Kadın dediğin cilveli olmalı Gerisi boş...Kadın dediğin cilveli olmalı
Gerisi boş..."
Nilüferin kulakları bütün gün kocasının söylediği bu sözlerle çınladı
durdu.Akşam kızkardeşinin düğünü vardı. Oyüzden sabah kahvaltıya annesinin
yanındaydılar. Akşam restoranda yer ayırtılmış gelen misafirlerle akşam
yemeği yenilecek oradanda düğün salonuna geçilecekti. Nilüfer ve eşi emrah
restorana gelecek misafirleri karşılamak için ordaydılar. Emrah dışardaa
oğlulay oynuyor nilüferde sabah eşinin söylediklerini düşünüyordu. Sabah
kahvaltıda eşi emrah kardeşine " bak baldız sana kocanı mutlu etmen için
öğütte bulunayım. güzel yemek yapmışsın ortalığı silmiş süpürmüşsün kocanı
mutlu edebilmek için etrafında pır dönüyorsun. bunların hepsi boş. bak
ablana yemekleri süperdir temizlik desen titizdir eve akşam geldiğimde
beni rahat ettirmek için elinden geleni yapar ama..." kahvaltıdaki herkes
nilüfere bakıyordu. ağzına götürdüğü lokma kalbine doğru yakan bir ateş gibi
inmişti. emrah devam etti. "Kadın dediğin cilveli olmalı Gerisi boş...".
Restorana giderlerken arabada emraha "cilveli kadın derken ne demek istedin"
diye sormuş emrahta tarifle olmaz diye cevap vermişti. Nilüfer cilve
hakkında bişiler biliyordu. Arada cilve yaptığınıda zannediyordu ama
demekki onun yaptığı cilveylle kocasının beklediği aynı şey değildi.
Nilüfer bu düşünlerle meşgulken misafirlerin ilki geldi. Hoşgeldiniz
muhabbeti olduktan sonra diğerleride yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı.
herkes yerini alıyor gelecek diğer misafirler bir sohbet havasında
bekleniyordu. herkes tamam olunca garsonlar servis yapmak üzere hazırlanmaya
başladılar.Bu arada herkes birbiriyle sohbete dalmıştı. ancak nilüfer dalgın
dalgın onları seyrediyordu. bunu farkeden ağabeyi; "neoldu? hastamısın?"
diye sordu. Nilüfer "iyiyim bir şeyim yok" dedi. aysel yengesi "eminim
kızkardeşim evleniyor diye hüzünlenmişsindir" diyerek bir kahkaha attı.
Nilüferin annesi "haklısın kızım evleniyor diye hem seviniyorhemde
üzülüyorum" dedi gözünden bir iki damla göz yaşını silerek. Nilüferin murat
dayısı ablasına "yapma abla.bugün mutlu gün nolur ağlama" diyerek sırtını
sıvazladı. annesi " o daha 24 yaşında küçücük bir kız" diyinci kardeşi ali
gülerek "yapma abla nerdeyse evde kalacaktı. son anda hamle yapıp bir koca
buldu. şimdi kocalar karaborsada haberiniz yok" herkes gülüştüler bu espriye
ve ortam biraz yumuşadı. ali dayı devam etti ;"yeğenim burda olsaydı ona
biraz öğüt verirdim. kocayı buldu ama elde tutmasınıda bilmeli. ona kocayı
elde tutmanın yollarını anlatırdım. adettendir gelin olacak kıza öğüt vermek
lazım eminim siz bu telaşla kıza öğüt vermeyide unutmuşsunuzdur." deyince
emrah "ben bu sabah öğüt verdim baldızıma" diye söze karıştı. "sizin
dediğiniz gibi kocayı elde tutmanın yolunu söyledim.herşeyden önce kadın
olarak kocanın yanında cilveli olacaksın dedim."
"Ben bu cilve kelimesinden insanların ne anladığını anlayabilmiş
değilim.Cilve nedir?" diyerek sabahtan beri kafasına takılan soruyu dilinden
döktü nilüfer. kısa süren bir sessizlikten sonra aysel yengesi cevap verdi.
"benim bildiğim cilve şıkır şıkır fıkır fıkır. şen şakrak olmak her zaman
yüzünün gülmesi. ben doğuştan öyleyim. hiç bir gece başın ağrımayacak her
zaman kocanı memnun edeceksin. ben bütün bunları yapıyorum ama dayında benim
cilveli bir kadın olduğumu düşünmüyor."
"yanlış anlamışsın hayatım" dedi murat dayısı.
"ben böyle anladım. anlatıcı sensin.tabi seninle birlikte yaşadığımız için
artık ne yaparsam yapayım sana sıradan bir davranış gibi geliyor. benim
senin için bir gizemim kalmadı. bence cilve hiç bir erkeğin karısında
olmayan hep başka kadınlarda olduğunu zannettiği hayali bir şey."
Ali dayının bu tarife itirazı vardı.
"size katılmıyorum. cilve hayali bir şey değildir. cilve bir sanattır.
kadının erkeğin mizacına göre davranmasıdır. çok ciddi bir iştir. pek çok
kişinin zannettiği gibi şaklabanlık değildir.akıllı kadın işidir. akıllı bir
kadın eşini iyi tahlil eder.onun zaaflarını bilir ve o zaafı kullanırken
zamanlamayıdda iyi yapar."
ali dayı konuşurken garsonlar kurmaya başlamışlardı.ilhan hanım kardeşinin
sözlerine itiraz etti.
"sana katılmıyorum. bence aysel haklı.erkekler başka bir kadında cilve diye
kabul ettikleri hareketleri eşlerinde cilve olarak kabul etmiyorlar.
rahmetli enişten gençken beni aldatmıştı.kötü yola düşmüş kadınlardan birine
ev açmıştıona gidip geliyordu." eniştem seni aldattımı türünde
hayretleşenler oldu.ilhan hanım devam etti. " gençliğinde yapmıştı bir kere.
öğrendiğimde dünya başıma yıkıldı sandım.neden beni aldattığını sordum. oda
o kadın çok cilveli dedi.bende kocam o kadınlarda ne buluyorsa öğrenmeye ve
yapmaya karar verdim. dışarda aradığını evinde bulsun istedim. o zaman
postanede yeni çalışmaya başlamıştım. herkesi bildiği o kadınların yaşadığı
bir kaç ev vardı.onların erkeklerle nasıl konuştuğunu öğrenmek için
telefonlarını dinledim.biraz argo ve kabadayı konuşuyorlardı. bende evde
argo konuşmaya başladım. kendime bir kaç dansöz kıyafeti aldım göbek atmayı
öğrendim.evde o kadınlar gibi davranınca rahmetlinin hiç hoşuna gitmedi. o
davranışları bana yakıştıramadı. beni karısı ve çocuklarının annesi olarak
evin içinde bile olsa saygın biri olarak görmek istiyordu. benim cilvlerimi
kabul etmedi."
kızı çağlanında bu konuda söyleyecekleri vardı. "bence cilve oltanın
ucundaki solucan gibidir.avını yakalarken işe yarar sonrası
yoktur.şaşkınbalıklar için her zaman salınan solucanlar vardır."
nilüferin ağabeyi "cilvnin tanımı konusunda anlaşmamız imkansız" dedi.
"çünkü bence cilveden her insan farklı şeyler anlıyordur. eğer cilve eşimi
bana sevdirecek hareketlerse ben eşimin sakin ve kibar duruşunu seviyorum.
daha farklı davransa hoşuma gitmezdi ben onu olduğu gibi sevdim."
servis bitmişti. herkes yavaş yavaş yemeklerini yemeye koyuldu. nilüfer
ağabeyinin eşine "yenge sen ne düşünüyorsun bu cilve konusunda" diye sordu.
yengesi " cilve hakkında bir şey bildiğimi zannetmiyorum. çünkü biz
birbirimizi olduğumuz gibi kabul edip sevdik.cilveyle hiç işimiz
olmadı.yalnız cilve deyince aklıma hemen annem gelir. ne zaman babama bir
şey aldıracak olsa süslenip püslenip babamın yüzüne tatlı gülücüklerle
bakarak istediğini aldırtırdı. zavallı babam taksitleri öderken çok
söylenirdi ama iş işten geçmiş olurdu. cilve erkeğe karşı kullanılan bir
silah diyebilirim." diye cevapladı. nilüferin ünlü bir haber spikeri biriyle
evli fakat boşanmak üzere olan teyzesi bu konuda baya dertliydi. " bence
cilve bir çeşit sahtekarlık.yabancı bir kadın ismini hatırlayamıyorum
başarıları karşısında onu tebrik edenlere bana zeki diyorsunuz ama ben zeki
bir kadın değilim. eğer gerçekten zeki olsaydım kocama aptal görünmeyi
becerebilirdim demiş. erkekler başarılı kadınlara uzaktan hayranlık
duyuyorlar; fakat iş onlarla yaşamaya gelince onların zekasından
kendilerine güveninden korkup kaçmak istiyorlar. pek çok erkek horozluk
yapabilmek için eşinin aptal ve korkak bir tavuk olmasını istiyor. ya aptal
olacaksın yada görüneceksin.yani cilve zeki olacaksın ama aptal rolü
yapacaksın bence." bir kaç kişi kafa sallayarak destek verdi.
nilüfer bu konuda sessiz kalan necdet amcasına"sen hiç konuşmadıncilve
hakkında ne düşünüyorsun amca " diye sordu. Amcası her zaman iyi bir evlilik
yaptığını mutlu olduğunu söyler eşini takdir ederdi. acaba yengesi ne
yaparak onun gönlünü alıyordu öğrenmek istedi. amcası " cilve erkeğin
kadına olan ilgisinden sonra kadının eşine vediği bir cevaptır. ne kadar
ilgi o kadar cilve. bir erkek eşinden cilve beklemeden önce karısının
duygularnı umursamalıdır. yaradanımız kutsal kitabında kadını toprağa
benzetmiştir. toprak berkettir hayattır.kadın toprak erkekte çiftçi
gibidir. insan ne ekerse onu biçer. limon ağacı dikilip gül toplanamaz.
çiftçi ne kadar iyiyse toprağın verimide o kadar iyi olur." diye konuştu.
emirhan " çiftçi iyi fakat toprak verimli değilse çiftçi diktiğinin
karşılığını alamıyorsa?..." diye sordu. necdet amca "iyi bir çiftci hangi
tip toprağa ne ekileceğini bilir. toprağın iyi bir verim için güneşe veya
suya ihtiyacı vardır. erkek bazen güneş olmalı enerjisiyle toprağı
canlandırmalıdır.erkek hem cinsel anlamda hem duygusal anlamda kadına ancak
verebildiğinin karşılığını alabilir. kadınlar da toprak gibi bereketlidir.
bir alırlarsa karşılığını kat kat fazlasıyla verirler." diye cevap verdi.
nilüfer necdet amcasının eşine tennur yengesine baktı.eşini dinlerken
gözlerinin içi parlıyordu sanki.nilüfer onunda fikrini sordu. yengesi
"doğru söze ne denir? aynen katılıyorum.kadınlar erkeklerden daha duygusal
oldukları için reddedilme korkusu yüzünden ilişkilerinde korkaktırlar.
günümüzde evlilik tekliflerini hep erkekler yapıyorlar. neden? onlar
cesaretliler. çünkü reddedildiklerinde kadınlar kadar yaralanmıyorlar. bir
kadın cevabının evet olacağına emin olduğunda ancak evlenme teklif etmeye
cesaret edebilir. evlilik içi ilişkilerde de öyle. kadın reddedilme ve
yaralanma korkusu yüzünden eşine adım atmaya cesaret edemez. ve sürekli
eşinden beklenti içerisindedir." diyerek sözünü tamamladı. ama aysel yenge "
toprak gibi beklemede " diyince biraz daha devam etmeye karar verdi. " evet.
eşim bir talı söz söylese saçımı okşasa iltifat etse diye bekler. cinsel
konularda da kadın korkaktır. genellikle ilk adımı eşinden bekler. eğer
erkeklerde kadınlar gibi beklese insan ırkı şimdiye kadar
bitmişti.erkeklerdefalarca reddedilseler bile şanslarını tekrar tekrar
denemekten
çekinmezler. erkeklerin tek hatası kadınların duygusal olduklarını
unutmaları. kadınlar duygusal mutluluğa ulaşmadan beden mutluluğunu
yaşayamazlar. ben bekarken beceriksizçok içine kapanık konuşmaya korkan
biriydim. necdet beni her anlamda değiştirdi. kalbime bir avuç tatlı söz
serpti benim gibi bir çalıyı bir gül bahçesi haline getirdi. yani gül dikip
gül topladı." dedi.
amcasının ve yengesinin sözleri nilüferin hoşuna gitmişti. bu durumda
emirhan öncelikle hatayı kendisinde aramalıydı. her akşam bir karış suratla
gelirdi eve. nilüfer " öyle ya eve bir karış suratla gelen sürekli karısını
alaştiren adam kadın nasıl cilve yapsın." deyiverdi.aslında aklından geçen
bir düşünceydi ve nasıl oldu da söyleyiverdi kendiside
anlamadı.nilüferinsözlerini emirhan üstüne alındı. kendisi için
söylediğini anlamıştı. ve çok
sinirlendi. oldukça yüksek bir ses tonuyla eşini azarladı. "yeter nilüfer
konuyu ne kadar uzattın. ne zamandır akrabalarımızı göremedik. cilve cilve
cilve. bşka konu yok mu? daha doğru dürüst hal hatır bile soramadık."
emirhanın sözleri üzerine herkes gerilmiş gözler nilüfere bakmıştı. nilüfer
hiç kızmamıştı. onun gözlerine bakarak gülümsedi ve yumuşak bir ses tonuyla
"kalbime limon dikme emirhan. sen limon dikersen ben sana gül veremem. fakat
bir kök gül dik. sana demet demet gül vereyim. dedi. emirhan şaşırmıştı. ne
diyeceğini bilemedi. masada çıt yoktu. sesszilği murat dayı bozdu. "sahi
emirhan nasılsın? görüşmeyeli neler yaptın anlat bakalım " deyince masadaki
herkes kahkahayı patlattı. murat dayı sözlerine devam etti. " itiraf et
konunun gidişatı işine gelmedi. kabul edelimki cilve konusunda biz
suçluymuşuz. oysa yıllarca hep eşlerimizde aradık suçu. iyi çiftciler yada
iyi bahçıvanlar olamayan meğer bizlermişiz. olabilseydik eğer demet demet
gül toplayacakmışız."
masada bulunan tüm kadınlar murat dayıyı hararetle alkışladılar. nilüfer
eşinin sabahsiz sözlerinden sonra ilk defa kendini iyi hissetmişti. sabahtır
sanki üzerinde bir ağırlık vardı. ve murat dayıyı alkışlarken yükün tamamen
kalktığını ve rahatladığını farketti. lokantadaki bu muhabbet ona iyi
gelmişti.
Bir erkek karısına baktığı karısıda kendisine baktığı vakit Allah her iksinede rahmet nazarı ile bakar ve erkek karısının elini tuttuğu zaman her ikisininde günahları parmakları arasından dökülüp gider. Hz. Muhammed ( S.A.V.)