PELEKANON MUHAREBESI VE IZNIK'IN FETHI
Gerek Osmanli, gerekse Yakin Sark tarihi bakimindan mühim bir hadise olan Pelekanon muharebesi, VI. Mirmiroglu'nun isaret ettigi gibi Osmanli tarihçileri tarafindan üzerinde fazla durulmayan veya kendisinden yeterince bahsedilmeyen bir muharebedir. O, bu konuda söyle demektedir:
"Osman Bey, Vatheos (Koyun Hisari) civarinda 27 Temmuz 1302 tarihinde Bizans askerlerini maglub ederek emâretini (beyligini) etrafa tanitmis oldugu gibi, oglu Orhan Bey dahi Bizans askerlerini maglub ederek Pelekanon muharebesini kazanmis ve bu sayede Britinya'nin en güzel yerlerini ve en büyük sehirlerini zapta muvaffak olmustur. Bu sebepten nasi Pelekanon muharebesi Yakin Sark (Yakin Dogu) tarihi için mühim bir merhale teskil etmektedir.
"Istanbul'un fethinden 124 yil evvel vaki olan bu muharebede Osmanli askerleri, Bizans askerlerini payitahtlarinin yakinlarinda* maglub ve perisan, imparatorlarini yaralayip kaçmaya mecbur ettiklerinden dolayi, Osmanlilar Anadolu'daki Türkmen beylikleri arasinda mümtaz bir mevki almis olduklari halde maalesef Osmanli tarihçileri bu muharebe için ya bir sey yazmiyorlar veya pek az malumat veriyorlar."
Daha önce de temas edildigi gibi Orhan Bey, Bursa'nin fethinden sonra bütün dikkatlerini Iznik üzerinde toplamisti. Iznik'in Osmanlilar tarafindan ele geçmesi, Bizans'in Marmara havzasindaki en kuvvetli dayanaklarindan birisini kayb etmesi demekti. Gerçekten de Türklerin, Kocaeli yarimadasindaki kaleleri alarak yavas yavas Bogaza dogru ilerlemeleri, Bizans Imparatorlugunu telasa düsürüyordu. Hem zapt edilen kaleleri geri almak, hem de uzun zamandan beri muhasara altinda bulunan Iznik'i kurtarmak için bizans Imparatoru III. Andronikos (1328-1341) gizlice hazirliklara baslar.
Andronikos, planini uygulamaya, Karasi emiri ve Bulgarlarla bir baris antlasmasi yaparak baslar. Ayni maksatla Kizikos (Kapidagi Yarimadasi)'a geçer. Süphe uyandirmamak için de Artaki (Erdek)'te bulunan Hz. Meryem'in mukaddes Ikonunu (tasvirini) ziyareti bir vesile olarak gösteriyordu. Bütün bunlar, Orhan Bey'i hazirliksiz olarak yakalamak içindi. Erdek'ten Biga'ya gelen Imparator, burada Karasi Beyi Demir Han ile bir saldirmazlik antlasmasi imzalar. Daha önce de benzer bir muahedeyi Bulgar krali III. Mihal ile yapmisti. Bu sekilde siyasî bir basari kazanmis görünen Imparator, Osmanlilara karsi sefere hazirlandi. Bu sebeple 1329 senesinin Mayis ayinda mümkün oldugu kadar sür'atle Trakya'dan iki bin civarinda asker getirtip Istanbul ve çevresinde bulunan mevcut askerlere katar. Bu askerlerle Anadolu yakasinda bulunan Üsküdar'a geçer. Bunu haber alan Orhan Bey, Iznik muhasarasinda bir miktar asker birakarak sekiz bin kisilik ordusunun basinda Pelekanon** denen mevkide Imparatorun komutasindaki Bizans ordusu ile meydan muharebesine girisir. Böylece, Osmanli tarihinin ilk mühim meydan savasi baslamis oldu. Gün boyu deva eden muharebe, aksama kadar sürmüstü. Gece muharebeye devamin tehlikeli oldugunu gören Imparator, ordugahina döner. Bu sirada vaziyeti fark eden Orhan Bey, firsati kaçirmayarak siddetli bir taarruza geçer. Bu ani taarruz, Bizans ordusunda büyük bir panik havasinin yasanmasina sebep olur. Yaralanan Imparator, deniz yolu ile zorlukla Istanbul'a ulasir. Bu muharebede Orhan'in kardesi Pazarlu Bey de komutan olarak bulunmustu.
Orhan Bey, Pelekanon zaferinden sonra tekrar Iznik üzerine döner. Artik Bizans'tan herhangi bir yardim imkâninin olamayacagini anlayan Iznik Rum Beyi, bazi sartlarla teslim olur. Bursa'nin zaptindan sonra halka gösterilen yumusaklik ve müsamaha ile teslim sartlarina riayet edilmis olmasi, Iznik'in tesliminde de gösterildi. Sehir ve kaleyi teslim alan Orhan Bey, halktan, isteyenlerin esyasi ile birlikte gitmesine müsaade etti. Hatta bu müsamahakârlik ve müsamahada o kadar ileri gitti ki, Iznik halkindan isteyenlerin kendi tebeasi olma ve sadece cizye vermek sartiyle kendi örf, âdet ve geleneklerini muhafaza edebileceklerini ilân etti. Bunun üzerine halkin büyük bir kismi Iznik'te kalmaya karar verdi. Fakat Rum Beyi, deniz yolu ile Istanbul'a gitti. Iznik, Orhan Bey'e kapilarini açtiktan sonra çevresindeki bazi yerler de alinmisi. Iznik, bölge itibariyle harb sahasina yakin olmasindan dolayi geçici bir müddet için beylik merkezi haline getirildi.
Iznik kusatmasi esnasinda kalede bulunan Rum muhafizlari ile halktan gerek muharebede, gerekse açlik, hastalik, vs. gibi sebepler yüzünden ölen erkeklerin dul kalmis olan kadinlari, Iznik'te bulunan Orhan Bey'e basvurarak kendilerine bakacak kimselerinin bulunmadigini söylemislerdi. Bunun üzerine Orhan Bey, askerlerden arzu edenlerin bu kadinlari nikahla alabileceklerini ve bunlarla evlenenlerin Iznik muhafazasinda birakilacaklarini açikladi. Böylece, kimsesiz kalan kadinlarin evlenmesini saglayarak bu sosyal problemi de ortadan kaldirmisti.
Iznik'in 1330 yilinda feth edilmesi, Avrupa'da büyük bir hadise olarak yankilandi. Bu fetih, Bizans için de büyük bir ümitsizlik sebebi oldu. Hele buradaki Ayasofya Kilisesinin camie çevrildigi haberi, büsbütün bir teessüre sebep olmustu.
Biraz sonra temas edilecegi gibi Orhan Gazi, Iznik'i feth ettikten sonra orada pek çok eser meydana getirdi. Halka karsi büyük bir sefkat ve merhamet örnegi gösteren Orhan Bey, halktan isteyenlerin bütün esyasi ile birlikte sehri terk edebilecegini söylemisti. Fakat halk, Orhan Gazi'nin idare ve adaletine meftun olmustu. Bu yüzden çok az kimse sehri terk etti. Hammer bu olayi su ifadelerle nakl eder:
"Iznik muhafizlarinin pek azi bu serbestiden istifade ederek tekfurla birlikte gittiler. Idarecilerin haksizligindan dolayi me'yus olmus ve Hiristiyan imparatordan ziyade Orhan'in müsamahasindan ümitvar olmus olan digerleri, sehir halki ile birlikte galibi (Orhan Gazi'yi) karsilamaya çiktilar. Padisah, Yenisehir kapisindan sehrin güneyine girdi. Orhan'in buradaki davranisi, yüce gönüllü ve zafer haklarini akilli bir siyaset ugruna gözden çikarmasini bilen bir hükümdarin hareketi oldu. Böylece hesaplari da bekledigi sonucu verdi".
Göründügü kadari ile Orhan Bey'in hareket ve bu harekete yön veren anlayisi, onun böyle bir siyaset uygulamasina sebep olmustu. Nitekim, Orhan Gazi'nin, kocalari ölen veya kimsesiz kalan dul kadinlari gazilerle ser'î nikah üzere evlendirmesi bu anlayisin bir sonucudur. Osmanli tarihleri de devrin anlayis ve dili ile bu hadiseyi asagidaki ifadelerle nakl ederler:
"Sonra güzel yüzlü kadinlar geldiler. Orhan: "Bu kadinlar nedir?" diye sorunca kendisine:
"Sultanim, bunlarin erlerinin kimisi açliktan, kimisi de savasta kirilmistir. Yüksek evlerde de bos kalmislardir." dediler. Bunun üzerine Orhan, gazilere bunlari ser'î nikahla almalarini buyurdu. Gaziler, bunun üzerine bu kadinlarla evlendiler. Hazir ev, hazir avrat buldular, geçip saray gibi evlerde oturuverdiler.
Görüldügü gibi kadinlarin ser'î nikahla alinmasi, onlara normal bir vatandas muamelesinin yapilmasi demekti. Böylece Orhan, onlari esir veya cariye durumuna düsürmekten kurtarmis oluyordu. Halbuki galib olan Orhan ve Osmanli idaresi, onlara karsi istedigi sekilde muamele yapmakta serbest idi. Bu sekildeki bir hareketine de mani olabilecek bir güç mevcut degildi. Hammer ise Orhan Gazi'nin tamamen insanî olan ve hatta yirmi birinci asra girmek üzere oldugumuz su günümüzde bile uygulanamayan bu insanî muameleye kendi açisindan farkli bir sekilde bakmaktadir. Ona göre Orhan, Iznik'in kendiliginden teslim olmasindan dolayi bol ganimetlerden yoksun kalan silah arkadaslarina mükâfati unutmamistir. Söz gelimi, uzun bir kusatmanin, alisilmis sayilabilecek veba ve kitligin tesiri ile baba ve anneden, kocalarindan yoksun kalan ve yari yikik saraylarinda oturan Rum kadin ve kizlarini onlara bölüstürdü. Böylece, ordusunun subaylarina bu yapilarin mirasçilari ile evlenmelerine izin vermekle bu ihtisamli konutlarin yeniden senlenmelerine yol açilmis oldu.
Kaynaklarin verdigi bilgilerden anlasildigi kadari ile Orhan Gazi, Iznik'i feth ettikten sonra derhal sehre bir Müslüman Türk hüviyeti kazandirmak için faaliyetlere girisir. Bu sebeple büyük bir kiliseyi Cuma mescidi haline getirir. Orhan, umuma ait binalari kitâbe ve güzel sözlerle bezeyip süsleyen, böylece Dogu'nun eski bir gelenegine uyan ilk Osmanli padisahidir. Onun, sultanlik günlerinden baslayarak bütün camiler, medreseler, hastahaneler, çesmeler, mezarlar ve köprüler Osmanli ülkesinin hemen her târafinda yaptiranlarin (bânilerinin) adlarini ve yapilis tarihlerini seyyahlara göstermektedirler. Bu âbide (anit)ler üzerinde çogu zaman Kur'an'dan alinmis tasvir, tesbih ve benzetme bulunan âyetler okunur. Orhan Gazi, Iznik'te bir manastiri da medreseye (yüksek okul = fakülte) çevirdi. Medresenin müderrisligini (profesör) Davud Kayserî denilen birine verdi. Konya'da Mevlânâ Siraceddin Konevî'nin ögrencisi olan Taceddin el-Kürdî, bu medresede, Davud Kayserî'ye halef olmustu. Taceddin'in ölümünden sonra da Alaeddin Esved, daha çok yaygin olan adi ile Kara Hoca o göreve atanmistir.
Orhan Gazi'nin Iznik'te bulunan ve bazi kaynaklarda bir manastirdan çevrilmis oldugu belirtilen medresesinin, kilise veya manastirdan degil, bizzat kendisi tarafindan insa ettirildigi Mecdî gibi bazi kaynaklarda belirtilmektedir. Mecdî, Seyh Davud Kayserî'nin biyografisinden bahs ederken "Orhan Han Gazi Hazretleri, Iznik nâm kasabada bir medrese-i ulya peyda edüp seyh hazretlerine tayin eyledi" diyerek Osmanli Devleti'nin bu ilk medresesinin bizzat Orhan Gazi tarafindan yaptirildigini anlatir. Ayrica Osmanli dönemi ilk medreseleri üzerinde arastirma yapan Mustafa Bilge de Orhan Gazi vakfiyesinden yola çikarak ayni kanaatte oldugunu söyle ifade eder:
"Bu medresenin, Nesrî ve diger bazi kaynaklarda belirtildigi sekilde Iznik'te bulunan manastir veya kiliselerden çevrilmis olmayip insa edilmis oldugunu belirten en kuvvetli delil, elimizde bulunan vakfiyedir. Orhan Gazi, Iznik'teki medresesini yaptiktan sonra tanzim ettigi ve Molla Hüsrev tarafindan 841 H./1437 M. 'de tescil edilen vakfiye suretinde, medresenin bina edildigi ve Hayreddin Pasa Camii'nin yaninda oldugu açikça belirtilmektedir." Sultan Orhan, bu medreseye sahibi bulundugu Kozluca köyünün gelirlerini sahih ve seriata uygun bir sekilde vakf etmistir. Gerçekten çok daha sonraki tarihlere (1136=1724) ait bir arz belgesi, Iznik'e bagli Kozluca köyünün Orhan Gazi medresesine vakf edildigini göstermektedir.
Iznik, Türklerin eline geçtikten sonra, Orhan Bey buradaki yerli halktan isteyenlerin mallari ile birlikte sehri terk etmelerine müsaade etti. Gitmeyenlerin ise Osmanli tebeasindan olmak ve sadece vergi (cizye) vermek sartiyle din, gelenek ve göreneklerini muhafaza edebileceklerini bildirdi. Burayi bir müddet kendisine merkez yaparak Iznik'in bir Müslüman Türk sehri olmasina gayret etti. Bunun için orada cami, imâret ve medrese gibi dinî, sosyal ve kültürel müesseselerin temelini atti. Ayrica zevcesi Nilüfer Hatun tarafindan bir imâret, oglu Süleyman Pasa tarafindan da bir medrese insa edildi. Bundan baska diger hayir sahiplerinin yaptirdiklari tesislerle kisa bir müddet sonra Iznik, istenilen Müslüman-Türk sehri hüviyetini kazandi.
Kaynaklar, Orhan Gazi'nin buradaki faaliyetlerinden bahs ederken onun bir hükümdar gibi degil, herhangi bir vatandas gibi davrandigini belirtirler. Nitekim onun yaptigi imârette pisirilen yemekleri bizzat kendisinin dagitmis olmasi, aksam olunca kandillerini bizzat kendi eli ile yakmis olmasi bunu göstermektedir.
Orhan Gazi, Iznik ve bilahere Izmit'in fethinden sonra idarî bir sistem kurarak memleketi buna göre idarî bölgelere ayirdi. Buna göre Izmit, oglu Süleyman Pasa'ya verilmis, onu Yenice, Göynük ve Mudurnu'ya havale etmisti. Bursa'yi da oglu Murad Han Gazi'ye vererek adini "Bey Sancagi" koymustu. Karacahisari amcasinin oglu Gündüz'e verdi. Kendisi de bütün bunlarin üstünde memleketi idare ediyordu