Bir an oldu mu acaba umutlarım diye sordum o gece. Yalan sevdalardan eskiyen yüreğime ne kadar acı geldi yanıtlar. Demek ki umutlarımı kurak topraklara diktim diye geçti zihnimden. Yağmurla yeşerirken ben sen kendi hesaplarının peşinde sersefil olacaktın. Bunu bile bile kırdın yüreğimi. Aşk ihanet ve yalan….Köşe bucak kaçtığım tatmayı bırak koklamaya korktuğum sen ve...Neyse dilimi ve gönlümü yorsam ne çare. Öldük ve tekrar doğduk yalnız ve korkusuz olmak üzere.
Sokak lambalarının etrafını sarmış ateş böcekleri. Kasımın hüznünde ağustos sevinci yaşamak kadar tezat bu hayat ve getirdikleri. Şiirler hikayeler hatta masalar yazılmış sevdaların üstüne. Öğreten ve yol gösteren bu kadar çok mefhum varken… Yine hazan yine hüsran… Gönlümün kapısına çekilen sürgüye baktım bu sabah. Hiç kımıldamamış bu kadar fırtınalıyken hayat. Belli ki sen de sevdan da yoktun aslında. Nasıl bir rüyaya dalmaktır bu? Kabusları hiç sevmem aslında çok gece hıçkırarak ve terler içinde uyandım sen çökünce rüyalarıma. Ama yine başladın kaldığın yerden. Çocukken dinlediğim arkası yarınlardan çıkıp gelmiş olamazsın diye düşündüm hep. Ya da ne bileyim işte her nereden geldiysen.
Umutlarımı soranlara cevabım sen değilsin benim artık. İsyanım aşka dedim hayata değil. Aslında soruyu soran da bendim kendime. Umutlarımdan kime ne? Düzen ve sürekli dönen bu çarkların içinde umutlarımı umursayan sadece benim bunu biliyorum. Başka renklere ve kokulara ihtiyacım olmadan belki yürümeyi yeni öğrenen çocuk gibi düşe kalka bulacağım yolun sonunu. Kimin umurunda ! Varsın umutlarım bana sorsun bu sefer; hey sen ! Nereye böyle alelacele?