Topallık Körlükten Çok Daha İyi Bir Özürmüş
Genç doktor yeni doğmuş bebeğe dikkatle baktı. Birkaç kilo ağırlığındaki kırmızı bir et parçasıydı bu. Erkekti. Bir bacağı ötekinden oldukça kısa idi.
Bebek kentin yoksul mahallelerinden birinde yaşayan çok yoksul bir ailenin onuncu çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Üstelik istenmemiş bir çocuktu.
Doktor bir an düşündü. Bebeğin yaşaması da yaşamaması da elinde idi. Gerekli işleri yapmazsa çocuk ölebilir kimse de bir şey diyemezdi. Böylece ana ve baba bir yükten kurtulmuş olurdu. Aile çul çuval içinde zar zor geçiniyordu. Dokuz çocuğun hemen hepsi cılız ve hastalıklı idi. Böyle bir çaresizlik yuvasına gidecek olan bu bebek de sürüne sürüne yaşayacak toplumun başına dert olacaktı.
Bunun dışında çocuk hayatı boyunca arkadaşlarının alaylarından itip kakılmalarından da kurtulamayacaktı. Kendisine belki “topal karga” diye bir ad takacaklardı. Bu ad bile onu yaşamı boyunca rahatsız edecekti.
Genç doktor çaresiz hastalıklara yakalanmış olanların ıstırap çekmemeleri için öldürülmesi yanlısı idi. Bu yüzden eski Yunanlılarda Sparta’da sakat hastalıklı bebeklerin topluma yük olmamaları için bir uçurumdan aşağı atılarak yok edilmelerini yerinde buluyordu.
Doğada güçsüz ve sakat olanlara hayat hakkı tanınmıyordu. Hayat için savaşımda bulunamayacak her canlı yok olup gidiyordu. Oysa sadece insanlar sakatlar hastaları yaşatmak için çalışıyor; bundan da pek çok sorunlar doğuyordu.
Evet bebeğin hayatı da ölümü de genç doktorun elindeydi.
Birden aklına daha öğrenci iken fakültede arkadaşları ile yaptığı tartışmalar geldi. Bunların hemen hepsi doktorun görevinin her ne pahasına olursa olsun hastayı yaşatmak olduğunu savunuyorlardı. Tıp mesleğinin babası Hipokrat doktorun görevinin hastayı yaşatmak olduğunu 2300 yıldan çok önce söylememiş miydi? Bütün doktorlar okulu bitirirken ünlü bilgininin bu konudaki sözlerini meslek yemini olarak tekrarlamıyorlar mıydı?
Bütün bu düşünceler doktorun aklından birkaç saniye içinde yıldırım hızı ile geçti. Yitirilecek zaman yoktu. Kesin kararı hemen vermesi gerekliydi. Bebek yaşasın mı yoksa ölsün mü?
Sonunda insancıl yanı ağır bastı. Dudaklarını yavaş yavaş bebeğin dudaklarına yapıştırıp hızla bebeğe hayat kazandıracak ilk nefesi üfledi. Sonra nefesleri yineledi. Çok geçmeden bebeğin yüzüne hafif bir kırmızılık geldi. Körpecik mini mini ciğerlerinden hafif bir çığlık yükseldi.
Fakat doktor hala kuşkuda idi. Acaba iyi yapmış mıydı?
Aradan uzun yıllar geçti… Yaşadığı olaylar karşılaştığı sefalet sahneleri kendisine yepyeni düşünceler kazandırmıştı. Şimdi her şeyi bambaşka bir gözle görüyordu… Doktor zengin semtlerinde epey para kazandıktan sonra yoksul semtlerden birinin göbeğinde açmıştı yeni muayenehanesini. Şimdi birçok hastaya parasız bakıyor ilaçları bile parasız olarak kendisi veriyordu.
Doktor hayatını böyle sürdürürken bir gün büyük bir felaketle karşılaştı. Biricik oğlu eşi ile birlikte trafik kazasında öldü. İki yaşındaki kızları annesiz ve babasız kalmıştı. Doktor torununu büyütmeye başladı.
Kazanın üstünden on yıl geçmiş ve kız 12 yaşına gelmişti. Bir gün yatağından kalkamadı. Boynu kaskatı olmuştu. Kollarında bacaklarında tuhaf ağrılar belirmişti. Yürüyemiyordu.
Hastalığına önce çocuk felci teşhisi kondu. Ancak sonradan bu hastalığın az rastlanır virüslü bir hastalık olduğu anlaşıldı. Hastalık o kadar az görülen bir türdendi ki tıp kitaplarında bile bu hastalığa yer verilmemişti. Doktor kaç yıllık meslek hayatında böyle bir hastalıkla karşılaşmamıştı. Çaresizdi. Ne olacaktı? Sevgili torunu her an başkasının bakımına bağlı bir hayat mı sürdürecekti?
Bir gün bir arkadaşı kendisine genç bir doktordan söz etti. Bu genç doktor bu tür hastalıkları iyileştiren bir yöntem bulmuş bu iş için bir de hastanemsi bir yer açmıştı.
Doktor hemen genç doktora telefon ederek bir randevu aldı. Kararlaştırılan günde torununu götürdü. Genç doktorun adı kendisine yabancı gelmiyordu. Doktor iyice topallıyordu. Bir bacağı ötesinden epeyce kısa idi.
Sakat bacağına ısrarla bakıldığını gören genç doktor gülümsedi: “Ayağıma bakıyorsunuz değil mi? Doğuştan böyleyim. Bu yüzden okul arkadaşlarım bana topal karga adını takarlardı… Adımı hastanede beni dünyaya getiren doktor koymuş.”
Doktorun rengi birden uçtu. Ağzı kurudu. Yutkunması zorlaştı. Demek yıllar önce dünyaya getirdiği ailesine ve topluma yük olmasın sefalet içinde yaşamasın diye bir an önce ölümün kucağına bırakmayı düşündüğü bebek bu doktordu. Yıllar önce ne kadar da kör birisi olduğunu düşündü.
Ayağa kalktı. Torununun kısa bir süre sonra iyileşmesine vesile olacak bu sağlık canlılık ve insan sevgisi dolu ışıl ışıl bir genç olan doktora elini uzattı. Kapıdan çıkarken de kendi kendine:
“Topallık körlükten çok daha iyi bir özürmüş” diye mırıldandı...