18 Ocak 2009 Pazar ~ Günün Hikayesi
Hakan ve Sophie: Bir aşk hikayesi...
Çok zor coğrafyada yaşıyoruz. Dünyanın geçirdiği zor günlere bir de yakın çevremizdeki olumsuz gelişmeler eklendiğinde insan ister istemez etkilenip kötümserliğe kapılıyor.
Özellikle her yeni yıla girişte insanlar umutlarını zorlarlar.
Yeni yılı
yeni bir kapı gibi algılayıp
tüm kötülüklerin üstüne bu kapıyı kapatacağımızı hayal ederiz.
Hayal yaşamın önüne geçmediği sürece güzel şeydir gerçekten de.
Sonbaharın başında krizin belirtilerini küçümseyip teğet geçeceğini hayal etmek de güzel bir şeydir.
Ama o hayal gerçekleşmediğinde ve bizi dibe çektiğinde umudu kaybetmemek gerçekten çok zor.
Sektörümüzde işsiz kalan binlerce insanın yeni yıla saklayabilecekleri umut kırıntıları kaldı mı acaba ?
Zaten savaşla
yıkımla çevrelenmiş ülkemizde
birçok olayı görmezden gelmek mi umudumuzu arttırır
yoksa bunları görüp
birlik olup çabalamamız mı?
Ülkemizde her somut olayı
gerek iktidar
gerek muhalefet
gerekse toplum olarak soyuta taşıyarak anlaşılmaz bir hale sokmamız ve bu karmaşada her şeyin birbirine girerek içinden çıkılamaz hal alması da bizim genlerimize işlemiş tarihsel başarımızdır.
Kendi kendimize zorlukları daha da zorlaştırıyoruz.
Bazı şeyleri olduğu gibi görmeye alışmalıyız
altında bir şeyler aramadan. Bazı şeyleri olduğu gibi söylemeliyiz
altında bazı çıkarlar beslemeden. Hükümeti-muhalefeti-patronu-işçisi büyük problemlerde aynı dili konuşsa
ortak özveride bulunsa her şey daha kolay olurdu.
Neyse
yeni yılımız geldi.Bütün bu olumsuzluklara karşı
dünyanın yine de güzel ve yaşamaya değer olduğunu gösteren olaylara-hikayelere bir başka yapışıyor insan bu günlerde. İçtenlik ve dürüstlük bu günkü dünyada ve özellikle metropollerde çok geride kalmış kavramlar.
O yüzden belki de birisinin kalıplardan kurtularak seninle içten bir şeyler paylaşması çok etkileyici oluyor. Durup kalıyorsun. Ana hatlarını vereceğim hikaye de böyle. İçten
dürüst ve sahici..
Bu güzel hikayenin erkek kahramanı diş hekimi ve aynı zamanda profesyonel fotoğrafçı. Onun denizlere açılma tutkusu Sadun Boro’nun dünya seyahatini anlattığı kitabını okuyarak başlıyor.
Sonunda şartlarını zorlayarak 9.6m. boyunda yelkenli bir tekneye
Mardek’e sahip oluyor ve küçüklüğünden bu yana hayalindeki dünya seyahatine hazırlanmaya başlıyor.
Sonunda sponsorlar bulunup seyahat hazırlıkları tamamlanıyor.
Yalnız başına yola koyuluyor.
Olay buraya kadar günümüzde birçok örneğini gördüğümüz klasik bir dünya turu projesi gibi gözüküyor.
Tekne Atlas okyanusunun başlangıcındaki Cape Verde adalarına varıyor. O adada yan teknede akrabaları ile okyanus geçişi planlayan kadın kahramanımız ile tanışıyor.
İşte buradan sonra modern çağımızın aşk hikayesi başlıyor.
Kısa süreli tanışmadan sonra tekneler okyanusa açılıyor ve 5. Günde iki tekne okyanusun ortasında karşılaşıyor. Kadın bota atlayıp erkeğin teknesine geçiyor ve onunla birlikte zorlu yolculuğa devam ediyor.
Erkek Hakan Öge
kadın Sophie Hunter ve ikisi de sahiciler. Yaşam gibi…
Bence okyanus böyle bir aşka daha önce tanıklık etmemiştir.
Çok kısa süreli tanışıklıktan sonra okyanusun ortasında diğer tekneye geçerek bilinmeze yol almanın adı aşktır. Tek kişi dünya seyahati yapacak diye alınan sponsorlukların mırın kırınına göğüs gererek ne olursan olsun deyip yüreğinin sesine doğru devam etmek ve böyle bir seyahate kendisini ruhen hazırlamamış
kısa süre önce tanıştığı bir arkadaşını küçücük teknesine kabul etmenin adı da aşktır.
Bu aşk şimdi kitaplaştı.
İsmi de kendisi gibi çok hoş: Duygularla Akmak.
Sophie ve Hakan’ın ağzından metinler ve çok güzel fotoğraflarla gerçekten etkileyici bir eser çıkmış.
İçtenlik ve dürüstlükle deniz
doğa ve aşk tüm çıplaklığıyla karşımıza çıkıyor. Bu kitap herhangi bir gezi kitabı ya da aşk kitabı değil. İki insanın birlikte doğayı
denizi
aşkı ve kendilerini özümsemeleri. Yaşamın anlamını ve dünya üzerinde yaşanan anlamsızlıkları keşifleri. Tüm bu olaylarla kendi gelişimlerini bizimle içtenlikle paylaşmaları.