Çok sevdikleri sahilde sevgilisiyle el ele dolaşıyorlardı yine. Öyle uyumlu bir çifttiler ki onları görenler gıpta ile baktıklarını saklayamıyorlardı. Bu bakışlara gurur ve kıskançlık karışımı bakışlarla karşılık vermekten bir türlü kendini alamıyordu.
- “Aşkım” dedi Ayşe
“ben acıktım bir şeyler yesek mi?”
- “Olur
ben de acıkmıştım zaten. Ne yemek istersin?” Diye sordu.
Ayşe’nin ne diyeceğini beklerken yol boyu sıralanmış lokanta ve kafelere bakmaya başladı.
- “Uyan tertip
hadi kalk biraz da ben kestireyim ya.”
- ?
- “Ne o lan
rüyanda sevgilini mi görüyordun yoksa?” Diye sırıtan arkadaşına ters ters baktı.
- “Tamam kalkıyoruz
sırıtma da yat hadi” diye homurdandı kalkarken.
Paltosunun altında yaktığı sigarasını hemen teneke kola kutusuna sokarak bir nefes çekti.
- “Sigaranın ışığı gece kilometrelerce öteden fark edilir
kanas tüfeğine iyi bir hedef olursunuz.” demişti komutanları daha ilk operasyonlarında. O günden beri herkes sigarasını bu yöntemle içiyordu. Yine sayısını unuttuğu operasyonlardan birindeydiler
günlerdir bu dağlarda dolaşıyorlardı
sıcak suyu ve sıcak yemeği görmeyeli çok olmuştu
rahat yatağı ise çoktan unutmuşlardı. Uyumamak için her zamanki gibi sevgilisini düşünmeye başladı
babasının isteğiyle tecilini bozup askere gittiğinde ne çok ağlamıştı Ayşe
terminalde nasıl da sımsıkı sarılmış
bir türlü ayrılmak istememişti.
Acemi birliğini Isparta – Eğirdir Dağ Komando okulunda yapmıştı. Usta birliğinde Şırnak çıkınca iyice deliye dönmüştü sevgilisi
dağıtım izni de çabucak geçmişti. Gideceği günden bir akşam önce yine buluşmuşlardı.
-“sana bir şey olursa ben de yaşayamam kendimi öldürürüm” demişti Ayşe. Ne dese fayda etmiyor sürekli aynı kelimeyi tekrar ediyordu. “Sana söz veriyorum” demişti
“her ne olursa olsun geri döneceğim
Ölmeyeceğim söz”. Bu sözler Ayşe’yi birazcık teskin etmişti ama yine de “bunu nasıl garanti edebilirsin ki” diye sormadan edemedi. “Sevenler Ölmez” demişti “bana güven mutlaka geri döneceğim söz”
Aylardır Gabar dağlarında onu düşünerek ayakta kalmıştı
onu düşünerek sıcağa
soğuğa
açlığa
yorgunluğa göğüs germişti. Sayısız çatışmalara girmiş
arkadaşları yanı başında şehit olmuş
birçoğunu da yoğun ateş altında yere ancak 2 metre yanaşabilen helikopterlere fırlatmışlardı. Ama kendisi yaşıyordu işte. Verdiği sözü hiç unutmuyor
başının üstünden geçen her mermi
yakınlarında patlayan her roket veya el bombası onu daha da hırslandırıyor geri döneceğine olan inancını pekiştiriyordu.
Askerliğini yapmadan evlenmelerine izin vermeyen babasına eskisi kadar kızmıyordu artık. “iyi de oldu aslında” diye düşündü
“aradan çıktı işte
şunun şurasında teskereye ne kaldı ki”
Bu düşünceyle içini bir sevinç dalgası kapladı
ama uyuyan arkadaşlarına bakınca utandı bu sevincinden. Onları bırakıp gitmek çok zor olacaktı
kader birliği ettiği bu insanlarla arkadaşlık sınırını aşıp kardeş olmuşlardı çoktandır. İşte bunun için teskeresine az bir zaman kalmasına rağmen yanlarındaydı
komutanı “oğlum sen bu operasyona gelme istersen” deyince küfür yemiş gibi olmuş
şiddetle reddetmişti.
Bu düşüncelere dalmışken uzaktan bir ışık görür gibi oldu
rüzgâr kulağına bazı sesler de getirince en yakındaki arkadaşını uyandırdı
bir dakika sonra bütün tim uyanmış elleri tetikte mevzilerini almışlardı. Önce karanlıkta bir ışık çaktı
ardından ıslığa benzer bir ses geldi ve 20 metre üstlerindeki kayalarda patlayan roketin kopardığı taş toprak yığınıyla aynı anda üç yanlarından mermi yağmaya başladı. Yüksek bir tepenin eteğinde mevzilenmişlerdi
bulundukları yer tepenin altına doğru oyuk şeklinde girintili olduğu için atılan roketler hedefi bulmuyor üstlerindeki kayalarda patlıyordu.
Eğer bu kadar iyi yer tutmamış olsalardı daha ilk ateşte işleri biterdi. “bizi kuşatmışlar” dedi komutanları
telsizle yardım istemişler ama “gece olduğu için helikopterleri gönderemiyoruz sabaha kadar dayanın” yanıtını almışlardı. Bütün güçleriyle karşılık veriyorlar
teröristlerin sızma yapmasını engellemek için kritik gördükleri yerlere de sürekli el bombası atıyorlardı.
Saatler geçiyor çatışma tüm şiddetiyle devam ediyordu
sabahın ilk ışıklarıyla helikopterler gelince sevindiler
fakat çok geçmeden bu sevinçleri boşa çıktı
çünkü bu sefer de avantajlı konumları onların aleyhine dönmüştü. Bulundukları yer içe doğru girintili olduğu için helikopterler iniş yapamıyor
teröristlerle mesafeleri çok yakın olduğu için silahlarını da kullanamıyorlardı. Cephaneleri de iyice azalmaya başlamıştı
durumları hiç iç açıcı değildi.
- “Bir çıkış yolu bulamazsak işimiz biter” diye düşündü
- “Tek çıkış tepeyi aşmak” dedi komutan
tepenin arkasına dolanan bir patikayı işaret ederek. “Oraya ulaşabilirsek tepeye arkadan tırmanabiliriz” diye ekledi.
Oraya ulaşmak için yaklaşık yüz metrelik bir açıklıktan geçmeleri gerekiyordu
kademeli olarak o tarafa yanaşmaya başladılar. Sırayla ve hızla geçmeye başlamışlardı ki çok yakından açılan ateşle yerlerine çakıldılar. Sol taraflarında kayaların arasında birbirine yakın üç ayrı yerde üç terörist mevzi almış geçmelerine meydan vermiyordu. “Şimdi yandık işte” diye düşündü
avantajlı konumlarını terk etmişler ve arada sıkışmışlardı. “El bombası atın” diye haykırdı komutan ama kimsede kalmamıştı. Durum git gide kötüleşiyordu
bulundukları yerde sıkışmışlar yoğun ateş altında kalmışlardı.
- “Sağdakiler boşalttığımız mevzilere gelirlerse bizi roketle kuş gibi avlarlar” dedi arkadaşı
“yoksa buraya kadar mı?” diye düşündü
çok garipti ölümle burun burunaydı ama ölümden korkmuyordu tek üzüntüsü verdiği sözü tutamamış olmaktı. Bir süredir ateş kesilmişti “sızma yapacaklar galiba” dedi komutanı
birden kararını verdi “ben ölmeyeceğim
söz verdim komutanım” diyerek fırladı.
Önündeki kayaya basarak sol tarafa
kayaların arasındaki teröristlere doğru insanüstü bir güçle zıpladı. O kadar ani ve o kadar çevik hareket etmişti ki arkadaşları dâhil kimse ne olduğunu anlamadan ilk teröristin olduğu yere mermileri boşaltıp ikinciye doğru zıplamıştı bile
daha kayaya ayak basar basmaz onu da vurmuş ve arkadaşlarının sonradan “tıpkı bir panter gibi sıçrıyordu” diyecekleri çeviklikle üçüncüye doğru atılmıştı. Daha havadayken görmüştü onu
bir an göz göze gelmişler ve aynı anda tetiklere dokunmuşlardı…
- “Dayan aslanım
dayan” oğlum diyordu komutanı. Helikopterdeydiler
karnına üç kurşun yemişti
arkadaşları ağlıyorlardı.
- “ağlamayın
diye güçlükle mırıldandı
“ölmem ben
sözüm var ölmem”
- “aslanım konuşma
yorma kendini” diyen komutanına en son “Sevenler ölmez” diyebildi.
Törene bütün tim eksiksiz katıldı
hayatlarını kurtaran arkadaşlarını o gün yalnız bırakmadılar. Yine eski günlerdeki gibi omuz omuzaydılar ama bu sefer savaşta değil
arkadaşlarının düğününde halayda…