmeye ve hatta ölüme yol açar. Özellikle Batı toplumlarında gripten ölümlerden daha çok söz edilmektedir. Ülkemizde belki yaşlı nüfusun daha az olması, belki de, gribin ciddi hastalıkları alevlendirmesinin gözden kaçırılması yüzünden “gripten ölüm”, sık duyulan bir şey değildir.
Grip, virüslerin sebep olduğu mikrobik, bulaşıcı bir hastalıktır. Çoğunlukla, hasta kişilerin öksürük ve aksırığıyla bulaşır. 1-4 günlük bir kuluçka döneminin ardından başlar. Ateş, halsizlik, kırgınlık, kuru öksürük, baş, kas, boğaz ağrılarıyla seyreder. Genellikle bir hafta içinde düzelir. Ama kırgınlık ve öksürüğün iki haftayı aştığı da olur. Gribi daha çok sorun haline getiren, başka hastalıklardan muzdarip kişilerin durumlarını ağırlaştırabilmesi ve orta kulak iltihabı, zatürre gibi bazı sonuçlarının olabilmesidir. Bu sonuncular, özellikle yaşlılarda ölüme kadar gidebilmektedir.
Antibiyotiklerin faydadan çok zararı olabilir
Gribin etkili bir tedavisi yoktur. Çoğu kere doktora danışılmadan alınan- antibiyotikler, yararsızlığın yanında zarar da verebilir. Ancak belirtileri azaltıcı, ağrı kesici, ateş düşürücü gibi ilaçlar kullanılabilir. Yakalandıktan sonra yapılabilecek pek az şey bulunması, hastalığın aşıyla önlenmesinin önemini arttırmaktadır.
Son yıllarda, ülkemizde de grip aşısına karşı yoğun rağbet başlamıştır. Ancak, ne yazık ki, bu uygulamaya baş vuranların büyük bir çoğunluğu konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip değildir.
Neler grip değil?
Çok sıkça düşülen bir yanılgı, her üst solunum yolu enfeksiyonuna grip denmesidir. Oysa, solunum yolu enfeksiyonları, içinde gribin de bulunduğu geniş bir hastalık ailesidir. Pek çok kişi, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırık-aksırığın daha ön planda olduğu soğuk algınlığına da, yanlışlıkla grip der. Elbette, grip aşısının bunlara bir faydası olamaz. “Geçen yıl aşı oldum ama yine de grip oldum” diyenlerin çoğu aslında gribe değil, soğuk algınlığına yakalanmışlardır.
Aşı nasıl hazırlanıyor?
Aşı, grip virüsüne karşı, ölü virüslerden hazırlanır. Ancak, gribin tipleri ve bu tiplerin de her birinin pek çok alt grubu bulunmaktadır. Tek bir grip mikrobu değil, bir çok çeşit grip mikrobu vardır. Aşının çok yüksek sayıdaki bütün çeşitleri kapsaması söz konusu olmadığından, bilim adamları her yıl, bir sonraki yıl, görülmesi en muhtemel çeşitleri kestirir ve aşıyı bu tahmine göre hazırlar.
Zamanlama
Aşının koruyucu etkisi, uygulamadan 1-2 hafta sonra başlar. Bu yüzden, aşının en uygun zamanı, gribin en sık görüldüğü ayların hemen öncesi, yani güz aylarıdır. Ekim ve Kasım yeğlenir.
Koruma süresi?
Gribe yol açan virüsler, sıklıkla değiştiğinden her yıl yeniden aşı yapılması gerekir. Aşının etkisi de zaten yaklaşık bir yıldır.
Kimlere yapılmalı?
Kimlere aşı yapılması gerektiği konusunda, tıptaki genel kabul şu şekildedir:
65 yaşın üstündeki herkese,
Önemli sağlık sorunları olanlara: a. Ciddi kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, kan, hormon hastalığı olanlara, b. Bir önceki yılda, sürekli doktor gözetimi gerekenler ve hastaneye yatırılanlara, c. Bakım uygulamaları yapılan yerlerde (huzurevi, rehabilitasyon merkezi vb) uzun süre kalanlara, ç. Bulaşıcı hastalıklarla savaşma yeteneği daha az olanlara (AİDS hastalığına yol açan HIV virüsü taşıyanlara, uzun süreli kortizon gibi ilaçlarla tedavi görenlere, ışın veya ilaçlarla kanser tedavisi görenlere…)
6 ay-18 yaş arası bebek, çocuk ve gençlerden uzun süreli aspirin tedavisi görenlere, (koma, karaciğer hasarı ve ölüme neden olan Reye Sendromu gelişebileceğinden)
Gebeliğinin ilk üç ayı grip mevsimine rastlayacak kadınlara,
Yukarıda saydığımız riskli gruplarla karşılaşma şansı yüksek olanlara: a. Sayılan riskli gruplarla birlikte yaşayanlara, b. Sağlık çalışanlarına (doktor, hemşire, hastabakıcı…), c. Kronik bakım yapılan sağlık kuruluşlarının personeline,
Yüksek riskli kişilere evde bakım veren -hemşire, gönüllü vb- kişilere,
İşgücü kaybının bedeli yüksek olacaklara: a. Önemli toplumsal hizmetler verenlere, b. Salgın çıkarsa, okul aktivitelerinde önemli sıkıntılar oluşabilecek okul mensuplarına.
Kimlere yapılmamalı?
Her şey gibi aşıya karşı da allerji gelişebilir. Bu yüzden, önceden aşı yapıldığında allerji ya da ciddi yan etki gelişenlere aşı yapılmamalıdır. Yumurtaya karşı ciddi allerjisi olanlar için de sakıncalıdır. Aşı yapılacağı sırada ağır hasta olanlara, yüksek ateşlilere ya da sürekli hastalığı olanlardan, o sırada durumu ciddileşenlere de önerilmez.
Nerede, kime yaptırılmalı?
Aşı uygulanmadan önce doktora danışmakta, çok seyrek olsa da, anafilaksi dediğimiz ölümcül allerjilere müdahale edilebileceğinden, aşıyı bir sağlık kuruluşunda yaptırmakta yarar vardır.
Aşı erişkinlere bir kerede verilir. Dokuz yaşından küçük çocuklara, bir ay arayla, yarım dozda iki kerede uygulanır. Kasa veya cilt altına yapılabilir. Aynı gün, gerekiyorsa başka aşılar da yapılabilir. Ama aynı kol veya kalçadan yapılmaması tavsiye edilir. Türk ilaç piyasasında ruhsat almış bir grip aşıları alfabe sırasıyla, Agrippal S1, Begvirac, Fluarix, Fluvirin, İnflexal ve Vaxigrip”tir.
Aşının riskleri nelerdir?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, grip aşısının da riskleri vardır. Ancak, genelde oldukça güvenli kabul edilebilir. Her ilaca olduğu gibi, aşılara karşı da allerji olabilir. Seyrek görülen ama ciddi sonuçlar verebilen allerjiler aşı yapıldıktan sonraki ilk bir kaç dakikayla-bir kaç saat içinde ortaya çıkar. Uygulamanın hemen ardından, hafif veya orta şiddette rahatsızlıklar -aşı yerinde hassasiyet, kızarıklık, şişlik; genel olarak ateşlenme ve ağrılar- ortaya çıkabilirse de, bunlar genellikle 1-2 gün sürüp geçer. Aşı, ölü virüslerden hazırlandığından, gribe yol açmaz.
Aşı ne ölçüde faydalı?
Grip aşısı, grip nedeniyle hastaneye yatmayı %50-60, gribe bağlı yaşlı ölümlerini %80 oranında azaltır. Ancak, koruyuculuğunun sınırları olduğunu baştan belirtmek gerekir. Her şeyden önce, bilim adamları, bir sonraki yılın grip türlerinin tamamını öngörmeyebilirler. Aşı, uygun koşullarda saklanmamış ve nakledilmemiş olabilir. Doğru koşullarda saklanıp uygulanmak şartıyla aşının faydası inkâr edilemez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:46 pm

Bağımlılığa son verecek yöntem



Şilili bilim adamlarının yaptığı bir araştırma, bağımlılığa, beynin bir bölgesinin etkisiz hale getirilmesiyle son verilebileceğini ortaya koydu.





Araştırmacılar, amfetamin (beyin ve vücutta birçok fonksiyonu canlandıran uyarıcı) bağımlısı farelere, beynin kulağın biraz gerisine denk gelen bölgesinde yer alan, vücudun durumunu ve psikolojik ihtiyaçlarını süzdüğüne inanılan insulayı 20 dakika boyunca uyuşturacak bir madde enjekte etti.

Daha sonra biri karanlık, diğeri aydınlık iki odalı kafeslere konulan farelerin alışkanlıklarını değiştirerek karanlık odaya gittikleri, uyuşukluk geçtikten sonra ise daha önce amfetamine alıştırıldıkları aydınlık odaya geçtikleri görüldü.

Böylece araştırmacılar, insulanın geçici olarak etkisiz hale getirilmesinin farelerin bağımlı olduğu maddeye ihtiyaç duymamalarını sağladığını, bunun bazı tedavilerin istenmeyen etkilerini de gidermeye yardımcı olabileceğini anladı.

Bilim adamlarının daha önce yaptığı araştırmalarda, insula hasarının sigara içenlerin nikotin ihtiyacını büyük ölçüde azaltabileceğini göstermişti. Özellikle kalp krizinin neden olduğu insula hasarının ardından 19 sigara bağımlısından 12'si sigarayı rahatlıkla bırakmıştı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:46 pm

Avrupa genelinde yapılan bir araştırma, evliliğin çalışan kadının ömrünü kısalttığını ortaya koydu.

10 binden fazla kişiyle yapılan araştırma sonucunda, evliliğin çalışan kadının ömrünün 1,4 yıl kısalmasına yol açtığı, erkeğin ömrünü ise uzattığı belirtildi.

Araştırmacılar, evliliğin erkeğin ömrünün 1,7 yıl uzamasına kadınınkinin ise kısalmasına yol açmasını, kadının hem ev kadını, hem de iş kadını olarak iki rolü birden üstlenmesiyle açıkladı. Almanya daki Magdeburg Üniversitesi nden, araştırmaya başkanlık eden Profesör Stefan Felder, düzenli cinsel hayatın da bu sonuçta etkisi olabileceğini kaydetti.

Felder, düzenli cinsel hayatın yol açacağı hormonal değişikliklerin kadının yaşamına olumsuz etkisi olduğunu, erkeğinkine ise faydası bulunduğunu belirtti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:47 pm

Baş ağrısı nedeniyle hekime başvuran hastaların ancak %5-7’sinde baş ağrısına yol açan beyin uru, beyin damar hastalığı (beyin kanaması, beyin damarı tıkanıklığı), beyin veya yüz yapılarında iltihap hali gibi yapısal bir bozukluk vardır.


YAPISAL BOZUKLUĞA BAĞLI OLMAYAN BAŞAĞRILAR

Yaşamının herhangi bir döneminde baş ağrısı olmayan insan yok gibidir. İnsanların %80’ninde zaman zaman ilaç almayı gerektiren baş ağrıları olur. Baş ağrısı olan kişilerin ancak %10’nunda baş ağrısı kişiyi yatıracak iş ve gücünden alıkoyacak derecede şiddetlidir. Baş ağrısı nedeniyle hekime başvuran hastaların ancak %5-7’sinde baş ağrısına yol açan beyin uru, beyin damar hastalığı (beyin kanaması, beyin damarı tıkanıklığı), beyin veya yüz yapılarında iltihap hali gibi yapısal bir bozukluk vardır. Bir diğer ifadeyle baş ağrısı şikayetiyle hekime başvuran hastaların %90’ında, yapılan incelemeler sonucu başta ya da bedende baş ağrısına yol açacak herhangi bir bozukluk bulunmaz. Yapısal bir bozukluğa bağlı olmayan bu baş ağrılarını ancak hastadan aldığımız bilgilere dayanarak teşhis edebiliriz. Bu tür baş ağrılarının belli başlıları aşağıda özet olarak verilmiştir.

Migren

Erkeklerin %10’nunda kadınların %15-20’sinde ortaya çıkar. Nöbetler halinde gelen, saatlerce bazen günlerce süren, hastayı yatıran veya işinden alıkoyan, bulantı bazen kusma yapan, ışıktan ve sesten rahatsızlığa yol açan, başın bir yarısını tutan, zonklayıcı, şiddetli baş ağrısıdır. Belirtilen baş ağrısı özelliklerinin her hastada bulunması gerekmez. Değişik tipleri vardır.

Gerilim Baş Ağrısı

Başın tümünü tutar. Çoğunlukla boyun ense kaslarının kasılmasıyla gider. Hasta tarafından ağırlık, yanma, sıkışma, basınç şeklinde tarif edilir. Bulantı ve kusma yapmaz, hareketle artmaz, çoğunlukla hastanın aktivitelerini engellemez. 5-10 dakika kadar kısa olduğu gibi günlerce de sürebilir. Ataklar şeklinde tekrarlar veya hiç geçmez, devamlıdır. Yıllarca ve sık baş ağrısı olan insanları % 60’ında gerilim baş ağrısı vardır.

Küme Baş Ağrısı

Sıklıkla bir saat civarında süren, günde bir ya da birkaç kere gelen, bir taraf göz , alın ve şakakta yerleşik, ani başlayıp, ani sona eren şiddetli baş ağrısı ile karakterizedir. Baş ağrısına gözde kanlanma, gözyaşı akması, burun akması, burunda şişme, alın ve yüzde terleme, göz kapağı şişmesi, göz kapağı düşmesi ve o taraf göz bebeğinde küçülme gibi bitkisel sinir sistemi belirtileri eşlik eder. Ağrı günde birkaç kere veya gün aşırı sıklığında gelir ve genellikle aynı saatlerde, çoğunlukla geceleri ortaya çıkar. Bu tür ağrı nöbetleri haftalar ya da aylar boyu sürdükten sonra kendiliğinden kaybolur. Fakat yılda bir iki kere veya birkaç yılda bir benzer ağrılı dönemler yine ortaya çıkar. Nadir görülür değişik tipleri vardır.

Kronik Günlük Baş Ağrısı

Hastalarda yıllardan beri her gün gelen, sabahtan akşama kadar devam eden, zaman zaman hastayı yatıracak kadar şiddetlenen sürekli baş ağrısı vardır. Hastaların çoğunda başlangıçta migren, bir kısmında da gerilim tipi baş ağrısı bulunur. Bunlar giderek sıklaşır ve her gün gelen baş ağrısına dönüşür. Bir kısım hasta da migren ya da gerilim tipi baş ağrısı olmaksızın doğrudan kronik günlük baş ağrısı gelişir. Kronik günlük baş ağrısı olan hastaların çoğu sürekli ağrı kesici ilaç alır. Ağrı ilaçları baş ağrısını geçirmediği halde hasta ağrı ilacı almaya devam eder, çünkü ağrı ilacı almadığı zaman baş ağrıları şiddetlenir. Bu nedenle hastada bir çeşit ağrı kesici ilaç bağımlılığı gelişir.

Ruhsal Nedenli Ağrı ve Baş Ağrıları

Ağrı somatoform ağrı bozukluğunda ana şikayeti oluşturur veya başka çeşitli ruhsal hastalıkların semptomlarından biri olarak ortaya çıkar. Somatoform ağrı bozukluğunda belirli bir bedensel nedene bağlı olmayan, psikolojik etkenlerle ilgili olabilen ve kişinin bireysel, toplumsal ve mesleki olarak işlevlerini önemli derecede bozan ağrı şikayeti vardır. Değişik ruhsal nedenli ağrılar belirli bir anatomik yapıya uymaz, bedenin birbiriyle ilgisiz birden çok yerinde ortaya çıkabilir. Ağrının yeri zaman içine değişiklik gösterir. Tedavi ile bir bölgedeki ağrı geçerse bir başka bölgede tekrar ortaya çıkar. Ağrı ilaçlarının yararı olmaz. Ağrı şikayeti genellikle devamlıdır. Ağrıyla ilgili bilgiler çok güç alınır; hastalar çoğu kez belirsiz, birbiriyle çelişik ya da uyumsuz cevaplar verir. Ağrı ruhsal nedenlerle ortaya çıkmasına rağmen hastalar genellikle duygusal sorunları ve çatışmaları olduğunu kabul etmez, ruhsal durumları ile ağrı arasında bağlantı kuramaz ve ağrılarının gerçekliğini ve ağır şekilde hasta olduklarını ispata yönelik abartılı durumlar sergilerler. Ruhsal nedenli ağrılarda tedavi esas olarak ilaç ve psikoterapidir.

Yapısal Bozukluklara Bağlı Olmayan Çeşitli Baş Ağrıları

Çoğu zaman fiziksel etkilerle ortaya çıkan, nadiren tedavi gerektiren baş ağrılarıdır. Başın dıştan basısına bağlı baş ağrısı, başın soğukta kalmasına bağlı baş ağrısı, soğuk gıda yenilip içilmesine bağlı baş ağrısı, öksürük sırasında ortaya çıkan baş ağrısı, eksersiz sırasında ortaya çıkan baş ağrısı, cinsel aktivite sırasında ortaya çıkan baş ağrısı... bunlar içinde sayılabilir.
Yapısal bozukluklara bağlı olmayan baş ağrıları hayatı tehdit etmemekle beraber yaşam kalitesini ciddi şekilde bozarlar ve iş güç kaybına sebep olurlar. Baş ağrısını ortaya çıkaran sebeplerin hasta tarafından tanınıp kontrol edilmesi, yaşam şeklinin ve dış olaylara verilen tepki biçiminin değiştirilmesi ve ağrıların gelmesini önleyici (ağrı ilacı olmayan) ilaçların uygun şekilde kullanılması ile bazen tama yakın bazen büyük oranda düzelme sağlanır.
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:47 pm

AKCİĞER KANSERİ - GENEL BİLGİLER



Akciğer kanseri 35 yaşın üzerindeki erkeklerde birinci, 35-70 yaş grubundaki kadınlar arasında ise ikinci sırada gelen ölüm nedenidir. Günümüzde hâlâ en önemli toplum sağlığı sorunlarından biridir. Tanı yöntemlerindeki gelişmelere karşın, hastaların üçte ikisinde tümör tanısı kesinleştiğinde hastalık çevre lenf bezlerine ya da uzak dokulara yayılmıştır. Görünürde yayılım bulunmayan olgularda, kural olarak beş yılı aşmayan yaşam beklentisi uzayabilmektedir ve bilinmeyen nedenlerle kadınlarda bu olasılık daha yüksektir.

GÖRÜLME SIKLIĞI

Bronş-akciğer kanseri bütün ülkelerde gittikçe daha çok görülen bir tümör hastalığıdır. 20. yüzyılın başında ölümlerin yalnızca yüzde l i bu hastalığa bağlıyken günümüzde bu oran yüzde 2-3 e çıkmıştır. II. Dünya Savaşı öncesinde akciğer tümörü bütün tümör hastalıklarının yüzde 3-5 ini oluştururken bugün yüzde 10-15 ini oluşturmaktadır. Bu belirgin artıştan hava kirliliği, zehirli sanayi atıklarının etkisi, sigara tüketiminin sürekli artması gibi etkenler sorumlu tutulabilir. Son 10-20 yılda kadınlarda görülme sıklığı önemli ölçüde art-mışsa da hastalık erkekler arasında çok daha yaygındır. İstatistiklere göre erkeklerde görülme sıklığı kadınlardaki-nin 5 katıyla 10 katı arasında değişmektedir.

Akciğer-bronş kanseri çocuklarda ve ergenlik çağında hemen hiç görülmez. Her iki cinste de en çok 50-70 yaşlan arasında ortaya çıkar ve görülme sıklığı 50-60 yaşlan arasında en üst düzeye ulaşır. Olguların yüzde Tinde hasta 30 yaşın altında, yüzde 10 unda 70 yaşın üzerindedir.

NEDENLERİ

Diğer tümör hastalıkları gibi akciğer tümörünün de nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Tümör hastalıklarının oluşumunda birden fazla etkenin rol oynaması, nedenlerin bulunmasını zorlaştırır. Öte yandan kanser yapıcı etkenlerin özgün mü olduğu, yoksa bazı genel süreçleri uyararak mı hastalığa yol açtıkları da tartışmalıdır. Bütün bunlara karşın akciğer tümörlerinin ortaya çıkma tehlikesini kesin olarak artıran etkenler belirlenmiştir.

Doğrudan ya da dolaylı olarak akciğer kanserine yol açan organizma dışı ve içi çeşitli tehlike etkenlerinin başlıcaları şunlardır:

• Başta sigara olmak üzere tütün alışkanlıkları

• Hava kirliliği.

• Kanser yapıcı etkenlerin bulunduğu çalışma ortamı

• Bronş-akciğerlerde kronik iltihap ya da genel lezyonlar.

Etiyoloji (hastalık nedenleri) açısından bu hastalığın etkenleri iki gruba ayrılabilir: İstatistiksel olarak hastalıktan sorumlu etkenler ve tümörün ortaya çıkmasına elverişli koşullan hazırlayan etkenler. Sigara içmenin kanser yapıcı etkisi araştırma ve klinik çalışmalarla tartışmasız biçimde kanıtlanmıştır. Sigara ile bronş kanseri arasındaki istatistiksel ilişkiye ek olarak, akciğer tümörünün içilen sigara sayısı ve sigara alışkanlığının süresiyle de doğru orantılı olduğu belirlenmiştir. Günde 40 tan fazla sigara içen kişilerin bronş kanserine yakalanma tehlikesi, sigara içmeyenlere göre 60 kez daha fazladır. İnsan isterse sigara içmeyebilir, ama yaşama ve çalışma ortamında kanser yapıcı başka etkenlerde vardır. Hava kirliliğine yol açan egzoz gazı, asbest lifi vb nedenlerle büyük kentlerde bronş-akciğer kanseri kırsal kesimden çok daha sık görülür.

Çalışma ortamında birçok kanser yapıcı etkenle karşılaşılabilir. Bunlar solunum yollan kanserinde doğrudan rol oynayan radon gibi maddelerden başka Özellikle krom, arsenik, kadmiyum, berilyum, kobalt, selenyum, katran, madensel yağlar gibi kimyasal maddelerle birleşince kanser yapabilecek etkenlerdir. Akciğer veremi, bronşektazi, silikoz, antrakoz, akciğer kistleri ya da enfarktüsü gibi hastalıklar da akciğer tümörünün oluşumuna ortam hazırlayabilir. Bu hazırlayıcı etkenlere tümör gelişimini kolaylaştıran kişisel "duyarlılık" özelliği de katılır.

NASIL GELİŞİR?

Olguların büyük bir bölümünde kanser büyük bronşların yüzeyini döşeyen epitel dokudan kaynaklanır. Tümörün en sık görüldüğü yerleşim alanları akciğer göbeği (hilus) ve çevresindeki bölgedir. Akciğer göbeği damar, sinir ve bronşlarının. akciğere girdiği yer olduğundan burada damar, sinir ve bronşlar çok yoğundur. Tümör daha seyrek olarak çevre akciğer dokusunda da gelişebilir.

Tümörün ilk geliştiği alanı belirleme olanağı gelişiminin yalnızca ilk evresinde vardır. Kanser bu aşamada çevre akciğer dokusuna yayılma eğilimi gösterir. Tümör dokusu sıkı, bütünlüklü (kompakt) bir kütle görünümündedir. Beyaz-gri renkli ve sınırları belirsizdir. Sınırlarının belirsiz olması hastalığın yayılma eğiliminde olduğuna işaret eder.

Bronş mukozası üzerinde ortaya çıkan tümör normal olarak akciğer dokusuna yayılma eğilimindedir, ama bronş boşluğunu da (lümen) tıkayabilir. Bu aşamada bronşlara dışarıdan sokulan bir tüp yardımıyla yapılan bronkoskopide, bronş yüzeyinden çıkan, üzeri pürtüklü (girintili çıkıntılı) bir kütle gözlenir. Bu kütle bronkoskopun değmesiyle kolayca kanar.

İlk ortaya çıktığı yerdeki gelişiminin yanı sıra tümör hücreleri kan ya da lenf dolaşımı yoluyla uzak organlara da ulaşabilir. Buralarda yerleşerek çoğalan tümör hücreleri ¤¤¤¤staz denen yayılım odaklarını oluşturur.

BELİRTİLERİ

Akciğer kanseri uzun süre belirti vermeden gelişebilir. Bu çok önemlidir. Belirtilerin nasıl ve ne zaman ortaya çıkacağı tümörün yerleşimiyle yakından ilgilidir. Akciğer göbeğinde yerleşen tümörler, çevresel akciğer dokularındaki tümörlerden daha erken belirti vermeye başlar. Bunun nedeni akciğer göbeğinde büyük bronşların bulunmasıdır.

Akciğer kanserinin en önemli ilk belirtileri kuru ve en azından ilk başlarda cılız bir öksürüktür. Öksürük tümörün bronş yüzeyini zedelemesinden kaynaklanır. İlerledikçe bronşit belirtilerini andırır biçimde sık sık yinelenen ateşin çok yükselmediği, bol balgamlı öksürüğün ortaya çıktığı dönemler görülür. Tümörün gelişerek akciğer zarını (pleyra) ya da kol sinir düğümünü etkilemesi ağrıyı başlatır. Ağrının yeri değişkendir. Ağrıyla birlikte nefes darlığı ve çizgi biçiminde katı İçeren balgam da ortaya çıkar. Balgamdaki kan tümör kütlesindeki ya da komşu dokulardaki küçük kanamalara bağlıdır. Tümörün büyük damarları yıkıma uğratmasıyla kan tükürme (hemoptizi) görülebilir. Kan tükürme öncelikle solunum sistemine dikkat çekeceğinden tanı açısından büyük önem taşır.

Zaman geçtikçe hasta gittikçe artan bir yorgunluk duyar. Günlük işlerini yapamaz hale gelir. Kansızlık ve zayıflama sonucunda bitkin düşer. Şiddetli kemik ağrıları başlayabilir. Hemen her olguda görülen bir belirti de dudakların ve el-ayak parmaklarının morarmasıdır. Morarma kandaki oksijen miktarının azalmasından kaynaklanır. Kanda oksijenin azalması çomak parmak (baget parmak) denen gelişmeye neden olur; bu durumda genişleyen parmak uçları davul sopalarının uçlarını andırır. Daha ileri evrelerde boyun ve koltukaltı lenf bezleri büyür, sertleşir ve ağrır.

Bazı olgularda göğüs kafesinin üst bölümünde toplardamar ağı belirir. Bu gelişme tümörün üst ana toplardamara baskı yapmasının sonucudur.

Buraya kadar değinilen belirtilerin hiçbiri yalnızca akciğer kanserine özgü değildir. Herhangi bir akciğer hastalığında da görülebilirler. Bu nedenle kesin akciğer kanseri tanısına varılabilmesi için laboratuvar incelemelerinin yapılması zorunludur.

Akciğer kanserinde erken tanı tedavinin başarı olasılığını artırabilme açısından çok büyük önem taşır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:51 pm

Yapılan bir araştırma, asansör yerine merdivenleri kullanmak ve sürekli oturmayıp arada dolaşmak gibi önemsiz görünen ayrıntıların insan sağlığına etkisinin sanılandan çok daha büyük olduğunu ortaya koydu. İşte Önemsiz Görünen Ayrıntılarla 11 Yıl Fazla Yaşamanın Formülü:

Cambridge Üniversitesi bilim adamlarının, yaşları 45-79 arasında değişen 25 bin kişiyle yaptığı araştırma “uzun yaşam formülünü” basitleştirdi. Araştırmaya göre,

• sigara içmeyi bırakmak 5,

• spor yapmak 3,

• gün içinde 5 kez sebze ve meyve yemek de 3 yıl insan hayatını uzatıyor.

Bilimadamları, bu uğurda çok da çaba harcanmasına gerek olmadığı görüşünde. Zira, araştırmaya göre,

• günlük yemek listesine bir elma veya bir armudun eklenmesi, insan hayatını 2 yıl uzatıyor.

Araştırma, kişilerin ne kadar spor yapmaları gerektiğini ise mesleklerine göre belirliyor.

• Tüm gün oturarak çalışanların bir saat,

• neredeyse bütün gün ayakta duran kuaförlerin veya tezgahtarların 30 dakika egzersiz yapmaları hayatlarını 3 yıl uzatıyor.

• Temizlikçiler, hemşireler veya inşaat işçilerininse ağır çalışma koşulları sebebiyle spor yapması gerekmiyor.

Araştırmada,

• asansörü kullanmak yerine merdiveni tercih etmenin,

• oturmak yerine arada sırada dolaşıp hareket etmenin spor kadar etkili olduğu da vurgulanıyor.
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:52 pm

Dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştirilen bir araştırma insanların sağlıkla ilgili temel endişelerini ve eğilimlerini ortaya koymaya çalıştı. The Henry J. Kaiser Family Foundation ve the Pew Global Attitudes Project tarafından gerçekleştirilen çalışmada 45 bin kişi ile yüzyüze veya telefonla görüşüldü.

Araştırmaya katılan 45 bin kişiden 33 bininin düşük veya orta düzey gelir seviyesine sahip olduğu saptanan araştırmada ülkeler arasında çok farklı öncelikler olduğu gözlendi.

Sahraaltı Afrika ülkelerinde yaşayanlar HIV/AIDS ve diğer bulaşıcı hastalıkları en önemli yaşamsal sorun olarak görürken, Latin Amerika ve Asya ülkelerinde cinayetler, Ortadoğu ülkelerinde terör, Batı Avrupa ülkelerinde çevre kirliliğinin öncelikli sorun olarak görüldüğü, Orta ve Doğu Avrupa’da ise politik konular ve liderlerle ilgili sorunların öne çıktığı saptandı. Doğrudan sağlıkla ilgili sorunları sorulduğunda ise Sahraaltı Afrika ülkelerinde ve Asya’da HIV/AIDS; Latin Amerika ve Ortadoğu’da açlık ve kötü beslenme, Orta Avrupa’da ise sağlık hizmetlerine ulaşım konularının öncelikli sorun olarak görüldüğü saptandı.

Birçok ülkede ise kişilerin sağlık ve yiyecek için, 5 yıl öncesine göre, daha çok para harcayabildiği belirlendi.

Türkiye’de yaşayanların %32’sinin sağlık sorunlarını en önemli konu olarak algıladığı saptandı. Yine ülkemizde yaşayanların %47’si 2007 yılı içinde en az bir kez sağlıkla ilgili sorunu olduğu halde parasal nedenlerle sağlık hizmeti alamadığını ifade etti. Türkiye’den katılımcıların %48’i parasal nedenlerle parasal nedenlerle 2007 yılında en az 1 kez temel gda maddelerine ulaşamadığını bildiriken, %50’si parasal neednlerle kıyafet temini konusunda sorun yaşadıklarını belirttiler.

Türkiye’de yaşayanların devletin öncelikli olarak ilgilenmesini istedikleri sağlık konuları ise açlık/kötü beslenme, hamilelikte bakım, sağlık tesislerinin durumu, temiz ve güvenli su, kronik hastalıklar, HIV/AIDS olarak belirlendi. Ilginç olarak dünyanın hemen tamamı aşı ve başıklamaya önem verilmesini isterken ülkemizden böyle bir talep çıkmadı.

Araştırmanın tam metnine aşağıdaki adresten ulaşılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:52 pm

Bazılarımız için ağrı çekmek neredeyse günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Ağrıyla başedebilmek için neler yapmalısınız? İşte size yardımcı olacak mini bir rehber.

Gerginliğe son verin

- Strese girmenize yol açan durumları belirleyin ve onlardan uzak durmaya çalışın. Çünkü stres tek başına bile ağrıyı başlatan nedenlerden biri olabiliyor. İş, ailevi veya sosyal hayatınızla ilgili sorunlarınızı çözmek için gerekirse psikolojik danışmanlık hizmeti de alarak gevşeme tekniklerini öğrenin.

Hareketlerinize dikkat edin

- Bel ve boyun ağrılarından yakınmak istemiyorsanız, günlük yaşantınızda hareketlerinize dikkat etmelisiniz. Örneğin, koltuktan veya yataktan kalkarken ani hareketler yapmayın. Ağır bir eşya kaldırmamaya da dikkat edin. Eşyayı yere çömelerek kaldırın, böylece omurganızın doğal eğriliklerini korumuş olursunuz. Boyunuzu aşan bir yerde duran eşyayı, sandalyenin veya yükselmenizi sağlayan başka bir nesnenin üzerine çıkarak rafın hizasına geldikten sonra alın.

Ayakkabı seçimi...

- Bel, boyun ve eklem ağrılarından şikayetçiyseniz, uzun topuklu veya tam aksine topuksuz ayakkabı giymeyin. Ayakkabınızın topukları normal, ökçeleri ise yumuşak olmalı. Ayakkabı seçimini, ayaklarınızın şiştiği günün geç saatlerinde yaparsanız, en doğru kararı verebilirsiniz.

Masajın gücünden yararlanın...

- Bedeninizi sihirli ellerin gücüne bırakın. Masaj, hem ağrıyı azaltıyor hem de kasları gevşetmeye yarıyor. Uzmanlar, vücudu hırpalamadan yapılan yumuşak kas masajlarından oldukça başarılı sonuçlar alındığını belirtiyorlar.

İşlere ara verin

- Ağrınız başladığında işlerinizi bir kenara bırakın ve istirahat edin. Ancak unutmayın ki bel ağrısından şikayetçi iseniz sert yatakta yatmamalısınız. Sert yataktan kastettiğimiz, üzerine yattığınızda şekli bozulmayan yataklar. Dolayısıyla, bel ağrınız varsa, vücudunuzun şeklini alabilen yatakları tercih etmeniz gerekiyor.

Sıcak soğuk

- Kompres yapın İçine birkaç adet buz koyduğunuz naylon torbayı havluyla sardıktan sonra gergin olan kasların veya ağrıyan bölgenin üzerinde 5 dakika bekletin. Veya, havluyu sıcak suya batırdıktan sonra iyice sıkarak da kompres yapabilirsiniz. Bu yöntemler ağrının algılanma şiddetini azaltıyor. Siz siz olun, cildinize ispirto kompresi yapmayın. Çünkü içinde metil alkol olan ispirto, ciltten hızla emilerek kalıcı körlüğe yo açabiliyor.

Zayıflayın

- Aldığınız her fazla kilonun beliniz ve eklemlerinize ilave bir yük oluşturacağını, bunun da vücudunuzun biyomekaniğini olumsuz yönde etkilediğini unutmayın. Bu nedenle, fazla kilolarınız varsa, beslenme ve diyet uzmanından yardım alın. Uzmanlara göre; sadece 5 kilo vermeniz bile eklem ağrılarının azalmasında etkili oluyor.

Bitki çayları

- Özellikle baş ağrılarınızın giderilmesinde şifalı bitkilerle hazırlanan çaylar da etkili oluyor. Günde 2 fincan melissa veya adaçayı içmek ağırınızı hafifletecektir.

Egzersiz yapın...

- Vücudumuz egzersiz sırasında, doğal ağrı kesiciler olarak bilinen endorfin’ maddesi üretiyor. Siz de ağrılarınızın hafiflemesi için düzenli olarak yürüyüş yapabilir, yüzebilir veya aerobik egzersizleri uygulayabilirsiniz. Eğer ağrılarınız şiddetliyse, sizin için en uygun egzersiz programının belirlenmesi için fizik tedavi uzmanına başvurun.

Yemek saatiniz kaçmasın...

- Özellikle de migreniniz varsa, stresli olduğunuz anlarda ya da yolculuk sırasında öğünlerinizi atlamamaya özen gösterin. Ayrıca ağrınızı tetikleyen besinlerden uzak durun. (Kahve, çay vb)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:52 pm

Sigaranın zararları ve sigarayı bırakmanın yolları hakkında bilgiler bulacaksınız bu sayfalarda. Sigarayı bırakmanın yöntemlerine geçmeden önce sigara hakkındaki bazı gerçeklerden ve sebep olduğu onlarca hastalıktan bahsetmek en doğru olur.
Keşke vücudumuzun içini gösteren özel aynalar olsaydı da insanlar her içtiği sigaradan sonra vücudunda ne gibi hasarlar meydana geldiğini görebilseydi. Aşağıdaki soldan ilk resim sağlıklı bir akciğerin diğerleri ise kanser sonucu ölmüş olan akciğerlerin resimlerini göstermektedir. Bu resimleri iyice inceledikten sonra diğer sayfaya geçiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:53 pm

Süleyman Demirel Üniversitesinde (SDÜ) yapılan bir araştırma Isparta ve çevresinde kaynatılarak içilen nanenin gebeliğin oluşumunu olumsuz etkilediğini ortaya koydu.

Isparta’da kaynatılarak tüketilen nanenin (Mentha Spicata Labiatea) üreme sağlığına etkisini araştıran Süleyman Demirel Üniversitesinde (SDÜ) Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Mungan, bu araştırmanın sonunda nanenin, çay gibi kaynatılarak sıklıkla tüketilmesi durumunda gebeliğin gelişimini olumsuz etkilediğini belirledi.

Önce farelerde, sonra da insanlarda Isparta ve çevresinde çay gibi kaynatılarak tüketilen nanenin, rahim içi zarı (endometrium) üzerindeki etkilerini araştırdıklarını ifade eden Mungan, sıklıkla tüketilen nane çayının rahim içi zarındaki hücreleri tahrip ettiğini, bunun da gebelik olasılığını azalttığını tespit ettiklerini söyledi.

Halkın bitkileri bilinçsiz tüketiminin insan sağlığına etkilerini ortaya koymak için yaptıkları araştırmaya patoloji ve biyokimya bölümlerinin de destek verdiğini belirten Prof. Dr. Mungan, sonucun yılda 10 sayısı çıkan ünlü bilim dergisi Toxicology and Industrial Health de de yayınlandığını kaydetti. Böyle bir çalışmanın ilk kez yayınlandığına dikkati çeken Prof. Dr. Mungan, yurt dışındaki birçok araştırmacının kendilerini tebrik ettiğini ifade etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:53 pm

Giderek artan panik atak hastalığı konusunda tıp dünyası bir kara kutuyu daha açtı: Bir zamanların çapkın adamlarının, bugün panik atak vakaları...

Aldatma panik atağı tetikleyen bir durum mudur?
Klinik deneyimlerimiz bu sonucu doğruladı. Çapkın erkek panik atak hastalığının en güçlü adayı. Aldatmayla ilgili kendini suçlasa da yine de bu eylemi yapmaktan vazgeçemeyen erkeklerde de panik atak çok hızlı gelişebiliyor. Bu durumda beynin hipotalamus bölgesi yanlış alarm veriyor. Onun aşırı duyarlılığı genetik yatkınlığı olan kişilerde panik atak hastalığının oluşmasını hızlandırıyor. Ailesinin dağılmasından korktuğu halde eşini aldatan erkeklerde, hayatlarının olmadık bir döneminde panik atak gözleniyor. Aldatmayı kültür olarak onaylayan toplumlarda ise panik atağa daha az rastlanıyor. Öte yandan, aldatılmayı düşünmek bile bazen bilinçaltında panik atağa yol açabiliyor. Kişinin rüyasında aldatıldığını görmesi bile, panik atak geçirmesine sebep olabiliyor.

Kadınlar dikkat!
Aldatan kadınlarda da panik atak gözleniyor mu?
Bu konuda kadın erkek ayrımı yapmak istemiyorum. Ancak hastalığın kadınlarda erkeklerden 2-3 kat daha fazla gözlendiğini söyleyebilirim. Kadınların kendilerini suçlama eğilimleri daha fazla olduğundan, aldatan kadınlarda depresyona çok fazla rastlıyoruz. Hastalıkta kadınlarında kişilik ve karakter yapısı yine çok önemli. Erkeklerde bedensel algıyı düzenleyen alan daha duyarlı iken, kadınlarda duygusal algı alanı daha hassas olduğundan, hastalıktan etkilenme dereceleri aynı oranda fazla oluyor.

Panik atağın 'geliyorum' diyen sinyalleri var mı?
Sık sık nefes darlığı hissetme, çarpıntı, el titremesi ilk belirtiler arasındadır. Kaygıyı bedensel yaşayan kişilerde heyecan, üşüme, titreme ve mide sorunları da hastalıkla ilgili ilk sinyaller olabilir. Sigarayı aniden bırakan kişilerin bedensel anlamda aşırı tepkiler vermeleri de panik atak göstergesi olabilir. Yüzlerinde sivilce çıktığında "Eyvah kanser mi oldum?" diyenler ya da vücutları uyuştuğunda hemen felç olduklarını düşünenlerde panik atağa rastlanma riski fazladır. Kontrol edilemeyen stres sonrası kişi panik atak için aday haline gelir. Heyecanlı kişilerde de aynı risk vardır. Bu belirtiler sık görülüyorsa bir müddet sonra panik atağa dönüşür.

Yüksek kaygı tetikliyor

Panik atak Büyükşehir veya elit kesim hastalığı mıdır?
Modern yaşamda yaşam standartları yüksek, hayatı seven, hastalanırsa kaybedecek şeyleri çok olan kişilerde bu hastalığa daha sık rastlanır. Bedenlerini çok seven kişiler ve sağlık kaygısı yüksek olanlar da risk grubundadır. Ölümden korkan kişilerde de çok görülür. Hastalık kişinin hayattan beklentisi derecesinde kişiyi etkiler. Büyükşehir’de yaşayanların ya da elit kişilerin, hayatta kaybetmek istemedikleri maddi-manevi birçok şey vardır. Bunları kaybetmekten korkan kişilerde kaygı daha yüksek olur. Fiziksel en ufak bir belirti başladığında ise, bu kişiler hemen atak yaşadıklarını zannederler.

Panik atak insanların birbirlerine söylemeleriyle yayılan moda bir hastalık mıdır?
Kişiler "Depresyondayım" demek yerine "Panik atak oldum" demeyi tercih ediyor. Daha çok entelektüel düzeyi yüksek grupta gözlendiğinden, kişiler kendilerini bu şekilde ifade etmeyi seçiyor. Bu, aşırı hareketli çocukların ebeveynlerinin çocuklarını hiperaktif diye tanımlamalarına benziyor. Hastalık sosyal yaşamı da çok fazla etkilemediğinden diğer kişilerce pozitif algılanabiliyor. Modern hayatın hızlı yaşamı bu hastalığı daha kabul edilebilir görüyor. Bu sayede de insanlar, panik atak olduklarını çevreleriyle çok rahat bir biçimde paylaşabiliyor
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:54 pm

Sigara kullanan kişiler üzerinde yapılan araştırmada ilginç sonuçlara ulaşıldı.


Her yıl milyonlarca kişinin sağlığını olumsuz yönde etkileyen sigara ile mücadelede araştırma yapan kuruluşlardan biri de Ege Üniversitesi Beyin Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (EBAM). Merkezdeki çalışmalar sırasında sigaranın ana hammaddesi nikotinin beyindeki etkileri üzerine ilginç sonuca ulaşıldı; nikotin, östrojen hormonu üzerinde etki yaparak kadınları erkekleştiriyor. Merkezin yaptığı araştırmalar, kadınların nikotinden daha çok etkilendiğini ve sigara kullanan kadınların davranışlar konusunda erkeklere benzemeye başladığını ortaya koydu.

Sigara vasıtasıyla alınan nikotinin beyin üzerindeki etkilerinin sigara mücadelesinde yeni açılımlar ortaya çıkardığını ifade eden EBAM Müdürü Prof. Dr. Şakire Pöğün, "Biz nikotine olan bağımlılığı daha iyi anlarsak sigara bıraktırma programlarında daha başarılı olabiliriz." diyor.

Prof. Dr. Şakire Pöğün'ün verdiği bilgiye göre merkezdeki araştırmalardan birinde genetik yatkınlıkla nikotin bağımlılığı arasındaki ilişki araştırıldı. Bilim adamları bu araştırmayı yaparken sigaranın kadınları erkekleştirdiğini tespit etti. Prof. Dr. Pöğün, araştırmanın sonuçları hakkında şu bilgileri verdi: "İlgili genleri bulmaya çalışıyoruz. Öğrenme deneylerimizin çoğunun sonuçlarını aldık. Kadınlar nikotin kullanırlarsa davranışları daha ziyade erkek partnerine benzemeye başlıyor. Dişiler daha çok yakındaki şeylere dikkat edern, erkekler ise uzaktakine. Nikotin kullananlar daha çok uzaktaki şeylere dikkat ediyor. Veya erkekler bir problemi çözerken daha hızlı yapar; ama daha çok hata yapar. Bayanlarda durum tersidir. Sigara kullanan bayanlar da daha hızlı problem çözmeye başlıyor; ama hataları artıyor." Ege Üniversitesi Beyin Araştırma ve Uygulama Merkezi, bir diğer araştırmasında nikotinin kadın ve erkekler üzerinde farklı etki yapıp yapmadığını masaya yatırmış. Bunun için dişi ve erkek fareler kullanılmış. Araştırmada nikotinin kadınlar üzerinde erkeklere göre daha etkili olduğu belirlenmiş. Dişi fareler daha küçük dozlarda nikotinden daha fazla etkilenmiş. Bu sonuçtan yola çıkan bilim adamları, kadınların daha çabuk sigara bağımlısı haline gelebildiklerini; sigarayı bırakmalarının da daha zor olduğunu gözlemlemiş.

EBAM, söz konusu araştırmalar için NATO ve İspanya'nın Salamanca Üniversitesi'nden de destek alıyor. Merkezde aktif olarak çalışmalara katılan öğretim üyeleri şöyle: Porf. Dr. Lütfiye Kanıt, Doç. Dr. Ersin Koylu, Doç. Dr. Burcu Balkan, Yard. Doç. Dr. Taner Dağcı, Prof. Dr. Canan Saylam, Prof. Dr. Gülgün Kayalıoğlu, Prof. Dr. Kemal Türker
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Alkolik Misiniz ? Empty
MesajKonu: Geri: Alkolik Misiniz ?   Alkolik Misiniz ? Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 5:55 pm

Latince boğaz anlamında olan guttur kelimesinden gelen guatr terimi, çeşitli birçok durumu belirtmek için kullanılır. Aslında guatr sadece tiroid bezinin büyümesini belirtir. Bu büyüme az. küçük, lokalize bir şişkinlik şeklinde, veya her iki lobun daha genel bir şişkinliği şeklinde olabilir.

Büyüyen tiroid bezi hormonunu, normal, normalin altında veya aşırı ölçüde salgılayabilir. Nadir durumlarda büyüme nefes borusunun çevresini sararak nefes borusunun daralmasına yol açar. Bu büyüme yutkunmayı zorlaştırabilir. şaşırtıcı olan şey, genelde guatrların fazla rahatsızlık vermemesidir. Kişinin boğazında bir basınç veya şişkinlik hissi duyulduğu çoğu vakalarda rahatsızlık duygusal gerginlikten kaynaklanmaktadır.

Geçmişte guatrın en sık görülen nedeni, toprağın iyot yönünden yetersiz olduğu bölgelerde beslenmedeki iyot eksikliğiydi. İyotlu tuz piyasaya çıktıktan sonra, guatr çok daha nadir görülür oldu, hem de şimdi yiyeceklerimiz öyledir ki insan iyotlu tuz kullanmasa bile iyot eksikliği olma ihtimali pek yoktur. Dünyanın başka yerlerinde eksiklikleri pek de az rastlanan bir durum olmasa da Amerika Birleşik Devletleri nde iyot takviyesi almak gereksiz ve dolayısıyla arzu edilmeyen bir şeydir.

Basit Guatr

Basit guatrın özelliği, tiroid bezinin yumuşak ve yaygın şekilde büyümesidir. En yaygın olduğu dönemler hamilelik ve buluğ çağıdır şayet basit guatr estetik problemi yaratacak kadar büyükse, küçültmek için tiroid hormonu verilebilir

Graves Hastalığı

Graves hastalığı, genellikle tiroid bezinde hafif, fakat genel bir şişme meydana getirir. Bu, tiroid bezinin 1 aşırı derecede uyarılmasının sonucudur. Bazen bezin kendisi de büyüyebilir.

Adenomlu Guatr

Adenomlar, kendilerini bezin geri kalan kısmından bir duvar gibi ayıran az çok normal tiroid dokusu büyümeleridir. çok sık rastlanmayan bir durum olarak, bir veya daha fazla adenom aşırı miktarlarda tiroid hormonu üretir ve bunun sonucunda hipertiroidizm ortaya çıkar. Bazen de ender olarak bir adenom nefes borusunu kısmen tıkar ve bu durum yüzeysel olarak astımı andıran bir nefes alma zorluğu doğurabilir

Tiroid Kanseri

Çoğu tiroid kanserleri yavaş gelişir. Bunlar, boyundan radyasyon tedavisi görmüş olan kimselerde bir ölçüde daha sık görülme eğilimi gösterirler. Sık görülen tipleri papiler ve folüküler tiplerdir. Papiler tipi boyundaki lenf bezlerine yayılma (sıçrama) eğilimi gösterir. Folüküler tipi akciğerlere ve vücudun daha uzak yerlerine atlayabilir.

Tiroid kanseri gelişirken, başlangıçta tiroid bezinde küçük bir şişkinliktir ve bir adenomdan kolayca ayırt edilemeyebilir.

Kanserli olduğundan şüphelenilen şişkinlikten iğneyle doku alınıp mikroskop altında incelenir. Bu test her zaman şişkinliği kanserli olup olmadığı konusunda net bir cevap sağlamazsa da alınan sonuç şişkinliği cerrahi olarak çıkartılmasında yol göstermeye yeterli olur.

Ameliyatta şişkinliğin habis olduğu ortaya çıkarsa. (patalog, cerraha çıkartılan şişkinliğin habis olup olmadığını birkaç dakika içinde söyleyebilir), cerrah tiroid bezinin büyük bölümünü çıkartacaktır. Belirli şartlar altında ameliyattan sonra cerrahi tedaviyi desteklemek için radyoaktif iyot verilebilir ilaç olarak tiroid hormonu vermenin de geri kalan kanser hücrelerinin büyümesini geciktirdiği düşünülmektedir.

Tiroid Bezinin Medüler Kanseri

Bu az görülen bir tiroid kanseri çeşididir. Bu kanserin hücreleri Kalsitonin denen bir hormon salgılar ve kanserin ilerlemesi kandaki Kalsitonin konsantrasyonunu ölçülmesi yoluyla izlenebilir. Medüler karsinom sıklıkla aynı ailenin üyeleri arasında ortaya çıkar ve buna tutulan kişide aynı zamanda feokroma sitoma da bulunabilir.

Lenfositik Tiroidit

Bu tip guatra bazen Hashimoto hastalığı denir; bu isim hastalığı tarif eden Japon pataloğun adıdır. Bu durumda anormal bir antikor, tiroidin normal fonksiyonunu kaybetmesine neden olur. Bu etki hipotiroidizme yol açar. Genelde bez orta derecede büyümüştür ve doku olarak oldukça esnek lastik gibidir.

Genellikle tiroid hormonu tedavisi bezin küçülmesini sağlar; öyle ki ameliyata gerek kalmaz. Bu, bütün tiroid bozuklukları içinde en çok görülebilir. Antikoru tespit etmek için yapılan kan testi teşhise yardımcı olur ve yapılacak tiroid iğne biyopsisi genellikle bunu teyid edecektir.

Subakut Tiroidit

Bu, yutkunma ile artan bir tiroid ağrısına yol açan, az görülen bir durumdur. Tiroid bezi hafifçe büyümüş olup çok hassastır. Sedimantasyon hızı testi denen özel bir test yapılabilir. Subakut tiroidit durumunda sedimantasyon hızı çok yüksek, tiroid hormonu değerleri düşük veya yüksek olabilir.

Tiroid genellikle birkaç ay içinde normale döner. Çoğu zaman aspirin, belirtiler düzeltebilir, yalnız doktorunuz, eğer belirtileri daha belirgin hale gelirse kortikostiroid ilaçlar verebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
 
Alkolik Misiniz ?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
 Similar topics
-
» SARIKAMIS'I BILIR MISINIZ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Acelya :: SAGLIK KÖSESI-
Buraya geçin: