Ve işte her şey gibi bunun da sonu geldi… Belki de hiç uyanmak istemeyeceğim bir rüyadan hışımla uyandırıldım. Tatlı uykum bölündü
rüyam yarıda kaldı…
Rüyamda birlikte bir ömür geçirmek üzereydik. Bi yola baş koyduk seninle. Hiç ama hiç konuşmadan… sözcüklere gerek duymadan
hep gönüllerimizle seslendik birbirimize… alelade hiçbir şey yaşanmadan
hiç basite kaçmadan
en derinden
en korkusuz ve en onurlu şekilde… gözlerine teslim oldum
itaat ettim ne dediysen… neden bile demedim… nerden bilirdim…
Keşke rüyamda dahi olsa hayallerini bilmiyor olsaydım…. Keşke gözlerin gözlerime
yüreğin yüreğime hiç değmemiş olsaydı… hiç ama hiç var olmasaydın dünyamda… ve ben bir yokluğu bu kadar derinden
hiç yaşamamış olsaydım… Bilmiyorsun
ne yaptığını bana
nasıl dokunduğunu yüreğime ve nasıl baktığını gözlerimin taa derinlerine… bilmiyorsun… her sabah aynı rüyayla uyanıp “keşke” demenin ne demek olduğunu bilmiyorsun henüz… kaptırıp kendini bir rüzgara “varsın nereye varacaksa” demenin ne demek olduğunu
henüz bilmiyorsun…
Birgün hiç sormadan çaldın kapımı … kimdin nerden gelir nereye giderdin… sormaya bile vakit bulamadan içimizde buldum seni…bizden biri oluverdin… paylaştık aşımızı ekmeğimizi… yetinmedin yüreğimi de istedin fütursuzca… acabalarla geçen sancılar… sonra devamı nasıl olacak diye düşünmeden yaşanmış kısır bir macera… tabi sen bütün bunları da bilmiyorsun…
Geçen dedim ki sana “bir ölümle nasıl baş edilir” dedin ki “inanan insan için ölüm yoktur aslında
teslimiyet vardır yalnızca…” teslimiyet… söylediğin kelimenin anlamını biliyor muydun…benden daha çok kim içine çekebilmiştir ki bu kelimeyi
kim bu kadar derinden yaşayıp
özümseyebilmiştir... Bütün hayatım avuçlarındayken yeterince teslim olamadım mı sana?
Şimdi bütün yaşandı sanılanların ardından
sessizce yasını tutuyorum hala…