Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
Konu: 11 Mart 2009 Cuma ~ Günün Hikayesi Cuma Mart 13, 2009 4:04 pm
Dudaktan Taşan Sevinç / En İyi Arkadaş
Hastane odasına yansıyan güneş ışınları ortalığı iyiden iyiye aydınlatmıştı.. Tüm beyaz önlüklü asistanlar orta yaşlardaki ciddi ama bir o kadar da sempatik Profesörü dinliyorlardı..
-Arkadaşlar astım tanısı nispeten kolay olmasına karşın tedavi ve izlenmesinde sorunlar yaşanan ve toplumda en sık görülen kronik karakterli birkaç hastalıktan birisidir. Hastalık her yaş grubundan kişileri etkileyebilir.
Astıma hava yollarının kronik inflamatuar(iltihabi reaksiyon) bir hastalığıdır. Duyarlı kişilerde nöbetler halinde gelir: * Nefes darlığı * Göğüste sıkışma hissi * Hırıltı * Öksürük
rastladığımız başlıca şikayetlerdir. Hastamızın hikayesi de Zatürreyle başlamış.. Şimdi tüm allerji testlerini yapacaksınız..
O esnada yatakta yatan ufak tefek kız çocuğu bağırmaya yattığı yerde çırpınmaya başladı...
-Gidin hepiniz gidin çıkın odadan rahat bırakın beni. Gidin ben hasta filan değilim..
Çığlıkları odaya sığmıyor koridor duvarlarına çarpıp tüm tavanları yumrukluyordu sanki.
Profesör ve öğrencileri de şaşırmışlar birkaç sakinleştirici sözle çocuğu teskin etmeye çalışmışlar annesinin yalvaran sözleri bile etkili olmayınca çaresiz odadan çıkmışlardı...
Annesi çocuğun gözünden dökülen yaşları silerken avuçlarıyla kendi akıttığı yaşların farkında bile değildi... -Yavrum ne olur yapma onlar doktor amcalar seni iyileştirecekler...Bizi buradan kovarlar yoksa. Çocuk annenin kolları arasında çırpınıyor;
-Anneciğim iğne yapmasınlar test yapmasınlar artık ben hasta değilim diye yalvarıyordu..
Annenin yüreği değil sadece tüm ruhu isyandaydı..Tuttu yavrusunu sıktı kolları arasında öptü saçlarını ufacık bedeni sakladı koynuna...Tüm sıcaklığıyla
-Yavrum dedi hasta değilsin tabi ki çok iyisin daha da iyi olacaksın inan bana...
Çocuk başını annesinin göğsüne yaslayıp geçirdiği sinir krizi etkisiyle yorğun düşmüş bedeninin uykunun güvenli kollarına bıraktı...
Ağladı anne yıkıldı tüm duyguları ağır yaralıydı..Dua etti içinden sabır istedi Yaratıcıdan... Sonra gözleri pencereye gelen güvercinin gözlerinde hayallere daldı.Uzaklara çok uzaklara gitti..Aklı onu tutup elinden ilkokul yıllarına götürmüştü..
Deli gibi ders çalıştığı okuma aşkıyla dolu olduğu yıllar.. Hep birşeylere üzülünce hayata yenik düştüğünü hissedince hemen kendini mutlu olduğu o yıllarda bulur ah etse de olmayan hayallere o değerli yıllarını düşünmekle rahatlardı... Sadece sınıfta değil tüm okulda birinci olurdu imtihanlarda.. Hatta bir gün tüm okulları gezen müfettiş gelmişti de onu kaldırmıştı ayağa..Hayret etmişti müfettiş bile ondaki bu çalışkanlığa sanki okuma azmi öğrenme arzusu öyle taşıyordu ki yüreğinden dışından bile görünüyordu.. Müfettişin tüm sorularını doğru bilmesi hatta sorduklarından da fazlasını anlatması diğer okullarda da duyulmuş öğretmenlerinin takdir ettiği bir öğrenci olmuştu..İlkokul bitince öğretmen okulunu dereceyle kazanmıştı..
Öyle mutluydu ki öğrenme aşkına şimdi de öğretme aşkı eklenmişti..Binlerce hayal kurdu geceleri yıldızları başı ellerinin arasında seyrederken... Hayallerinin baş köşesine kimisi eli yüzü kirli kimisi afacan kimisi cin bakışlı ama hepsi sevimli gülen yüzlü çocukları oturttu.
Ama nereden bilirdi ki eniştesinin hayallerine dağlar gibi engeller koyacağını...Anne ve babası üzerinde etkisi öyle büyüktü ki eniştesinin.. Kız evlat okur muymuş nerde görülmüş diyerek her gün gidip geldi evlerine..İşledi onları okumanın kötü olduğuna öyle inandırdı ki anne ve babayı vazgeçirdi kızlarını okutmaktan..Beş kızın en küçüğü ailenin son umuduydu oysa..
Günlerce kabullenemedi hayallerine örülen duvarları gücü sadece yastığını ıslatan gözyaşlarına yetti her gece...İçinde tarifi imkansız bir boşluk oluştu..Kendini ev işlerine verdi..Küçücük yaşına rağmen büyük işleri ablalarından önce öğrendi. Hamuru teknede yoğuruyor fırında pişiriyor sonra dereye çamaşır yıkamaya gidiyordu...O biter bitmez çeşmeye su doldurmaya... Hep taşıyabileceğinden fazla doldurduğu suları taşımak için kendini öyle zorluyordu ki.. Mutlaka kendine bir iş buluyor hiç boş duramıyordu..İçinde dizginleyemediği bir başarma arzusu vardı..ve tabi ki düşünmekten kaçtığı uçup giden hayallerin bıraktığı bir boşluk..Hiçbir başarısı o boşluğu dolduramayacaktı..Bunu anlaması yıllarını aldı.
Şimdi iki kızı vardı...Hayallerindeki oturan çocuklar kadar çok değildi sahip oldukları ama onundu...Kızı kıpırdamaya başladı kollarında benirlemişti demek.. Az şey miydi yaşadıkları buncacık yaşında.. Üç gündür komadaydı Ankara daki bu hastanede. Can çekişti günlerce annesinin yüreğini parçalayarak.. Ancak bu sabaha doğru düzene girmişti nefes alıp vermeleri de rahatlamıştı biraz annenin yaralı yüreği.
Bir yıldır yaşadığı bu krizler yüzünden bu yıl başladığı okuluna bile gidemiyordu.. Annenin kulaklarında yine yavrusunun hatırından hiç çıkmayan
-Anne ne olur bana şrup içir nefes alamıyorum! - Anne ne olur bana iğne yap ölüyorum diyen çığlıkları misafir oldu....Gözyaşlarına teslimdi yine annenin yüreği..Yavrusunun mahsun yüzüne baktı..Nasılda masumdu uyuyan bir melek gibi..Bir öpücük kondurdu gözlerine uyandırmaktan korkarak hafifçe...
Bu hastalık ebediyyen ona arkadaş olacakmış dedi kendi kendine..Sabah profesörün kızına dediklerine kaymıştı şimdi de düşünceleri. Hiç hastalıktan arkadaş olur mu ki dedi kaygıyla..
-Sen ona iyi davranırsan o da sana iyi davranacak değil mi küçük kız?
demişti profesör...Sanki bir kediden bir çocuktan ya da arkadaş olabilecek başka birinden bahseder gibi bahsetmişti hastalığından çocuğa...Belki de hastalığını kabul ettirebilmekti çocuğa profesörün tek çabası..
Korkunç bir düşünceyle sarsıldı birden tüm benliği..Kızı da mı kendisi gibi okuyamayacaktı yoksa?..Başkalarının eline mi muhtaç kalacaktı hep bu hasta bünyesiyle..Çaresizce titredi yüreği..Yok olmaz dedi içindeki gücü harekete geçirmişti hissettiği isyan..Bu kez yenilgiyi kabullenmeyecekti..Kendisi okumamıştı okuyamamıştı ama kızı okuyacaktı ne olursa olsun başaracaktı...
Bu sırada kızı uyandı çaresiz gözlerle baktı annesinin gözlerine...Annenin gözlerinin içi gülüyordu oysa.. Öptü kokladı yavrusunu
-Bak seni nereye götüreceğim küçük afacan
dedi sevgiyle...Minicik elinden tutup hastanenin çocuklar için hazırlanmış kreş bölümüne götürdü onu...Bir saat kadar oynamasını resimler yapmasını izledi..Bu arada içinden az önce düşündüklerini yineliyordu durmadan kendisine olmaz bu kez olmaz bu kez yenilmeyeceğim diye telkin veriyordu...
Kızının hastanede tedavisi sürerken anne de harfleri öğretiyordu her gün kızına büyük bir şevkle..Renkli masal kitaplarından okuduğu hikayelerle ona kitapları sevdirdi önce...Sonra harfleri...Ardından rakamları..Hastaneden çıkmalarına az bir süre kala okul ve okuma sevgisiyle ilgili bir şiir ezberletti ona.. Küçük kız eskisi gibi hastalığından şikayetçi değildi artık...Kendine güveni gelmişti öğrendikleri sayesinde.
Okula arkadaşlarına kavuştuğu ilk gün annesinin ezberlettiği şiiri okudu..Okuma yazmayı arkadaşları kadar öğrenememişti henüz ama ezberlediği şiir sayesinde öğretmeni duvardaki elmasını kızarttı onunda...Akşam büyük neşeyle gitti evine...Annesine müjdeyi dudağından taşan sevinçle verdi..Anne çok mutluydu ağlıyordu hem yüreği hem gözleri...Tattığı mutluluk yıllardır içinde taşıdığı boşluğun yavaş yavaş dolduracağını gösteriyordu... Kız büyüdü arkadaşları kadar gidemese de okula onlardan daha fazla başarılar gösterdi..Hiç yenilmedi yaşadığı olumsuzluklara. Çünkü yüreğinde annesinden miras bir okuma ve öğrenme aşkı en önemlisi demirden bir azim vardı.. Ve hayatı boyunca annesine hep minnetar kalacak hastalığı ise onun hayatındaki en iyi anlaştığı arkadaşı olacaktı..