Acelya
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Acelya

ACELYANIN DÜNYASI DOSTLUGUN VE SEVGININ TEK SIMGESI
 
PortalPortal  AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 11 Temmuz 2010 Pazar, Günün Hikayesi,

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

11 Temmuz 2010 Pazar, Günün Hikayesi, Empty
MesajKonu: 11 Temmuz 2010 Pazar, Günün Hikayesi,   11 Temmuz 2010 Pazar, Günün Hikayesi, Icon_minitimePtsi Tem. 12, 2010 4:58 pm

11 Temmuz 2010 Pazar, Günün Hikayesi, Annemin Hediyesi








Annemin Hediyesi




Delikanlı, babasının hızla kilo kaybettiğini fark etmiş ve bu durumdan korkmaya başlamıştı.

Yaşlı adam, onun için bir arkadaş gibiydi.

Çeyrek asra yaklaşan beraberlikleri sırasında onu her zaman yanında bulmuş,
bütün sırlarını ona açmış ve hiç kırmadan hizmetini görmüştü.
Bu yüzden de evlenmeye yanaşmıyordu.

Zaman "Ahir zaman" olduğu için, alacağı kız, belki de babasıyla geçinemezdi.

Oysa ki hayatları, insanlardan çok uzak bir sahilde
ve küçücük bir kulübe de geçmesine rağmen, mükemmel sayılırdı.
Hiçbir şeyin sıkıntısı duyulmuyordu.

Denizden gelen kütük ve tahta parçaları, yakacak ihtiyaçlarını bol bol karşılıyordu.
Bütün dağ ve tepeler, bahçeleriydi. Üç beş tane koyunları vardı sağılan.
Bir düzine kadar da tavukları, süzme peynirleri, yumurtaları.

Babası, iyi olduğu günlerde bahçe işleri ile uğraşır, mısır, sebze ve meyve yetiştirirdi.

Yemek, çamaşır ve bulaşık işleri ise, annesinin vefatıyla kendisine kalmıştı.
Birde balık tutma işi elbette.
Fakat avlanmak için, havanın güzel olması gerekiyordu.

Çocukluk yıllarından beri kullandıkları emektar sandalları artık kalafat tutmadığı için,

kayalıklardan attığı oltasına takılanlar süslerdi sofralarını.
Bazen üç beş istavrit, bazen de bir kaç tane dip balığı.
Ama eğer Allah lüfer verirse, o zaman iş başkaydı.
Babası, midesine düşkün biri olmamasına rağmen lüfere dayanamaz ve adeta bayram yapıp:

- Bu balık, mutlaka Cennet'ten gelmiş!. derdi.

Hastalığı ilerlediğinde, yaşlı adam yemek yiyemez oldu.

İki kaşık çorba bile içemiyordu.
Aradan bir hafta geçtiğinde, ağzından bir kelime kaçırıverdi: Lüfer!..

Delikanlı, hiçbir şey olmasa bile, babasının sadece bu balığı yiyebileceğine,

hatta aldığı ilk lokmada şifa bulacağına inanmıştı.
Ama onun bu isteği karşısında duyduğu sevinç, biraz sonra bir kabusa dönüştü.
Çünkü sık sık olta attığı halde, en son lüferini aylar öncesinde yakalamıştı.
Evlerine bir saat uzak olan köyde ise, "balık tutmak" diye bir adet yoktu.

Delikanlı, babasının birkaç lokmayla doyacağını bildiği için, en küçük lüfere bile razıydı.

Onun yatağını pencere önüne çekerek kayalıklara geldi.
Yaşlı adam onu uzaktan görür ve fazla meraklanmazdı.

- Ya Rabbi!.. diye dua etti. Bu güne kadar babamı kırmadım.

Ve benden ne istediyse hemen yaptım.
Ama benim sözüm denize geçmez. Onun istediği şey, senin hazinende
elbette vardır. Ve o şey, belki de babamın son yemeğidir.

Denizin hafif bir poyrazla ürperen açıklarındaki martılar,

ard arda yaptığı dalışları ve çığlık çığlığa bağırışlarıyla bir balık akınını haber vermesine
rağmen, oltaya bir teki bile gelmedi.

Güneş batmak üzereyken, delikanlı kayalıktan ayrıldı.

Ayakları geri geri gidiyordu adeta.

Kulübeye yaklaştığında, çimenlerin arasında bir hareket fark etti.

Ve ona doğru yavaş yavaş sokuldu.

Aman Allah’ım!..

Ayaklarının dibinde, canlı bir lüfer vardı. Orta boyda, kıpır kıpır bir lüfer.

Genç adam, rüya gördüğünü sandı ilk önce. Bitmesinden korkup kımıldamadı. Ama hemen sonra kendine geldi. Sağa sola bakındı. Ortalıkta hiç kimsecikler yoktu. Deniz ise, aşağıda köpürüp duruyordu.

Yukarıdaki martıların sesini duyduğunda, başını kaldırıp onlara baktı. Lüferi denizden çıkartan martı, diğerlerinin hücumuyla balığı düşürmüştü.

Delikanlı, anne ve babasından aldığı terbiyeyle, Allah'a her fırsatta şükrederdi. Ama bu sefer, iki damla gözyaşıyla yetindi. Tek bildiği şey, yerdeki balıktan da fazla titrediğiydi. Onu yavaşça alarak kovaya koydu.

Kulübeye girdiğinde, babası uyanmıştı. Üstelik de renk gelmişti yüzüne.

Oğluna gülümseyip:

- Rüyamda yine anneni gördüm!. dedi. Her zaman ki gibi Cennette idi. Ve bana güzel bir yemek yapıyordu.

Delikanlı, kovadaki balığı mukaddes bir emanet gibi çıkartırken:

- Annemin seçtiği yemek, lüfer olmalı!. dedi. onu kızartmam için bana attı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
 
11 Temmuz 2010 Pazar, Günün Hikayesi,
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Acelya :: ACELYANIN GÜNLÜGÜ.Günü sözü:Günün Resmi.Günün Hikayesi:Günün Siiri:Günün Fikrasi-
Buraya geçin: