Palyaço!
Sabahın erken saatlerinde
yüzünden düşen bin parçayla kahveye girer adam. Yıllardır mesleğin içinde yoğrulduğu için “insan sarrafı” olan kahveci
eline iki bardak çay alır ve adamın yanına oturur. Kahveci bilir ki
“Dertli insanın
içi duman dolu bir gönül evi vardır. Onun derdini dinlerseniz
derman olamazsanız bile
dumanlarla dolu gönül evinde bir pencere açmış olursunuz.”
Adam kahveciye açılır. Hem anlatır hem ağlar. Kahveci de dayanamaz
hüzünlenir ve onu dinlerken gözyaşlarına hakim olamaz.
Adam sözünü bitirince kahveci bir yandan
gözyaşlarını siler bir yandan da; “Ah be kardeşim. Ben bu çay ocağında
çok insan gördüm. Çok dert dinledim. Ama inan senin kadar dertli birine
hiç rastlamadım. Allah sana kolaylık versin. Derdine derman
olamayacağım belki ama sana bir tavsiyede bulunabilirim. Ben ne zaman
çok hüzünlensem şu karşı sokakta ki sirke giderim. Sirkte bir palyaço
gösterisi var. Adam bizi gülmekten kırıyor. Oraya gidince dertlerim
bitmese bile kafam rahatlıyor. Sen de oraya git!” der.
Tüm derdini anlatmış olan adam
kahvecinin gözlerinin içine bakarak
“O sirkteki palyaço benim!” deyince
kelimeler kahvecinin boğazında düğümlenir.