Doğuya baktığında gözlerin
İlk sabah güneşi eşliğinde
Ve safran renginde
Duygularımı düşle düşle ki !
Aksın yüreğin senin gidişin
Benim gözyaşım gibi
Güneşin yansıması
Kaplasın altın sarısı saçlarını.
Hayalinde canlansın ıslanmış yastığım.
Ve satırların arasında bulduğunda aşkımı
Anla yastığımın neden ıslandığını
‘’Erkekler ağlamaz ’’ derdim ya !
Yalanmış !
Neden mi ?
Gidişini gördüm gene düşümde.
Ayrılığın hançeri vardı döşümde.
Ben uğurlamaya gelirken seni
Seni ısıtan güneş kavuruyordu beni.
Boğazımda gitme diyemeyişimin düğümü
O an başladı senli hayallerimin ölümü.
Bensiz bir kalabalığın içine yürüyordun.
Heyhat ! Tarihi kilitliyor
Gittiğin o güne ruhumu gömüyordun.
Ogün Temmuz’un altısı
Bana kalansa sevdamın son tortusu.
Bu gün hala Temmuz’un altısı
Dedim ya kilitledin zamanı.
Her sevda kilitlenecek mi bir güne!
Aşk ne kadarda küçükmüş meğer.
Küçücük bir günü sığdırıyorsa bir ömre.
Ve sonbahar yüreğim kadar temiz olsaydı
Ve bir o kadarda çalarken sevdamın yeşilini.
Razıydım birde kışlara kalmasaydı.
Ayazında kurumasaydı sevdamın son tomurcukları.
Yürümüştün
Küçük bir kız çocuğu masumluğunda.
Titreyen yüreğimi hüzün ağaçlarının altında
Bıraktın mezarlığın kapısına.
Hala bir yer bulamadı kendine.
Oysa küçük olan bendim o koskoca cüssemle.
Küçüktüm bak sen gitmeyi becerdin
Ben bir ölmeyi bile beceremedim.
Gökyüzü yeryüzü ne varsa arasında kalan
Sustu o gün yada ben sustum hepsine
Ne far eder ki uzaksa yakın olması gereken
Ve uzaklık çağırıyorsa hep yakın olması gerekenleri
Heyhat ! Çoktan gömdüm ben çoktan
Yüreğimdeki fesleğenleri gömemezken kendimi
Susmak değil midir bazen gereğinden fazla konuşmak
Yanılsamalara yatırırız gözlerimizi
Ay mıdır güzelliği sunan yoksa ışığı veren güneş mi ?
Ağaçların arasında kalmışsa yaşar mı papatya ?
Güneşi görmüyorsa kaplıyorsa düşen yapraklar üstünü
Ne kadar yaşamaktır sizce
Yaşamın mezbahasında beklerken
Sıradaki hep sizden önceki ise
Ve bakıp solgun donuk yüzünüze kasap
Heyhat ! Dönüp gidiyorsa her seferinde
Sizde özlemez misiniz ölümü ?
Belki işitirsiniz artık uzağa yakın olanlar
Zamanıdır işitmenizin bitkin sesimi
Benim yiten sesimdir o ruhumun son sessiz çığlığı
Yaşam mezbahasında kasabın henüz el değmediği.
Son giden benden bir öncekiydi
Giderken “ bu gün yedi temmuz dedi “
Gelmedi kilitleyen kırdım kilitleri
Ve duyuldu beklediğim ses
Sıradaki bendim artık hoşça kalın uzak olanlar