Zulmetin meyvesi zulümdürZulmetin meyvesi zulümdür
Zulmetin meyvesi zulümdür. (Karanlığın sonucu kıran-kıranalıktır.) Buradaki zulmet “Allah göklerin ve Yeryüzü’nün nûrudur” gerçeğinden gaafil olma anlamındadır. Işıkla pırıl pırıl donatılmış kâşânelere, Beyaz Saraylar’a irfan gözüyle bakıldığında zifiri zulmet içinde oldukları görülür. Buna karşılık, mumu dinlendirilmiş kulübelerde, gönlü “göklerin ve Yeryüzü’nün Nûru”ndan aydınlanan nice kimseler vardır. Zifiri zulmet içinde olanlar, iki saikten biriyle, gönlü Nûra garkolmuş kimselerin varlığını çekemezler. İki saikten birisi şudur: Bunlar, binlerce yıllık birikimlerle, karanlıkta yaşamaya alıştırılmışlardır. Manevi uykuda oldukları için, ışık görürlerse, gözleri kamaşır, uykuları kaçar: -söndür çabuk şu karanlığı! Ben ışık= zifiri zulmet içinde uyumak istiyorum! Ziya Paşa Merhum bu tepkiyi şöyle ifade etmiştir; Rencide olur dide-i haffâş ziyâdan”. Ancak ey Azîzan, şuna da dikkat etmek gerekir ki, gözleri güneş ışığından rahatsız olan yarasacıklar maddi anlamda “ışık” söz konusu olunca, “ben doğuştan yarasayım, ışıktan rahatsız olmamdan daha tabiî ne var?” deme hakkını haizdirler. Nûr aleminde, “Göklerin ve Yeryüzü’nün Nûru” simgesiyle kendini simgeleyen Allah; “doğuştan yarasa” yaratmamıştır. Nur’a düşmanlık gösterenlerin bu düşmanlığı doğuşdan gelmez. “Ahsen-i takvîm” üzere yaratılıp da daha sonra kötüyü seçenlerin Karşı-Sözlük’ünde “Karanlık=Işık, Nur=Karanlık” açıklamasının etkisinde kalıp Nûr’dan rahatsız olmaya şartlandırılmış kimseler böyle tepki gösterirler. Bunların uykularına devam etme hakları vardır. Ne var ki topluma Nur=Karanlık açıklamasını dayatmaya hakları da yoktur.
Tepki gösterenlerin azınlık, fakat güçlü bölümü; karanlıkta kalan çoğunluğun uykusunun devamını isteyen uyurgezer “müstekbirler” ile, onların yardakçı ve dalkavuk gurûhudur. İşte bu yardakçı ve dalkavuk gürûhundan olan “şairler” için Kur’an-ı Kerim “şairere sapmış olanlar tabi olurlar” buyurur, ardında da Nûr şairlerini ayırır. (Şuarâ Suresi)
Gökler ve Arz Vedûd, Rahman ve Rahim olan Allah tarafından yaratılmıştır. Kâinatın başka bir yaratıcısı da yoktur. Nûr; Nûr âyetinde belirtildiği üzere, Allah’dan gelir. Yaradılış Âlemi’nin güneşi, Doğu’dan doğar. (Ex oriente lux.) Ey Azizan, bu gibi vecizeleri yanlış yorumlayıp da Doğu’nun şeytanlarına kapılmayasınız zinhâr! Nûr âyetinde “Doğu’dan da Batı’dan da olmayan kutlu zeytin ağacından yakılmış lamba” simgesi vardır. Esasen Yaradılış âlemi’nde Doğu ve Batı izafidir.
Göklerin ve Yeryüzü’nün Nûrunu tanıtmak ve bize ahdimizi hatırlatmak için Allah elçiler göndermiştir. Bu elçilerin ulularından İsa, Sevgi Nûru’nun elçisi olduğunu tebliğ etmiştir. Ben Arz’ın Nûruyum. (Ego sum lux mundi) Kim beni izlerse zulmete değil, Hayat Nûru’na erişir. (Yohanna-8,12). Hristiyanlara da “melekûtun gelsin!” diye hergün dua etmelerini buyurmuştur. İmdi ey Azizan, bir kimse “İsa’nın sözcüsü” diye bir marazlı veya garazlıya uyar da gerçek İsa’yı tanıyamazsa, rehber olarak da bu marazlı veya garazlının elini tutuşdurduğu Karşı-Sözlük’e bakıp da “Karanlık=Nur”u görüne, “İşte Nur’a gark oldum!” sevinç nidasıyla haykırırsa, isterse Beyaz Saray’da otursun, İsa’yı sevdiği ve Sevgi’den haberdar olduğu söylenebilir mi? Kâranlıktan kıranlık, zulmetten zulüm doğar.
Nûr âyetinden gaafil olmayalım: Ahadiyyet Nûru, Ahmediyyet mişkâtından yayılır. Yayılınca da, insanlığın Nûr’a kavuşmasını istemeyen İblis, “Nur=Karanlık”, buna karşılık “zifiri zulmet= Aydınlık ve aydınlanma” diyen Karşı-Sözlük’ün mecburi ders kitabı olması için didinir. Bunun da “Lâiklik ilkesi”nin onsuz olmaz gereği olduğunu tebliğ eder.
Zor, çetin bir dönemdeyiz ey Azizan! “Allah Nûrunu tamamlar” vaadinin d ehşeti içinde, müstekbirler ve müstekbir şuarâsı Nur’u söndürebileceklerini sanarak “Nur’un tamamlanacağı” ümidini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Irak’da özellikle bu vaadin ve ümidin simgesi olan Türbe’nin bombalanmasının sebebi budur.
Ey Azizan, AB için “onlar bizi istemiyorlar ki bi de onlar ı isteyelim!”, ABD’ye gelince “ablan sana kurban olsun!” demek, akıl kârı değildir. “Kürtler düşmanımızdır”, “İran’ı ABD mahvetsin de bizde rahat edelim”, vs. gibi bütün insanlık dışı ırkçı söylemlerin tümü de uyuyan veya uyurgezenlerin sayıklamalarıdır. Ömr berf-est o âfitâb-i temûz-Sa’di. (Ömür, Temmuz güneşi karşısında kar gibidir. Az birşey kaldı, efendi yine aldanış ve gaflet içine!) Önce içimizde Sevgi’nin Nûr’unu seçelim, Karşı-Sözlük seçimi yapmadığımızdan emin olmak için de Huseyn’i mi, âşure tatlısını mı gerçekten sevdiğimize bakalım, “Alisiz Alevilik” gibi uyurgezer öğretilerinden kendimizi koruyalım, içimizde Sevgi’yi seçtikten sonra “âfitâb-i temmuz”a çıkıp oy vermeye gidelim! Yoksa nice yıllar “giydikleri âfitâb-i temmuz /içtikleri şu’le-i cihân-süz” beytinin tavsif ettiği hâle müstahakk oluruz. Nedâmet âhının oduna odun olup, “külüm yok/dumanım yok!” deyû yanarız. Hafazanallah ey Azizân!