Acelya
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Acelya

ACELYANIN DÜNYASI DOSTLUGUN VE SEVGININ TEK SIMGESI
 
PortalPortal  AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 EVRENGZİB<marquee scrollamount="4" width="100%"><strong>A'dan Z'ye Türk Büyükleri...</strong></marquee>

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

EVRENGZİB<marquee scrollamount="4" width="100%"><strong>A'dan Z'ye Türk Büyükleri...</strong></marquee> Empty
MesajKonu: EVRENGZİB<marquee scrollamount="4" width="100%"><strong>A'dan Z'ye Türk Büyükleri...</strong></marquee>   EVRENGZİB<marquee scrollamount="4" width="100%"><strong>A'dan Z'ye Türk Büyükleri...</strong></marquee> Icon_minitimePaz Mart 30, 2008 12:15 pm

EVRENGZİB



Evrengzib, 1658 yılında doğdu.

Evrengzib’in (I. Alemgir’in) Hindistan’da 1707’ye kadar süren saltanat döneminde, imparatorluk en geniş sınırlarına ulaştı ve Hindistan’ın tamamı Türk hakimiyetine girdi. Evrengzib koyu bir Müslüman, cesur bir komutan, iyi bir idareci ve yeniliklere açık bir devlet adamı idi. Taht kavgasına girişen kardeşlerini ortadan kaldırdı.

Evrengzib, Türk ve Müslüman dünyası ile iyi ilişkilerde bulunmuş, komşuları ile önemli bir problemi olmamıştır. Halktan alınan vergileri azaltmış, düzeni ve huzuru sağlamıştı. Yemen İmamına, Habeşistan Hükümdarına gümüş ve altın para yardımı yapmıştır.

Fakat, onun zamanında Hindistan ticaretine İngilizlerden sonra Hollandalılar da el atmıştı. Dolayısıyla Gucerat limanlarında onlara da bazı imtiyazlar verilmişti. Ülkesinde gittikçe çoğalan yabancı şirketlerin sömürücü tutumlarından şikayetçi idi. Ancak, kendi ticaret gemilerini Hint Denizi’nde korsanlara karşı İngilizler koruduğu ve Hindistan’ın ekonomik menfaatleri onları hoş tutmayı gerektirdiği için gümrük vergilerini biraz arttırmaktan başka bir şey yapmak elinden gelmemişti.

Evrengzib, Hindistan’ın en adil hükümdarı olarak isim yaptı. En büyük kusuru, Hindistan’a Türkistan’dan yeteri kadar Türk askeri getirmemiş olmasıdır. Çünkü Türkistan askerleriyle hem çoğunluğun baskısına hem de ülkeyi ele geçirmeye çalışan Batılılara karşı daha güçlü ve başarılı olabilirdi.

Evrengzib 1707 yılında öldü ve bütün Türk devletlerinde kötü bir gelenek halini alan taht kavgaları ondan sonra yine başladı.


EBULFEZ ELÇİBEY
ELÇİBEY, ELÇİBEY'İ ANLATIYOR
Bütün gücümü talebeler arasında millî şuurun uyanmasına yönelttim. Hiç kimseye de hesap vermiyordum. Çok şeyleri yakın dostlarımdan bile gizliyordum. Üçerli beşerli, yedişerli ve dokuzarlı gruplar kurdum.

Biri bizi sattı. 15 Ocak 1975'te tutuklandım. 1,5 yıl hapiste kaldım. Ben hiç bir hoca ve talebeyi (hattâ KGB ajanlarını da) suçlu saymıyordum. Bir düşmanım vardı, emperyalizm! Geri kalanlar onun zavallı hizmetçileri idi!


1938 yılının Haziran ayında Azerbaycan'ın Ordubad vilâyetinin Keleki köyünün "Halil Yurdu" denilen yaylasında doğmuşum.

Babam "Kadirkulu Aliyev Merdan oğlu." Rus-Alman Savaşı'nda (İkinci Dünya Savaşı) askerde ölmüş. Annemin adı da Mehrinisa'dır.

Onu biliyorum ki, ben Türk'üm. Belki de bende daha çok Şamanlık izleri var. Sakinliğimden hissediyorum ki, Oğuzlar'danım; arada sırada öfkelendiğimde diyorum ki, Kıpçaklar'danım.

Yedinci sınıfa kadar Unus 7 Yıllık Mektebi'nde okuduktan sonra Ordubad 1 Numaralı Şehir Orta Mektebi'ne devam ettim. O zamanki köy çocuklarının hayatında olduğu gibi ben de şunları yaşadım: Çoğu zaman kevenlerin, sürgünlerin, kangalların içerisinde çoğumuz yalın ayak geziyorduk. Mektebe de yalın ayak giderdik. Komşumuz olan Unus adında bir köy var, orada yedi yıllık mektepte birinci sınıftan yedinci sınıfa kadar okudum (bizim köyde mektep yok idi).

Yedinci sınıfı bitirene kadar en büyük arzum hekim olmak idi. Sekizinci sınıfta tarih ilmine meylim arttı, cemiyeti kavramak bana daha çok ilgi çekici geldi ve Marks'ın "Kapital"ini okumağa başladım. Bize şöyle propaganda etmişlerdi. Güyâ, "Kapital" dünyanın en büyük şâheseridir. O vakitler "Kapital"i okuduğumda çok fazla anlayabilmiş değildim. Hocalarım ve talebe arkadaşlarım bana haklı olarak istihzâ ile baktılar.

Küçük yaşlarımdan itibaren oruç tutuyordum (gizli gizli oruç tuttuğumu hocalarım bilsin istemiyordum), arada bir annem ile yan yana namaz da kılıyordum.

Onuncu sınıfta Azerbaycan Devlet Üniversitesi'nde (şimdiki Bakü Devlet Üniversitesi'nde) Şarkiyat Fakültesi'nin açılacağını duydum. Nizamî, Hakanî, Fuzulî ve başka şairlerimizi doğru anlamak maksadıyla bu fakülteye hazırlandım. 1957'de Üniversitenin Şarkiyat Bölümü'ne (o vakit Filoloji Fakültesi'nin bünyesinde idi) Arap Filolojisi sahasına kaydoldum.

II. ve III. sınıflarda okurken tarihî-siyasî meseleler beni daha çok meraklandırdı. Az çok, hayata gençlik bakışımla gördüm ki, halkımız bir felâket içerisinde yaşıyor. Ben Güney Azerbaycan faciasını sekiz yaşında görmüşüm, duymuşum. O zaman bilmiyordum ki, tarihin hangi yılıdır. Sonra bildim ki, bu 1946 yılıdır. Gece yarısı Araz'a atlayıp (Allah bilir pek çokları boğulmuştu) kuzeye geçen fedâiler-erkekler, kadınlar, kızlar gelip; bizim Keleki köyüne çıkıyorlardı; geceleri kapımız dövülürdü, açardık...bin bir eziyet çekmiş insanlar... Bir iki gün geçmezdi, hükümet memurları gelip onları bir yerlere götürürlerdi. Ben anama soruyordum: Bu adamlar kimdir, bu teyze niye ağlıyor, bu çocuğun babasını kim öldürmüş? Niye elbisesi kanlıdır? Hafızamda şu sözler daha çok kalmış: "Ne bileyim? Bedbahttırlar, kardeş kardeşi öldürmüş. Bizimkiler gitti muharebede kırıldı, bu bedbahtlar da birbirini kırıyor. Hitler'in Allah belâsını versin. Stalin'in de bıyığı yerde kalsın!". Bu sözler ömrüm boyu benim kulağımda çınladı. Büyüdükçe ben de herkes gibi her adım başı haksızlığa hedef oldum. Ayıldığımızda gördüm ki, büyük, ulu bir halk millî felâket içerisinde çabalıyor.

Çocukluğumda bana şaka ile "millet" diyorlardı, şakaya alıyorlardı. Üniversitede de bâzen "Millet" diyorlardı. Sonra ben düşündüm ki, ben kimim, neci olmalıyım... "Milletçi" sözünün kökü Arapça'dır. Düşündüm ki, Türk sözü kullanmalıyız; bu sözün yerine "Elçi" sözü uygundur. "Milletçi" sözü yerine "Elçi" sözünü kullanalım.

1962'de üniversiteyi bitirdim. 7-8 ay staj yaptıktan sonra biz, 5-6 arkadaşı, Assuan Barajı'nın yapıldığı Mısır'a mütercim olarak gönderdiler.

Azerbaycan'a dönünce bütün gücümü talebeler arasında -millî şuurun uyanmasına yönelttim. Hiç kimseye de hesap vermiyordum. Çok şeyleri yakın dostlarımdan bile gizliyordum. Üçerli beşerli, yedişerli ve dokuzarlı gruplar kurdum. Her grupla da kendim meşgul oluyordum. Bu, çok vakit ve güç istiyordu.

Artık cemiyetlerimiz vardı; üçerli, beşerli, yedişerli, dokuzarlı. Ayrı ayrı gruplar kurmuştum ki, bir biri ile alâkası olmasın. Çünkü bilirdim ki, çabuk iliştirirler.

Nitekim, biri bizi sattı. 15 Ocak 1975'te tutuklandım. 1,5 yıl hapiste kaldım.

Ben hiç bir hoca ve talebeyi (hattâ KGB ajanlarını da) suçlu saymıyordum. Bir düşmanım vardı, emperyalizm! Geri kalanlar onun zavallı hizmetçileri idi! Benim bu zavallı generallere ve subaylara da kalbimde acıma uyanırdı. Benim işim zâlim emperyalizme karşı mücadele idi; satkınlara tarihin kendisi cezâ verecekti ve verdi de.

Geç evlenmemin de sebebi şu idi: Arkadaşlarla anlaşmıştık ki, yakalanacağız, onun için aile kurmayalım. Öyle de oldu, yakalandık. Sonra meselenin kökü döndü. Bâzı adamlar meydandan kaçmak için kendilerine bahane gösteriyorlardı. Diyorlardı ki; Ebülfez'e göre ne var -bekârdır, ailesi yok, çoluk çocuğu yok. (Şimdi bir kızı Çilenay; bir oğlu: Ertuğrul var). Onun için kolaydır, senin ise ailen var, çoluk çocuğun var. Böyle deyip pek çok kimse meydandan ayrılıyordu. Ona göre de düşündüm ki, biz de aile kurmalıyız. Eğer bu yolda yürüyorsak aile de kurban olsun, çoluk çocuk da kurban olsun. Bunu sadece biz yapmamışız, bizden önce yüzlerce örnek var. Mehmed Emin Resûlzadeler'in yanında biz kimiz.

Hayatımda en hoş günlerden biri 1989'un 16 Temmuzunda Azerbaycan Halk Cephesi'nin kurulması ve ona başkan seçilmemdir.

En ağır sarsıntılarım: 20-23 Ocak 1990, Daşaltı ameliyatı, Hocalı faciası, Şuşa ve Laçın hıyâneti...

En çok müteessir olduğum şey dostlarımı kaybetmektir (bütün mânâlarda).
Sevgim- millete!
Vurgunluğum- istiklâle ve adâlete!
İtaatim- hocalarıma!
Borcum-dostlarıma ve meslekdaşlarıma!
Nefretim- yalancılara ve yüzsüzlere!..
BUNLAR DA ANLATMADIKLARI

Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Ebülfez Elçi Bey, 6 Haziran 1992 tarihli seçimlerde % 63'lük bir çoğunlukla Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.

Ancak, onun katıksız bir Türkçü olması ve büyük Türk birliği (Turan) ülküsünü savunması, Rusya'yı rahatsız etti. Ajanları vasıtasıyla tertiplediği bir darbe sonucu, Elçibey'in iktidardan uzaklaştırılmasını sağladı.

Ebülfez Elçibey, kardeş kanı dökülmesini önlemek için, doğduğu yere, Nahcıvan'daki Keleki Köyüne çekildi. Uzun yıllar orada yaşadı. Nihayet 1997'de Bakü'ye döndü. Siyasî mücadeleye yeniden başladı. Ancak, bu mücadeleyi demokratik yöntemlerle yürütmek imkânsızdı. Cumhurbaşkanlığı seçimini boykot etti. İlmî ve fikrî çalışmalarını sürdürdü.

2000 yılı başlarında hastalanınca Türkiye'ye geldi. Önce Hacettepe, sonra GATA hastanelerinde tedavi edildi. Fakat, amansız hastalığın pençesinden kurtarılamadı. 22 Ağustos Salı sabahı hayata gözlerini yumdu.

Mekânı cennet olsun! Adı bin yaşasın! İlerde yetişecek genç Elçibeyler, onun hâtırasını ve ülküsünü mutlaka canlı tutacaklardır.

Ebülfez Elçibey'in aziz şahsiyetine en anlamlı saygı duruşu budur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
 
EVRENGZİB<marquee scrollamount="4" width="100%"><strong>A'dan Z'ye Türk Büyükleri...</strong></marquee>
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Acelya :: OSMANLI TARiHi-
Buraya geçin: