Çok eski zamanlarda
ovaların birinde küçük bir göl varmış. Yakınlarında konuşup dertleşeceği kendi gibi bir göl olmadığı için çok yalnız ve mutsuzmuş.En büyük hayali göçmen kuşlardan duyduğu büyük denizlere
okyanuslara kavuşmakmış. Ama ne yazık ki çok yıllar geçmesine rağmen kolları bir türlü denize ulaşamıyormuş.
Bu durum onu gittikçe sinirli ve huysuz yapmış. Etrafındaki kalabalık ağaçlara
içinde yüzen sürü balıklara
su içmeye gelen kuşlara öfkeyle bakar olmuş.”Hepsinin arkadaşı var
ama ben çok yalnızım “ diye söylenip dururmuş.
Her yağmurdan sonra
kolları olan nehirlerin denize kadar uzayıp uzamadığına bakar
küçük derelerin hala aynı yerlerinde olduğunu görünce
sinirinden titrer
sularını bulandırırmış.
Etrafında yaşayan canlılar
derelerinden su alan köylüler bu durumdan çok şikayetçiymiş. Kimse derdini bilmediği için bu bulanıklığın sebebini de anlayamıyor
“yağan yağmurdan galiba” deyip geçiyorlarmış.
Sonunda balıklar bu duruma dayanamayıp toplanmışlar. Son zamanlarda göle ne olmuş olabileceğini anlamak için tartışmaya başlamışlar. Uzun süren tartışmalardan sonra hiç biri mantıklı bir açıklama bulamamış
aralarından birini seçerek gölle konuşmaya göndermeye karar vermişler. Olanları onun kendi ağzından duymak en akıllıca iş gibi görünüyormuş.
Balıklardan ağzı iyi laf yapan Sazanı konuşmacı olarak seçmişler. Sazan kısa bir müddet yüzerek gölün ortasına varmış. O sırada göl leylekle konuşuyormuş. Sazan bir yosunun arkasına gizlenip burnunu hafifçe sudan çıkararak onları dinlemeye başlamış. Sol taraftaki sazlığa baktığında kurbağanın da onları dinlediğini fark etmiş. “ Anlaşılan rahatsız olan sadece biz değilmişiz” diye mırıldanmış. Ağzından çıkan baloncuklar fark edilecek diye de tedirginmiş. Tekrar yüzünü leyleğe çevirmiş
dinlemeye başlamış.
Göl üzgün bir sesle ;
_ Leylek kardeş
haydi yeniden anlat
denizler ne kadar büyük? Kocaman dalgaları var mı? Ucu bucağı görünmüyormuş doğru mu?
Leylek;
_Off! Daha kaç kere soracaksın küçük göl. Biraz zamanım var.İçirdiğin suyun hatırına anlatayım bari. Çok uzun anlatamam sürüye yetişeceğim. Sonra geri kalırsam yolumu bulamam.
Biz göç zamanı dağların
tepelerin
ovaların
denizlerin
bazen de okyanusların üzerinden geçeriz.Görmediğimiz bilmediğimiz yoktur.
Denizlerin üzerinden geçerken çok yoruluruz. Bazen o kadar büyük olurlar ki konup dinlenecek bir kaya bulmak için saatlerce
hatta günlerce uçarız.
Pırıl pırıl kumsalları vardır
yaz aylarında insanlar çoluk çocuk yüzer
güneşlenir eğlenirler. Hışırtılı dalgaları vardır. Hele okyanusların dalgaları o kadar büyüktür ki
insanlar üzerinde bir tahta parçasıyla oradan oraya savrulmaya bayılırlar.
Üzerlerinde koca gemiler yüzer. Bir ülkeden bir ülkeye yük taşır o gemiler. O kadar büyüktür denizler ve okyanuslar…
Küçük göl bir masal dinler gibi dinliyormuş Leyleği. Anlattıklarını hayalinde canlandırıyor
içinde denize kavuşmak için büyük bir istek duyuyormuş.
Onun hiçbir zaman üzerinde bir tahtayla sağa sola savrulacak kadar büyük dalgaları
upuzun
pırıl pırıl kumsalları olamayacaktı.Bu düşünce onu yeniden sinirlendirmiş. Sularında garip bir kıpırdı başlayınca Sazan
Leylek ve Kurbağa korkmuş.
Leylek az ilerde bir dala konmuş. Kurbağa “long” diye göle dalmış.Bu sırada Sazanla burun buruna gelmişler.
Sazan telaşlı bir sesle sormuş;
_Kurbağa kardeş
ne yapıyordun orada?
_Hiç ! Güneşleniyordum.Sen ne yapıyordun?
_Hiç! Geziyordum
yosuna takıldım
demiş balık.İkisi de bir an durmuşlar
yalan söyledikleri için birbirilerinin yüzüne bakamamışlar.Önce balık doğruyu söylemeye karar vermiş.
_Kurbağa kardeş
aslında ben buraya gölle konuşmaya gelmiştim.Baktım Leylekle konuşuyor
bir yosunun arkasına saklanıp dinlemeye başladım.Kötü niyetle değil
belki göle sormama gerek kalmadan neler olduğunu anlarım diye…
Kurbağa ağzına doldurduğu suları tekrar geri bırakarak;
_Neden sürekli titrediğini ve bulandığını mı soracaktın? Aslın da ben de onun için buradayım.
_Peki anlayabildin mi derdini?
_Evet galiba denize kavuşmak istiyor. Artık buralardan çok sıkılmış.Macera istiyor galiba…
_Ama biz onu çok seviyoruz. O olmasa halimiz ne olur?
Kurbağa tekrar bir taşın üzerine çıkmış. Etrafı kolaçan etmiş.Sonra yeniden suya dalıp balığın yanına dönmüş.
_Sazan kardeş ortalıklarda kimse yok.Gölle konuşmanın tam zamanıdır.
_Tamam öyleyse
haydi gidelim.
Kurbağa taşın üzerine zıplamış.Balık sudan çıkamadığı için taşın dibinde kalmış.Hafifçe burnunu dışarı çıkarıp beklemeye başlamış.Söze ilk başlayan kurbağa olmuş.
_Gölcüğüm
kaç zamandır bir gariplik var sende.Durup durup bulanıyorsun
dalgalanıp köpürüyorsun.Bu durumdan hem üzülüyoruz hem de rahatsız oluyoruz.İnsanlar içmeye su bulamıyorlar sen bulanınca.Söyle bize nedir bu halin?
_Siz de kimsiniz? Demiş göl. ”Ne diyorsun anlamıyorum.Yok benim derdim falan.Memnun değilseniz çıkın gidin.İnsanlar da başka göllerden alsınlar sularını.Ne de olsa benim gibi ayaksız değilsiniz.Seçme şansınız var.
Kurbağa biraz düşünmüş
sonra karnını gere gere konuşmaya devam etmiş.
_Bak gölcüğüm
sen olmazsan bu çevrede pek çok canlı yaşam ortamı bulamaz.Tabiatta gereksiz hiçbir yaratılmış yoktur.Her şeyin bir görevi vardır. Ağaçların görevi havayı temizlemek
erozyonu önlemek
canlılara yuva olmak gibi şeylerdir.Sen olmazsan bu çevrede ağaç olmaz.Balıklar olmaz.Köylüler içecek su bulamaz. Hastalıklar baş gösterir
sonra da ölümler. Göçmen kuşlar su içmek için daha uzun yol kat etmek zorunda kalırlar.Belki de bir çoğu suya varamadan ölür.
Bütün bunları göze alarak denize gitmeye razı mısın? Eline geçecek kazanç ne olacak…Bir kere sen denizle bir değilsin.Sana denizi anlatan bunu neden anlatmadı.Deniz tuzludur
oysa sen tatlı susun.Denize döküldüğün yerde artık tatlı olamazsın.Dile değdiğinde yüz ekşittiren tuzlu bir su olursun.Bunu ister misin?
Senin yerin burası.Allah seni buraya layık görmüşse sebepsiz değildir.Sızlanmak şikayet etmek hiç yakışmıyor sana.
Küçük göl öfkeli bir sesle;
_Eee! Söylediklerin çok saçma.Çok kolaysa sen ömrün boyunca o kaya üzerinde dur bakalım.Size göre her şey hoş.Bir de bana sorun.Senin vıraklamalarından bıktım.Korondan bıktım . Hep aynı kuşların hep aynı şarkıları söylemesinden
ağaçların aralarındaki sohbeti dinlemekten
her şeyden bıktım. Artık kurtulmak istiyorum sizden.
Kurbağa sinirlenerek suya atlamış.
_Benden söylemesi…Gerisi sana kalmış.Sen denize ulaşamazsın. Ancak hem kendine hem etrafındaki canlılara zarar verirsin bu düşüncenle.Var gerisini sen düşün
demiş.Balıkla beraber oradan uzaklaşmış.
Göl aslında etrafındaki bütün canlıları çok seviyormuş.Ama denize kavuşma arzusu her şeyden daha önemliymiş onun için.
Hava kararmış.Yıldızlar gökyüzünde yerini almış.Küçük göl Gökyüzünü seyrederken uykuya dalmış.Rüyasında bir ses O’na “ Küçük göl
haydi buharlaş ve göğe çık.Seni denize götüreceğiz.” Demiş.Küçük göl buharlaşıp gökyüzünde koca bir bulut olmuş.Yükselmiş
yükselmiş…Bulunduğu yerden buharlaştığı yere bakmış.O da ne? Yüzlerce balık kurbağa ve türlü canlılar göl yatağında tepinmeye başlamışlar.Su olmadığı için ızdırap içinde kendilerini oradan oraya atıyorlarmış. Kenarlardaki sazlar aniden kuruyup yok olmuş. Göl yatağının etrafı susuzluktan ölen balıklar kurbağalar ve kuşlarla dolmuş.Yan taraftaki ormandaki ağaçlar ve diğer bitkiler birer birer kurumaya başlamışlar.İçindeki canlıların feryatları göğe kadar yükseliyormuş.Kendinden beslenen dereler kuruyunca
göl yatağındaki ölümler dere boylarında da yaşanmış.Köylüler içecek su bulamayınca türlü hastalıklara kapılmışlar.Öyle ki ölüleri yıkamak için bile bir damla su bulamıyorlarmış.
Ölmüş canlıların kokuları ta gökyüzüne kadar gelmiş.O ana buluta dönüşen göl
yere inmek için yalvarmış.Ağlamış
ama nafile..Çaresiz rüzgara uyup denize doğru yola çıkmış.Ama bir türlü göl yatağındaki canlıların
yıllarca beraber yaşadığı dostlarının tepine tepine can vermeleri gözünün önünden gitmiyormuş. Sonunda denize varmış. Yine o esrarengiz sesi duymuş;
_Haydi dökül denize…
Göl yağmur olup denize dökülmüş. Ama daha ilk damlasında acıyla irkilmiş.Tuzlu su damla damla her zerresini yakmış.Bağırmış
ağlamış…Koca dalgalar bir o tarafa bir bu tarafa savurmuş sularını. “Ah ben ne yaptım” diye feryat ettikçe aklına onun yüzünden yok olan koca ova geliyormuş.
Tanımadığı balık türleri köpekbalıkları
ahtapotlar
deniz anaları
mürekkep balıkları
dev yengeçlerden o kadar korkmuş ki
sağa sola bakamaz olmuş.Bu denizdeki canlıların hiç birini kendi sularındaki sevimli sazanlara
alabalıklara benzetememiş.. Denizin derinleri çok karanlıkmış.Korkunçmuş.Oysa o öyle miydi? Güneş sığ sularının dibindeki kumları ve çamurları bile pırıl pırıl parlatırdı onun.
Gözlerinde son derece parlak bir ışık hissetmiş. Işık yaklaştı
yaklaşmış..Gözleri kamaşmış…Gözlerini usulca açtığında bir an nerede olduğunu kestiremedi.Sonra sağa sola bakmış..Ağaç dostları
dereleri
sazları
sularında oynaşan küçük balıkları
su için kuşları
kenarındaki taşlarda koro halinde şarkı söyleyen kurbağaları
hepsi yerli yerindeymiş. ”Çok şükür hepsi rüyaymış”
diye sevinmiş.
Hayran hayran akşama kadar onları seyretmiş.O günden sonra da bir daha denize kavuşmak fikrini aklına bile getirmemiş.
Kendini olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini
başına daha kötü felaketler gelmeden anlayabildiği için
Allah’a ömrü boyunca şükretmiş.