sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: 11 Ekim 2008 Cumartesi ~ Günün Hikayesi Ptsi Ekim 13, 2008 2:11 pm | |
| Bana Dağları ve Göçebeliği Anlatma.. Maden ocaklarında kaybettim renkli tokalarımı. Göçük altında kalan ustalarıma ağladım. Bir çocuktum bende, babalarını bekleyen diğer çocuklar gibi.
Kaz dağının eteklerindeki çocuk yatağımdan ayrıldığımdan beri alışamadım şivesi bozuk söylemlerin delirten yabancılığına. Yoksa dağlarda doğdum. Sen şimdilerde o güzelliği içerken, ben yedi yaş kollarımın direnciyle, kaynak sularının içinde çocukluğuma kulaç atıp, doğayla sevişiyordum. Türküler dinliyordum dağ köylerinde inceden ince, yana yakıla Sahi, çocuk aklımla dağda yaşamak için evden kaçtığımda, beni bir çobanın sürüsünü otlatırken ormanda bulup getirdiğini söylemeyi az daha unutuyordum
...bana dağları ve göçebeliği anlatma...
Maden ocaklarında kaybettim renkli tokalarımı. Göçük altında kalan ustalarıma ağladım. Bir çocuktum bende, babalarını bekleyen diğer çocuklar gibi. Onlar kavuşamadığı içindir belki, ben de babama hep uzak kaldım. Fırlattı ve sürükledi deli bir fırtına bedenimi caddenin tam ortasına. Çöp adamın çöp kızı gibi bir şeydim. Yüzünü hatırlamadığım bir amca kurtardı beni. O amca peşimden koşup yakalamasaydı, rüzgarın uçurup da bir arabanın önüne attığı küçük bir bedendim şimdi. Garsonları çileden çıkartıp, koştururdum ardımdan. Sakin durmak yaradılışıma tersti sanki. Ne zaman ortadan kaybolsam, beni ya sahnede ya da diğer masalara şarkı söylerken bulurdu ailem. İnsan yedisinde neyse öyle devam ediyor ya, hala delicesine tutkunum şarkılara ve onları dillendirmeye. Ve hala daha beni şarkı söylerken buluyor dostlarım ortadan kaybolduğumda. Şarkılarım en çok da, mutlu geçen çocukluğumun, dağ yamaçlarında yaşayan dingin kahkahalarına
...bana dağları ve göçebeliği anlatma..
Demir parmaklıkların ardından kokladım can parçamı. Küçüktüm, o hep gülümserdi, ben mutlu sanırdım. Elleriyle yaptığı yanık tabloları gönderirdi bize, tablodaki çocuk ağlardı, ben susardım. Bilemezdim o zamanlar içindeki çocuğun ağladığını. Şimdi biliyorum ve susamıyorum artık. Suskulara çelme taktım.
...bana dağları ve göçebeliği anlatma...
Parçaladı avucumu avucum kadar bir şişe. Kanadım ve bağırdım, toparlarken elimi doktorlar. O zaman anladım sanırım, küçük şeylerin bile büyük acılar verebileceğini. Öğrenmek istemiyordum, öğrendim. Yine de çıkartamadım hayatımdan küçük mutlulukları, çok sevilmemeyi bu yüzden istedim. “Çok” ile başlayan hiçbir şey mutlu etmedi beni. Belki de bu yüzden hep yollara düştüm. Otobüslerin buğulu camlarına yazdım özlemlerimi, her seferinde tamamlayamadan uyuya kaldım. Muavinler ne istediğimi sorarlardı, ben her zaman huzur demek isterdim. Yollar uzayıp giderdi, ben asıl huzurun içimde olduğunu bildiğim halde, yolların sonunu şoförle beraber beklerdim.
...bana dağları ve göçebeliği anlatma...
Alakart yaşamlara da girdim, sokaktaki ayyaşla da içtim. Ayıramadım insanları kıyafetlerine göre. Ama itirafım olsun sana, ben sokağın insanlarını daha çok sevdim. Okula gidemeyen çocukların mendillerinde göz yaşı oldum. Yatağı sokaklar olan şarapçılarla sabahladım. Allah inandırsın seni, onlarla hem çok güldüm hem de kendimi tutamayacak kadar ağladım. Sokak kızı İrma olamayacak kadar büyüktüm ama denizi seyre dalıp geceyle bakışırken, serseri ruhumu çok geceler banklarda uyuttum. Böyle zamanlarda şiir oldum işte, mısraların içinden taştım.. dağıldım, toparlandım, uslanamadım.. ...bana dağları ve göçebeliği anlatma...
Göz yaşlarının asil olduğunu ve yere düşmediğini öğrendim, bir yanımın kavuşmalara eksik kaldığı akşamlarda. Vedaları sevmedim, merhabaları canımın içine aldığım kadar ama hep yorgun tarafından tuttum aşk’ı, yaralı dudakları öptüm ve kimi öpsem, koklasam acılıydı sol yanından. Bu garip tesadüflere gülümsedim. Sevemedim korkuları, özellikle sevmekten korkanları anlamayı beklemedim. “Sevgi bir eylemdir kızım” demişti annem, bu güzel eylemleri, yaralanacağımı bilsem bile her seferinde gerçekleştirdim, tutuklanmadım ama isteyerek tutuldum. Ne kadar kalabalık olduğumu görüp de aslında çok yalnız olduğumu fark ettiğimde aşık oldum hüznüme. Hüzün güzeldir, onu coşkuyla ve umutla besledikçe. Hala hüznümle yaşıyorum, deli rüzgarlara ve yalnızlıklara rağmen, gözlerimde onu itinayla koruyorum.
...bana dağları ve göçebeliği anlatma...
Uzak iklimlerin sevdalısı olduğum genç yüzlü zamanlarımda fark ettim, aslında uzaklığın sadece yürekler arasında olduğunu. Belki’leri sevemedim, bu yüzdendir bir şey ya vardır ya da yoktur diyerek cevap bekleyişlerim. Gerçek olan hiçbir özlemime isim koyamadım ama hep uzakta kaldı özlemlerim ve özlediklerim. Yüreğimi ateşe verdim ama yakmadım içindekileri. Gülmenin çocuklara nasıl da yakıştığını gördüğümden ve çocukları meleklerin güldürdüğünü öğrendiğimden beri gülümsüyorum, her şeye rağmen ve inat. Suskunluğu tehlikeli bir silah, yalanları keskin bir bıçak ve ihaneti en egoist duygu olarak resimledim. Okşadım vedalarımı, arkalarından el sallayamadan gönderdim.
Düşler; umudun ve yaşamın annesidir. Ama sen sadece düşlerini sevdin. Ve bu yüzden uzakta kaldın en güzel çocuklardan.
Ben sadece bir düş değilim, umudun ve yaşamın annesiyim. Bu yüzden de sakın;
... bana dağları ve göçebeliği anlatma... | |
|