25 Mart 2009 Çarşamba ~ Günün Hikayesi
Seç Bakalım
Seç bakalım… Büyüklerimin hatırlayacağı
yaşıtlarımın çocukluk günlerini anımsatan bir yarışma programı: ‘Seç bakalım’
Bugünlerdeki seçim telaşına en uygun benzetme bu olabilir. Zira büyük ümitlerle seçtiğiniz numaradan ZONK çıkabiliyor. ‘Zonk’ sesiyle umutsuzluğa düşersiniz. Sıra diğer bir numaraya gelir. Bizim vatandaşlık görevimiz olan seçme hakkımızda ise seçtiklerimizin çoğu ‘zonk’ çıkıyor. Fark da burada
hep kaybeden biz oluyoruz. ‘ZONK’
Bir genç olarak kendi zihin harmanımda oluşan fikre en yakın belediye başkanını arıyorum. Bir kişiye bakıyorum mazlum
temiz yüzlü
vatandaştan yana olan bir zata benziyor.Tamam diyorum bu kişiye oyumu vereyim. Ama o da ne sokakta bir bakıyorum deri kaplı koltuklu arabalar muhterem zatın emrinde. ‘Hooop’ diyorum belediye başkanı olmadan nereden geliyor bu değirmen suyu düşüncesiyle vazgeçiyorum bu zata oyumu vermekten. Sonra bir adam görüyorum adam gibi adam
yardımsever
insansever lakin o da ne aday olduğu partinin başkanı ve partinin has adamı neler konuşuyor televizyonda. Hiç bana uygun değil bu parti diyorum. Sonra başka bir adama bakıyorum evet ilimize hizmet edebilecek bir mesleğe sahip
yetenekli de olmalı lakin o da ne bu partinin başındakiler zamanında güzel ülkemi hortuma savuranlar değil mi? Yok bu hainliği yapamam vazgeçiyorum bu partiden de. Böyle böyle derken kimse kalmadı geriye. Eleye eleye boş kaldı elim. Düşünüyorum da şu arabalarla seçim reklamı yapmasalar
meydan meydan dolaşıp oraya buraya çamur atmasalar
birbirlerini yemeseler
içlerinden birini kolaylıkla seçebilirim lakin onlar kaş yaparken göz çıkarıyorlar
ben de dahil binlerce insanın politikaya
siyasete hatta insanlara karşı güvensiz olmalarına bilhassa samimiyetin çoktan gömüldüğünü düşünmelerine sebep oluyorlar.
Hiç unutmam çok sevdiğim bir İngilizce öğretmenim ‘’The honesty is best politics’’ (dürüstlük en iyi politikadır) demişti. Şimdi gel bu politikasız ( dürüstsüz) ortamda SEÇ BAKALIM…
alıntı