Hazandır Kadın
Köy pazarına gitmişsin alışverişe, evde seni bekleyen, her dakika sana
hasret adamın var. Adamım diyorsun ona adamım. Nefes gibi geliyor
varlığı sana.
Pazardan ellerinle seçtiğin yiyecekleri kamış sepete doldurmuşsun.
Fırından sıcak ekmekler almışsın. Acıkmışsında. Kuş seslerinin arasında
daracık yoldan dönüyorsun eve. Önce köpeğin kuyruk sallayarak
havlayarak seni karşılıyor bahçenin küçük kapısını taht mandalı
çevirerek açıp giriyorsun… Kapı açılırken küçük bir koyun çanı çin çin
ses çıkarıyor, içeriden bir ses;
-kim o diye sesleniyor. Sesteki yumuşaklık ruhunu okşuyor. Meleğim diyor içinden.
-benim canım diyor uzatarak beklenen.
Geldim bir tanem sesiyle üst kattan aşağı fırlayıp elindeki sepeti alırken burnuna kocaman bir öpücük konduruyor.
Yapma diyorsun şımararak, hiç sevmez ya şımarmayı zaten biliyorsun ki
bu burundan öpmenin başka şeylere işaret olacağını. Burnundan öperken
bir de ısırığına sen bir tekme atarak cevap veriyorsun şakadan çok
acımış numarası yapıyor. Sonra, oda sana gel buraya diyor gel…
Kocaman köpek şaşkın bakışlarla minik bahçenin içinde size bakıyor evin
içerisinden müzik sesleri geliyor... Bahçede gül kokuları evin, acıktın
mı diyor sana sarılan adam... Ah yorulmuş meleğim. Hım birde
terlemişsin sen diye iyice sarılıyor. Evet diyorsun evet, çok acıktım
önce bir duş al bakalım diyor kucakladığı gibi banyoya götürüyor. Çık
diyorsun sen çık en utangaç halinle... Olmaz derken sen kapıyı şak diye
kapatıyorsun hatta gülerek hınzırca sana tomurcuk kokulu çay yapıyor
terastaki küçük masaya kahvaltılıklar çıkarılmış senin çıkmanı bekliyor
masada. Sabahtan yaptığın börek var yeniden ısınmış.
Merdivenlerden yukarı çıkarken geldim der gibi şarkı söylüyorsun ve
saçların ıslak üzerinde genişçe bir elbise var... Elinde küçük bir
havlu, elimde küçük havluyla birde tarak var; üzerinde geniş bol elbise.
Terasa çıkmanla beraber ayağa kalkıyor yana çekiliyor gel diyor,
yanıma. Semaver üzerinde porselen demlikten buharlar çıkıyor. Gelirim
ama bir şartla diye şımarıyor kadın, mevsim kasım. Yapraklar sararmış.
Her yan aşk kokuyor. Hadi bakalım diyor saçlarımı tara; tıpkı
çocukluğumdaki gibi...
Seni kendine çekiyor saçlarından ve boynundan kokluyor meleğim meleğim
diyor... Elindeki beyaz fildişine benzer tarakla saçlarını taramaya
başlıyor.
Seni önüne almış sırtın dönük dur diyor dur.
Huzur işliyor içine, bir kaç tane örgü yapalım... Beş dakikada on tane
minik örgüler yapıyor saçlarına arada çaktırmadan boynundan öpüyor
hınzırca. Sen kıkırdadıkça biraz da yaramazlaşıyor. Sana doldurduğu
çayı börekle yudumluyorsun, deniz dingin; tam karşımda... Kasımın o
serinlikle karışık garip havası, sedirde sen sırtın dönük oturmuşsun,
seni sırtından kucaklamış boynuna yüzünü koymuş, uzaklara baktığın
denizden gelen esintiyle sen akşamına hazırlanıyor...
Neyin var canım diyor sana yok bir şey diyorsun hafifçe kafanı çevirip...
Kasım diyorsun... Hazan... Hazan diyor sana, kızıla kesen yapraklarda
gözün ve uzaklara bakıyorsun... Sırtını yasladığın adam daha kendine
çekiyor seni...
Kokluyor... Nefesi sıcacık güven veren sesiyle... Birazcık uzan sen diyor.
Kasım’ı ben de çok seviyorum diyor.
Kasım, seni bana getiren Kasım.
alıntı