|
| Sağlıklı İletişim | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:22 pm | |
| Sağlıklı İletişim Hepimiz, anlaşmak ve önemsenmek için yaşıyoruz. Hangi ilişki "önemli olmadığımız" türünde bir mesaj veriyorsa, o ilişkiden sıkıntı duyuyoruz. Çocuklar, "Aman baba yaptıkların da neymiş! Ne olacak, bütün anne-babalar zaten çocuklarını bir ev sahibi yapıyorlar, yediriyorlar, içiriyorlar, sen de yaptıklarını bu kadar önemseme!" derlerse, biz kendimizi kötü hissederiz. Onun için hepimizin genel amacı anlaşmak ve önemsenmektir. Esas olarak sözlerle kelimelerle anlaşıyormuş gibi görünsek de, iletişim kurmamıza yardımcı olan üç temel özellik vardır: Kelimeler, ses tonu, beden dili. Biz bazı duygu ve düşüncelerimizi iletmek için bazı sözler söylüyoruz. Duygu ve düşüncelerimizi iletmek için söylediğimiz kelimelerin yetmediğini, anlaşılmadığını hissettiğimizde ne yapıyoruz? Birkaç kelime daha ekliyoruz veya bir kaç kelime çıkartıyoruz. "Bana bir bardak su ver!" diyoruz. Su gelmiyorsa, "Çok susadım, bir bardak su ver, dedim!" diyoruz. Bir kelime daha ekliyoruz veya çıkarıyoruz. Ama bununla beraber, kendi duygumuzu ve düşüncemizi ilettiğimiz cümle anlaşılsın diye nelerde değişiklik yapıyoruz? Ses tonumuzda ve beden dilimizde değişiklik yapıyoruz. Su gelmezse sesimizin tonu daha da yükseliyor, veya bedenimizle konuşmaya başlıyoruz. "Bir su istedim senden, onu bile getirmeyecek misin oğlum, kızım!" diyoruz ve bedenimizle konuşmaya başlıyoruz. Gözlerimiz açılıyor, kızıyoruz, yumruklarımızı sıkıyoruz. İşte biz iletişim kurarken bu üç özelliği kullanıyoruz. Bu özellikleri acaba hangi ağırlıkta kullanıyoruz? Hangi tür mesajları daha çok veriyoruz? İletişimimizde en çok ne tür mesajlar var? Kelimeler mi, ses tonumuz mu, beden dilimiz mi daha etkili? Kelimeleri mi daha etkili görüyoruz? Bir tek "git" kelimesiyle ses tonunu değiştirirsek, beden dilini değiştirirsek çok farklı mesajlar verebiliriz. "Git!" deriz, çekil git anlamına gelir; "Git" deriz, gidebilirsin anlamına gelir; "Git" deriz, ne olur gitme anlamına gelir. Bu örneğe bakarak, hala kelimeler mi çok önemli dersiniz yoksa; ses tonu, beden dili ya da söyleyiş biçimimiz mi çok önem taşıyor? Yapılan araştırmalarda, beden dilinin konuşmamızdaki ve iletişimimizdeki değeri %30, ses tonunun %10 olduğu belirlenmiştir. Kelimelerimizi çok güzel seçmeliyiz ve söylerken de nasıl söylediğimize çok dikkat etmeliyiz. Bir yabancı ile karşılaştığımızda eğer o dili bilmiyorsak nasıl anlaşıyoruz? Amacımız anlaşmak olduğuna göre işaretlerle anlaşmaya başlıyoruz. Bir iletişim içerisinde esas olarak, dikkat etmemiz gereken şey kendi duruşumuz, yüzümüzdeki ifademiz ve söyleşimizdeki ses tonumuz. Bunları eğer başarılı bir şekilde kontrol edebiliyorsak, iletişim dersini geçtik demektir. Yüzümüzdeki sevecenlik, ses tonumuzdaki neşe ve güven ifadesi çocuğumuza eğer ulaşıyorsa, işler iyi gidiyor denebilir. İşte biz duygu ve düşüncelerimizi bu üç şey (yani kelime, ses tonu ve beden dili) aracılığıyla bir mesaj şeklinde alıcıya iletiyoruz. Bu kişi çocuk olabilir, bu eş olabilir... Alıcıya mesajlarımızı iletirken bu mesajların birbirimize gidiş gelişleri ile birlikte iyi bir iletişim içinde miyiz, değil miyiz? Bu soruların cevapları ortaya çıkmaya başlıyor. "Bu gün derslerin nasıl geçti? Yeni bir şeyler öğrendin mi?" diye mesaj gönderiyorsunuz; çocuğunuzdan da "Bıktım okul konusundan, boş ver! Ben şimdi ne yiyeceğim?" gibi mesaj geliyorsa, iletişim düz bir hatta gerçekleşmiyor demektir. Mesajlarımız dalgalanmaya başlayınca "engelli iletişim" ortaya çıkmaya başlıyor. Ben "ak" diyorum, o "kara" diyor; ben "Ben geç kalıyorsun evladım, hadi hazırlan." diyorum; "Her şeyime de sen niye karışıyorsun?" diyor. "Yemeğe gelsen artık yemek vakti." diyorum, "Sen aç kalmış olabilirsin.";" Benim hiç açlıkla ilgim yok!" diyor. Benim söylediğim ve onu davet ettiğim yer başka, anlaşmak istediğim konu başka, onun verdiği cevap başka. İşte böyle engelli iletişimler aile içinde yoğunlaşmaya başlıyorsa, bir yerlerde bazı tıkanmalar var demektir. Özellikle gençlik dönemi, engelli iletişimle bolca karşılaşacağımız bir dönemdir. Yeter ki engelli iletişimi anne-baba olarak kendi aramızda yaşamayalım. Eğer söylediklerimiz yan mesajlarla geri dönüyorsa o zaman ailede işler karışık demektir. Anne ya da baba çocuğuna bir şey söylediğinde, söylenen şey duvara çarpar gibi geri dönüyorsa "tıkanık iletişim" den söz edebiliriz. "Evladım derslerin nasıl?" diyorsunuz. Pat kapıyı kapatıp gidiyor. Ne ses, ne nefes hiç bir tepki alamıyorsanız, işte o zaman iletişim artık yok. Tıkanık iletişim. Kanallar tıkanmış, mesaj gidip gelmiyor. "Nasılsın oğlum?" Cevap yok. "Acıktın mı kızım?" Cevap yok. Evden çıkıyor. Bir yere gidiyor. "Arkadaşlarınla mı buluşacaksın kızım?" Küt kapı kapandı, ses yok ise; tehlike çanları çalmaya başladı, diyoruz. "İki şey ruhumuzu karartır:Konuşacakken susmak, susacakken konuşmak." Umuyoruz ki siz böyle tıkanık noktalarda değilsinizdir. En kötüsü, engelli iletişimler içerisindesinizdir ve oralardan nasıl geri döneceğinizin yollarını araştırıyorsunuzdur. Bir iletişimin, aile içerisinde tıkanık noktalara gelmesine veya yaklaşmasına sebep olabilecek iletişim türleri üzerinde biraz durmak istiyoruz. Biz anlaşmak için varız. Anlaşmak için de yaptığımız iki temel faaliyet var. Nedir bunlar? Anlaşmak için ne yapıyoruz? Bir konuşuyoruz bir de dinliyoruz. Biraz dinlemeyi unutabiliriz ama konuştuğumuz muhakkak. Konuşmayı seven bir toplumuz; Ebeveynler de öyle. Konuşmak ve dinlemek faaliyetlerini birlikte yaptığımızda anlaşmış olacağız. Her konuşma ve her dinleme doğru bir iletişime yol açıyor mu? Açmıyor. Öyle konuşmalar olabilir ki tıkanıklığın sebebidir. Öyle dinlemeler olabilir ki dinleyeceğim diye başlamışsınızdır, ama dinleyen siz değilsinizdir. Dinlerken eğer kelimelerin sözlük anlamları üzerinde duruyorsanız bu dinleme fizyolojik boyutta bir dinlemedir. Yani duyarsınız; "duymak" anlaşmaya yetmez. O söylediği ile o insan neyi anlatmak istiyor? Duymak değildir önemli olan, anlamaktır. "Epeydir görüşemedik; bir araya gelsek ne kadar iyi olur!" diyor bir arkadaş diğerine. Bu arkadaşın söylemek istediği şey, "Seni çok özledim bir arada olursak sevinirim!" Diğerinin söylediği, "Hiç vakit yok. İşte istanbul'da yaşamak böyle. Mümkün değil, annemi bile göremiyorum, nerde kaldı sizleri görebileceğim!" Bu yanlış bir dinlemedir. Görünüşte Dinleme Ne tür yanlış dinlemeler yapıyoruz? Oldukça çok çeşitli yanlış dinlememiz var. Bunlardan bir tanesi görünüşte dinleme. Ne yazık ki çocuklarımızın doğumundan itibaren en çok yaptığımız dinleme türü bu "Görünüşte dinleme" dir. Nasıl bir şey bu görünüşte dinleme. Madem ki bizim iletişimimizin en önemli özelliği bedenimiz ve ses tonumuzmuş, görünüşte dinlediğimiz zaman anlayın ki yaptığınız şey, çocuğunuz konuşurken ya da eşiniz konuşurken "Anlat anlat ben seni dinliyorum." diyerek kendi kafanızdaki ya da elinizdeki işle meşgulseniz siz o insanı sadece duyarsınız ama anlamazsınız. Niçin? Çünkü mesajların önemli bir bölümü beden dilinde veriliyor. Çocuğumuz daha ilkokuldayken, yuvadayken eve geliyor, çantasını atıyor. "Anne bak ne oldu, sana bir şey anlatacağım" diyor. "Ayakkabılarını çıkar, ellerini yıka, gel. Ben mutfaktayım yemek yapıyorum. Sen de anlat!" diyor anne. Çocuk eğer bütün talimatlara uyan bir çocuksa ayakkabılarını çıkarıyor, ellerini yıkıyor, mutfağa geliyor. Annenin sırtı çocuğa dönük; işte onu mu pişirsem, bunu mu yapsam, köfteyi mi koysam, salatayı mı yapsam derken "Anlat anlat ben seni dinliyorum!" diyor. Aynı şey size yapılsa, siz çok önemsediğiniz bir konuyu anlatmak için eşinizi bekleyip eve geldiğinde "Akşam sana ne anlatacağım önemli bir konu var. Çocuğun okulu ile ilgili bir sorun yaşadık bugün." dediğinizde eşiniz gazeteyi alıp "Anlat anlat ben seni dinliyorum!" derse ne hissedersiniz? Konuşuyor musunuz? Lafa başlıyorsunuz, "Seninle bu evin işlerini konuşmak bile mümkün değil!" diyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki hem gazete hem söz bir arada olmaz. İşte biz bedenimizle ve gözümüzle dinlemiyorsak, görünüşte dinliyoruz. Seçiminiz yemek değil çocuğunuz ise, İletişimden söz edebiliriz. Ama yemeği seçmişseniz, "Çocuğumla uyumlu ve doyumlu bir ilişkim var.", deme şansını kaybediyorsunuz. İşte yanlış dinlemelerden birincisi, bu görünüşte dinleme, insan hiçbir şey anlatmasa daha iyi. Duvara konuşsan beni daha iyi anlar, dedirten bir dinleme biçimidir. Görünüşte dinleyen ailelerin içerisinde, çocukların bir süre sonra konuşmaktan vazgeçtiklerini görmek mümkündür. Seçerek dinleme Bazen eşimizi ya da çocuklarımızı seçerek dinliyoruz. Seçerek dinlerken konunun bizimle ilgili olan bölümünde "psikolojik dinlemeye" geçiyoruz. Konuların içinden bizi ilgilendiren bölümü cımbızla çekip alıyoruz. Konuşan kişi bütününü önemsiyor, konunun bütününü anlatıyor. Siz kendinizle ilgili bölümünü seçiyorsunuz. Bir anlaşmaya varma şansınız yok. Savunucu dinleme Bir başka dinleme türü de "savunucu dinlemedir." Dinlerken, karşıdaki kişinin anlattıklarını kendinizle ilgili bir açık zannederek, konuşmanın içine dalıyorsunuz ve kendinizi savunmaya başlıyorsunuz, savunucu dinleme yapıyorsunuz demektir. Savunucu konuşma modeli çok çabuk çocuklara geçer. En hızlı yer değiştiren bir türdendir. Çocuğa, "Derslerine çalışmadın!" diyemezsiniz. Çocuk garip bir şekilde kendini savunmaya girer. Çünkü o savunma sistemleri içinde büyümüştür. Hem onun da kendini savunması lazımdır. "Ben çok çalıştım ama hocam öyle çok saçma sorular sordu ki !" diye kendini savunmaya başlar. Hiçbir zaman konuların, problemlerin çözümüne yarayacak objektif veriyi elde edemeyiz. Tuzak kurarak dinleme "Tuzaklı" dinlemede en temel faktör ebeveynlerin, anne-baba rolüyle, polis, öğretmen, avukat rolünü karıştırmaya başlamasıdır. Anneler kendilerini evin polisi, babalar başöğretmeni gibi hissetmeye başlıyorlar ve çocuklarını acaba neyi yanlış yaptı diye dinliyorlar. Çocuk hiç konuşmasa da "Bugün acaba başına bir şey mi geldi, bugün benim istemediğim bir yere gitti mi, bugün acaba o arkadaşıyla buluştu mu?" diye düşünüyoruz. Bunu da doğrudan sormuyoruz. Çünkü doğrudan sorarsak alacağımız cevaplardan hayır gelmeyecek, o zaman yan yollardan sormaya başlıyoruz.
Tuzaklı dinlemeye başladığımız zaman, karşıdaki insanın doğru olmayan konuşmalarına imkan vermeye başlıyoruz. Çocuğumuza kurduğumuz tuzaklar daha çok erken yaşlarda başlıyor. Etrafı teftiş etmek için oluyor ve biz yine iyi olmayan bir dinleyici rolüne düşüyoruz. İşte bu dinleme hatalarını kaldırmamız ve eğer varsa kendi ailemiz içersinde sıralamayı yapıp bunların üzerine birer çizgi çizmemiz gerekiyor. Çünkü bu tür dinlemelerden bizim kişileri anlamamız mümkün değil; anlasak kendimizi anlarız. Ama insanın en zor anladığı kişi kendisi olabiliyor. Biz eğer kendimizi anlarız. Ama insanın en zor anladığı kişi kendisi olabiliyor. Biz eğer kendimizi iyi tanımıyorsak bir başka tanıma şansımız yoktur. Hep zannederiz ki herkesi çok iyi tanıyoruz. Bir de kendimize bakıp tanımanın, insanı tanımanın, insanın davranışlarının yerli yerine oturtmanın ne kadar zor olduğunu kendimizde görsek, o leb deyince leblebiyi anlasınlar, gözüne bakıp adam olsunlar dediğimiz çocukları dışarıdan kontrol etmenin de ne kadar zor olduğunu görmek daha kolaylaşır. Dinleme hatasını yapmamız ve sağlıklı dinlememiz demek, çocuklarımızla kuracağımız iletişimde mesajlarımızı iletmemiz daha kolay olduğu bir alanı, boş ve açık bırakmamız demek | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:22 pm | |
| Doğru Dinlemenin İlkeleri Doğru dinlemek esas olarak, dinleyeceğimize karar vermektir. Doğru dinlemeyi başarabilmeniz için esas olarak susmayı kabul etmeniz gerekiyor. Niçin? Çünkü dinleme, suskunluğu gerektirir. Kim kendisini anlatmak istiyor. Anlaşmamız için kendini ortaya koymak isteyen aramızda kim? Anne mi, baba mı, çocuk mu? Yani bu durumda rahatsız olan ve durumu değiştirmek isteyen kim? Çocuk gelip öğretmeniyle ilgili bir şikayette bulunmaya başladıysa, o durumda rahatsız olan ve değiştirmek isteyen çocuktur. " Evladım okulda ki öğretmenleri değiştiremeyiz vs." gibi bir konuşmaya başlarsak yanlış olur. O durumun değişmesini isteyen o olduğuna göre o konuşacak, konuşma sırası onda. Teşhis yanlış olursa, sağlıklı iletişim mümkün olamaz. Onun için bu basamak en önemli basamak. Konuşacak mıyız, dinleyecek miyiz? Buna karar vermemiz gerekiyor. Teşhis basamağında, durumun değişmesini isteyenin kim olduğuna dikkat ediyoruz. Cevap eğer genç ise, kullanacağım teknik "dinleme"; ben isem kullanacağım teknik "konuşma" olmalıdır. Dinlerken pasif olmamız gerekiyor. Çözüm bulma çabası içine girmemeliyiz. Onun ihtiyacıyla ilgiliyiz, kendi ihtiyacımızla değil. Amacımız onun duygularını ifade etmesine ve rahatlamasına imkan sağlamak olmalıdır. Eğer çocuğunuz, "Bu dediğim doğru mu ne dersin anne?" diyorsa, o zaman danışma durumundadır. İletişim buraya gelmişse, fevkalade iyi demektir. Eğer ebeveyn olarak, danışılan ebeveynler iseniz mutluluk verici özelliğe sahip sayılırsınız. Sonuçta böyle bir iletişimde ortaya bir çözüm çıkacak demektir. Bu çözüm sizin bulduğunuz değil, onun bulduğu çözüm. Ben bu çözümden memnun olmayabilirim. Kabul etmek zorundayım. Onu anlamam demek, o çözümü kabul etmem demektir. Yapmamız gereken bir diğer iletişim biçimi de "etkin dinleme" dediğimiz bir iletişim biçimidir. Karşımızdaki kişinin çözüm yolunu beğenmiyor, kabul etmiyorsanız, onunla olan iletişiminizi "Ben onu değiştiririm," düşüncesiyle yönlendirirsiniz. Ancak böyle bir iletişim yürümez. Bir deyim vardır: "Söyleye söyleye dilimde tüy bitti" deriz. O zaman karşımızdakini değiştirmeye yönelik yaptığımız konuşmalar bir monolog şekilde sürer. Bu da bir sonuç vermez. Etkin dinlemede yapacağımız şey, çocuğumuzun söylediği cümleyi anladığımızı ona iletmektir. Çocuğun verdiği konudan ilerlersek ona yardım etmiş oluruz. Aksi halde söylediği bir probleme kendi kızgınlıklarımızı da katarak konuşmayı sürdürmeye çalışırsak iletişim kopar. Çocuğun söylediklerini anlamak demek, onun söylediklerine ekleme yapmamak, onun söylediklerini açmak demektir. İletişimi kurarken siz kendinizi kontrol etmeyi, kendi problemlerinizi aktarmamayı başaracak konumda olmalısınız. Bunu yaparken zor olan, çocuğunuzun duygusunu anlamak ve konuşmak. Onun için duyguları anlayıp emin olduktan sonra etkin dinlemeye geçmelisiniz. Etkin dinlerken yapacağımız sadece söylediklerini tekrar etmek olmalı; bunu yaparken konuşmamıza kendi duygularımızı katmamalıyız. "Sen benim istediğim gibi ol!" yöntemi işe yaramayan, sağlıksız bir yöntemdir. Değişimi sağlamak için yapabileceklerimizden biri karşımızdaki insanı değişmek için cesaretlendirmektir. Bu da seçtiğimiz en kolay yoldur. Mesela "Şu odanı bir gün bile topladığını görmedim. Bir de büyüyüp adam olacaksın!" dediğinizde, sizce bu iyi bir davranışı sağlamak için bir motivasyon olabilir mi? Sağlıklı bir konuşmayı yaparken cümlemize "Ben" diye başlamalıyız. Suçlama, genelleme, yargı ve yorum yapmamalıyız. Çocuklarınızla iletişimde ne kadar etkin dinleme ve ben mesajını yerleştirirseniz o oranda bir rahatlama ve daha az çatışma göreceksiniz. Çünkü suçlamalar devreye girdiğinde problemler ortada kalır ve kişilikler üzerine çatışmalar başlar.
Ben Dili Onlarla iletişim kurarken kullandığınız ifadelere dikkat edin. Genelde cümleleriniz "sen" ifadesi mi "ben" ifadesi mi taşıyor? İletişim sırasında kullanılan iki dil var: "Ben dili" yapıcı ilişkilerin temelini atarken, "sen dili" ilişkileri zedelemekte hatta yok edebilmektedir. Bu konuyla ilgili bir örnek, daha açıklayıcı olacaktır: Çocuğunuz bir tatil günü arkadaşlarıyla birlikte olmak istediğini ifade etti. Sizden de onay aldı. Fakat siz akşam 18.00'i geçirmemesini de belirtmeyi ihmal etmediniz. Bu konuda anlaştınız ve evden çıktı. Akşam saat 19.00 olduğunda hala çocuğunuz yok. Bir veli olarak merak ettiniz, başına bir şey gelmiş olabileceğini düşünüyorsunuz ve merakınız, endişeniz daha da artıyor. Tabii bunun yanında 18.00' de geleceğine dair söz vermesine rağmen gelmemesi de sizi kızdırıyor. Hem telaşlı, hem endişeli hem de kızgınsınız. O sırada çocuğunuz içeri giriyor. Siz o korku ve kızgınlıkla söze başlıyorsunuz: "Neredesin? Nerde kaldın? Hani 18.00'de gelecektin? Sen hep böyle yapıyorsun. Ne kadar sorumsuz bir çocuksun, bizi bu kadar meraklandırmaya ne hakkın var!" İçinizi döküyor ve rahatlıyorsunuz, şimdi çocuğunuzdan tepki vermesini ve açıklama yapmasını bekliyorsunuz. Ama çok büyük bir olasılıkla o size cevap vermeyecek, sorularınızı cevapsız bırakacak ya da ters cevaplar verecektir. Belki de çocuk olmadığından bahsedecek, asice davranıp başkaldıracaktır. Bu örnekte görüldüğü gibi kullanılan her cümle "sen dili" içeriyor. Çocuğu eleştiriyor, suçluyor, küçük düşürüyor. Ayrıca çocuğunuzun, neye kızdığınızı, gerçek duygularınızın neler olduğunu anlamaması doğal bir sonuç oluyor. Aynı örnek üzerinde bir de "ben dili"ni kullanalım: "Çok meraklandım. Sana bir şey olmasından çok korktum. Ayrıca sözünde durmamış olmandan dolayı da kızgınım. Bu yüzden şu anda çok sinirliyim." Görüldüğü gibi böyle bir ifadede ne istediğiniz, neler hissettiğiniz ve bunların sebebi açıkça ortada. Böyle bir iletişimde çocuğunuz hatasını daha çabuk fark edebiliyor. Çünkü onu suçlamıyorsunuz, aşağılamıyorsunuz. Kızgınlığınızı ve nedenini dürüst bir şekilde ifade ediyorsunuz. Ben dili kullanabilmek, kendinizi doğru olarak ifade edebilmek için, ben mesajında şu üç bilgiyi vermeniz gerekiyor: Kabul edilmeyen davranışın gerçekçi tanımı Bu davranışın bizde oluşturduğu etki Olumsuz davranışın bize yaşattığı duygular Eğer bunları tam olarak ifade edebilirsek, ben dilini iyi şekilde kullanmanın olumlu etkilerini şöyle sıralayabiliriz: Ben dilini kullanan kişi, kendi duygu ve düşüncelerini uygun bir şekilde aktarma fırsatını bulur. Bu, kişinin rahatsız olduğu durumu içine atıp olayı biriktirmesini, ileride olabilecek ani patlamaları da önler. Bir suçlama içermediği için, çocuk kendisini savunma durumuna geçmez. Olay üzerinde objektif şekilde konuşulur. Ortak çözüm yolları bulma adına adımlar atılabilir. Böyle bir dili kullanan anne-babalar bazen hiç suçu olmadığı halde çocuklarına yüklendiklerinin farkına varabilirler. | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:23 pm | |
| DoğruKaygı ve Başa Çıkabilme yolları Sınava hazırlık sürecinde gençleri ve ailelerini kaygılandıran birçok faktör vardır. Bu faktörlerin en önemlilerinden bir tanesi "belirsizlikler" dir. Belirsizlik, konuların nasıl yetiştirileceği, eksiklerinin nasıl tamamlanacağı, nelere öncelik verileceği halihazırda yapılan çalışmaların yeterli olup olmayacağı, deneme sınavlarında gösterilen performansın gerçek sınava nasıl yansıyacağı vb. sorular sonucunda oluşur. Bir diğer önemli etken de genç ve ailesinin sınava ilişkin ürettikleri olumsuz düşünceler, sınavdan önce sınavın sonucuna ilişkin olumsuz tahmin yürütmeler, karşılaşılan herhangi bir güçlükten sonra sınavın başarılı geçmeyeceğine yönelik atıfta bulunmalardır. Sınavın, genç ve ailesi tarafından bir kişilik ölçümü olarak görülmesi, başkaları ile kıyaslama, sınavda yeterli başarı elde edilemezse "Başkaları ne düşünür?", "Ya rezil olursak?" vb. anlamlar yüklenmesi kaygıya davetiye çıkaran faktörlerden biridir. Ailenin sergileyeceği sınava yönelik tavır ve davranışlar, ailenin sınavla ilgili tanımları, beklenti düzeyi gencin kaygı düzeyini olumlu ya da olumsuz etkileyecektir. Ailelerin çocuklarını teşvik etmek, motive etmek, hırslandırmak amacıyla kullandığı yöntemler kimi zaman sınav kaygısının kaynağını oluşturabilir. Örneğin; "Sen bu gidişle zor kazanırsın, bu çalışmayla hiçbir yere giremezsin, aman bizi mahcup etme, bu şansını iyi kullan, bak biz elimizden gelen her türlü özveriyi gösteriyoruz, şimdi sıra sende." vb. ifadeler kaygıya neden olur. Bu tür yaklaşımlar genci teşvik etmez, tam tersine kaygıdan kıpırdayamaz hale getirir. Sınav Kaygısı Nedeniyle Gözlenen Olumsuz Duygu, Düşünce ve Davranışlar: Sınavı bilgi değerlendirmesi olarak değil de, kişilik değerlendirmesi olarak görme, Derslere çalışmaya rağmen yetersizlik duygusu içerisinde olma, Çalışırken dikkat dağınıklığı, unutkanlık, öğrenilen bilgilerin birbirlerine karıştırılması, Çok çalışmaktan dolayı beynin dolduğunu düşünerek bunalma, Aşırı huzursuzluk, gerginlik, endişe ve sıkıntı hali, Önceki başarısızlıklardan dolayı yeni denemelerde de başarısız olacağı düşüncesi, Önemli sayılan, kendine değer verilen insanların sevgi ve ilgilerini kaybetme, Başarısızlığı bir facia, mahvoluş, her şeyin sonu olarak görme, Sınavı kazanmayı, üniversiteye girmeyi yasalaştırma, mutlaka olması gerekiyormuş gibi düşünme, Sınavı kazanmayı hayatın tek amacıymış gibi görme, Sınavı kazanamamanın her şeyi olumsuz kılacağını düşünme, Bütün bu nedenlerden dolayı, sınav yaklaştıkça yaşanan panik duygusu, Kaygı esnasında soluk alıp verme hızlanır, terleme başlar, mide spazmları ve bulantıları başlar, bunlar tedirginlik duygusuyla kişiyi rahatsız eder, o andaki aktiviteleri olumsuz etkiler. Kaslar gerilmeye başlar, el ve ayaklarda üşüme, avuç içlerinde terleme olur. Nefes alıp vermede düzensizlik, kesik kesik nefes alma, gerginlik, kalp çarpıntısı, bel ağrısı, mide ağrısı, ishal ya da kabızlık, sürekli tuvalete gitme ihtiyacı hissetmesi, sürekli yorgunluk, sürekli baş ağrısı, boyun kaslarının gergin olması vb. Kaygı esnasında organizmada gözlenen olumsuz değişikliklerdir. Bu gibi belirtiler bedensel hastalıkların belirtileri de olabilir. Bu belirtiler bireyde uzun zamandır gözlenmiş ve onun günlük yaşamını etkiler dereceye gelmişse, bireyin bir doktora gidip muayene olmasında yarar vardır. Kaygı Yararlı Olabilir mi? Kaygının derecesi ve başarılması gereken görevin zorluk seviyesi, kaygının zararlı ya da yararlı olduğunu belirler. Öğrenilen malzeme basit ve kolaysa, yüksek kaygı derecesi bunun çabuk öğrenilmesine yol açar. Öğrenilen malzeme karmaşık ve zorsa, o zaman yüksek kaygı öğrenmeyi zorlaştırır. Orta derecede akademik yeteneği olan öğrenciler ve düşük kaygı düzeyindeki öğrenciler, yüksek kaygı düzeyindeki öğrencilere nazaran daha başarılı olmuşlardır. Çok yüksek ve çok düşük akademik yeteneğe sahip öğrencilerde yüksek ya da düşük kaygılı olmak öğrenme açısından pek fark oluşturmamıştır. Sınava hazırlık döneminde yaşanan kaygının doğuracağı sonuçlardan birkaçı şunlardır: Öğrenci dikkatini toplamakta güçlük çekebilir. Bunun sonucunda da soruları yanlış okuyabilir, işlem hatası yapabilir, zamanı iyi kullanamayabilir. Öğrenci çözemediği bir soruyla karşılaştığında kendini yargılayarak, korkuya kapılır ve diğer soruları da çözemeyeceğini düşünmeye başlar. Sınavda gerçek performansını sergileyemez. Kaygı, zaman zaman aile ile genç arasındaki iletişimin gerginleşmesine bazen de kopmasına neden olur. Kaygıyı Önleyebilecek Bazı Öneriler Çocuğunuz ve siz, gözlerinizi sınavın sonuçlarından "Başarıyı artırmak için bugün ne yapılabilir?" sorusuna çeviriniz. Henüz yapılmamış sınavın sonucuyla ilgilenmeyin. Sınavın sonucunun olumlu olabilmesi sizin ve çocuğunuzun "bugün" olumlu tavır ve davranışlar sergilemesiyle mümkün olacaktır. Önce "GÜNÜ YAKALAYIN." Telaş ve acelecilik paniğe ve kaygıya yol açar. Bu nedenle, zamanın koşuşturma içinde geçirilmemesi, zaman planlamasının yapılması yararlı olacaktır. Bu planlama, hem sizin hem de çocuğunuzun önünüzü görmenizi sağlayacak ve rahatlatacaktır. Sınav öncesinde koşullar üretmeyin. "Şu kadar net yapmalısın, matematik bölümünden şu kadar doğru çıkarmalısın." vb. Bu koşullar sınav sırasında çocuğunuz için birer tehdit haline dönüşebilir. Koşullar yerine çocuğunuzla birlikte sınavda uygulanacak stratejiler oluşturabilirsiniz: "Önce cevap kağıdındaki yerler eksiksiz ve acele etmeden doldurulacak, önce en iyi olunan............. bölümünden yanıtlamaya başlanacak, sorular baştan sona değil, seçerek yanıtlanacak, sınav sonunda gerekli tüm belgeler eksiksiz teslim edilecek vb." Bu yazının başlığında da olduğu gibi "Kaygı bulaşıcı bir duygudur." Siz veli olarak, ne kadar kaygılı iseniz hiç kuşkunuz olmasın çocuğunuz da en az o kadar kaygılıdır. Sizin sakin, mantıklı ve olumlu tavırlarınız da çocuğunuzun sakin ve mantıklı davranmasına katkıda bulunacaktır. Gerçekten içinden çıkamayacağınız bir kaygı girdabına girdiğinizi düşünüyorsanız, unutmayın BİZ VARIZ. Gelin soru ve sorularınızı paylaşalım, birlikte çözüm üretelim Dinlemenin İlkeleri | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:24 pm | |
| Zihin Dağılmasına Yol Açan Faktörler ve Önlemler Zihin Dağılmasına Yol Açan Faktörler ve Önlemler Zihnin dağılması herkesin karşılaştığı bir durumdur ve buna yol açan sebepler içten ve dıştan kaynaklanır. Zihnin dağılmasına yol açan iç sebepler: hayal kurmak veya endişeye kapılmaktır. Hayal kurmaya başladığını fark eden öğrenci ya hayal kurmayı kendine ödül olarak vererek bunu dinlenme aralığına ertelemeli veya hayalini kurmaya devam edip tamamlayınca derse dönmelidir. Hayal dünyasında gezinirken yapılan faaliyet ve çalışılan dersten verim alınması oldukça zordur. Hayalini bir türlü bitiremiyorsa, kalkıp dolaşmalı veya hafif fizik egzersiz hareketleri ile hayal modundan çıkmaya çalışmalıdır. Öğrencinin zihnini sınavla veya gelecek ile ilgili endişeler kaplarsa “bu düşünceler benim çalışmamı kolaylaştırıyor mu, bana yardımcı oluyor mu, amacıma hizmet ediyor mu?” diye sormalıdır. “Hayır” diye cevap veriyorsa, bunları bir yana bırakmalı ve çalışmaya koyulmalıdır. Zihnin dağılmasına yol açan dış sebepler; Odada asılı posterler, yatarak çalışmak, müzik dinlemek, televizyon, bilgisayar oyunları, internet, telefon konuşmaları, telefon mesajlaşmaları, bir şeyler yemek içmek ihtiyacı ve gezinmektir. Öğrencinizin ders çalışmasına ara vermesine sebep olan her durum ve davranış, çalışma programını uygulamasıyla çelişip çalışmasını engeller ve başarısını tehdit eder. Sınav Öncesi İle İlgili Öneriler Sınavın yaklaşmakta olduğunu çocuklarınıza hatırlatmayın. Sınavdan bir önceki gün, normal bir gündür. Normal günlük yaşam nasılsa öyle yaşanmalıdır. Çocuğunuzun rahatlaması düşüncesiyle sık sık "Sana güveniyoruz, sen yaparsın." ya da "Kazanırsın, kazanırsın merak etme!" türünde konuşmalar yapmamaya çalışın. Çocuğunuzla sınav öncesinde kendisini nasıl hissedip değerlendirdiğine yönelik konuşmalar yapın, gerekiyorsa sadece dinleyin. Çocuğunuza sınavın sonucu ne olursa olsun sizinle olan diyalogunun değişmeyeceğini anlatın. Çocuğunuzla gündemi belli olan, özellikle onu ve çalışmalarını konu alan konuşmalar yapabilirsiniz. Çocuğunuza yönelik olarak yapacağınız şeyleri sınav sonucuna endekslemeyin. Sınav öncesinde çocuğunuzu kaygılandıran, telaşlandırıcı tavır ve davranışlardan kaçının. "Çalışmasını sağlarım." düşüncesiyle tehditler, suçlayıcı ve eleştirel bir gözle yaklaşıp değerlendirme yapmayın. Çocuğunuzun sizden beklediği tek şey kendisini objektif bir şekilde değerlendirmeniz ve sonuç ne olursa olsun onun yanında olduğunuzu hissettirmenizdir. Birbirinize bağlılığın amaç, sınavın araç olduğunu unutmayınız. BAŞARILI - BAŞARISIZ Başarılı insan daima çözümün bir parçasıdır: Başarısız ise daima sorunun bir parçasıdır. Başarılı insanın her zaman bir programı; Başarısızın ise her zaman bir mazereti vardır. Başarılı insan ‘işine yardım edeyim’ der; Başarısız ‘bu benim işim değil’ der. Başarılı insan her soruna bir çözüm bulur: Başarısız her çözümde bir sorun görür. Başarılı insan en olumsuz durumda bile çıkış noktası görür; Başarısız en olumlu durumda ise engeller bulur. Başarılı insan ‘zor olabilir ama imkansız değil’ der; Başarısız ‘mümkün olabilir ama çok zor’ der | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:24 pm | |
| SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ
YÖNERGE:Okuduğunuz cümle sizin için her zaman veya genellikle geçerliyse, cevap kağıdındaki “doğru” anlamına gelen ( D ) harfinin üstüne X işareti, her zaman veya genellikle geçerli değilse “yanlış” anlamına gelen ( Y ) harfinin üstüne X işareti koyunuz. Çalışma davranışınızla ilgili gerçekçi bir değerlendirme ancak sizin cevaplarınızda gerçekçi olmanızla mümkündür.
1-Sınava girmeden de sınıf geçmenin ve başarılı olmanın bir yolu olmasını isterdim. 2-Bir sınavda başarılı olmak, diğer sınavlarda kendime olan güvenimin artması- na sebep olmaz. 3-Çevremdekiler (Ailem, arkadaşlarım) başaracağım konusunda bana güveni- yorlar. 4-Bir sınav sırasında, bazen zihnimin sınavla ilgili olmayan konulara kaydığını hissediyorum., 5-Önemli bir sınavdan önce veya sonra canım bir şey yemek istemez. 6-Öğretmenin sık sık küçük yazılı veya sözlü yoklamalar yaptığı derslerden nefret ederim. 7-Sınavların mutlaka resmi, ciddi ve gerginlik yaratan durumlar olması gerek- mez. 8-Sınavlarda başarılı olanlar çoğunlukla hayatta da iyi pozisyonlara (mevkilere) gelirler. 9-Önemli bir sınavdan önce veya sınav sırasında bazı arkadaşlarımın çalışırken daha az zorlandıklarını ve benden daha akıllı olduklarını düşünürüm. 10-Eğer sınavlar olmasaydı, dersleri daha iyi öğreneceğimden eminim. 11-Ne kadar başarılı olacağım konusundaki endişeler, sınava hazırlığımı ve sınav başarılarımı etkiler. 12-Önemli bir sınava girecek olmam uykularımı bozar. 13-Sınav sırasında çevremdeki insanların gezinmesi ve bana bakmalarından sıkıntı duyarım. 14-Her zaman düşünmesem de, başarısız olursam çevremdekilerin bana hangi gözle bakacaklarından endişeliyim. 15-Geleceğimin sınavlarda göstereceğim başarıya bağlı olduğunu bilmek beni üzüyor. 16-Kendimi bir toplayabilsem, birçok kişiden daha iyi notlar alacağımı biliyo- rum. 17-Başarısız olursam, insanlar benim yeteneğimden şüpheye düşecekler. 18-Hiçbir zaman sınavlara tam olarak hazırlandığım duygusunu yaşayamam. 19-Bir sınavdan önce bir türlü gevşeyemem. 20-Önemli sınavlardan önce zihnim adeta durur kalır. 21-Bir sınav sırasında dışarıdan gelen gürültüler, çevremdekilerin çıkardığı ses- ler, ışık, oda sıcaklığı vb. beni rahatsız eder. 22-Sınavdan önce daima huzursuz, gergin ve sıkıntılı olurum. 23-Sınavların insanın gelecekteki amaçlarına ulaşması konusunda ölçü olması- na hayret ederim. 24-Sınavlar insanın gerçekten ne kadar bildiğini göstermez. 25-Düşük not aldığımda, hiç kimseye notumu söyleyemem. 26-Bir sınavdan önce çoğunlukla içimden bağırmak gelir. 27-Önemli sınavlardan önce midem bulanır.
28-Önemli bir sınava çalışırken çok kere olumsuz düşüncelerle peşin bir yenil- giyi yaşarım. 29-Sınav sonuçlarını almadan önce kendimi çok endişeli ve huzursuz hissede- rim. 30-Sınava başlarken, bir sınav veya teste ihtiyaç duyulmayan bir işe girebilmeyi çok isterim. 31-Bir sınavda başarılı olamazsam, zaman zaman zannettiğim kadar akıllı olma- dığımı düşünürüm. 32-Eğer kırık not alırsam, annem ve babam müthiş hayal kırıklığına uğrar. 33-Sınavlarla ilgili endişelerim çoğunlukla tam olarak hazırlanmamı engeller ve bu durum beni daha çok endişelendirir. 34-Sınav sırasında, bacağımı salladığımı, parmaklarımı sıraya vurduğumu fark ediyorum. 35- Bir sınavdan sonra çoğunlukla yapmış olduğumdan daha iyi yapabileceğimi düşünürüm. 36-Bir sınav sırasında duygularım dikkatimin dağılmasına sebep olur. 37-Bir sınava ne kadar çok çalışırsam, o kadar çok karıştırıyorum. 38-Başarısız olursam, kendimle ilgili görüşlerim değişir. 39-Bir sınav sırasında bedenimin belirli yerlerindeki kaslar kasılır. 40-Bir sınavdan önce ne kendime tam olarak güvenebilirim, ne de zihinsel ola- rak gevşeyebilirim. 41-Başarısız olursam arkadaşlarımın gözünde değerimin düşeceğini biliyorum. 42-Önemli problemlerimden biri, bir sınava tam olarak hazırlanıp hazırlanmadı- ğımı bilmemektir. 43-Gerçekten önemli bir sınava girerken çoğunlukla bedensel olarak panik içinde olurum. 44-Testi değerlendirenlerin, bazı öğrencilerin sınavda çok heyecanlandıklarını bilmelerini ve bunu testi değerlendirirken hesaba katmalarını isterdim. 45-Sınıf geçmek için sınava girmektense, ödev hazırlamayı tercih ederim. 46-Kendi notumu söylemeden önce arkadaşlarımın kaç aldığını bilmek isterim. 47-Kırık not aldığım zaman, tanıdığım bazı insanların benimle alay edeceğini biliyorum ve bu beni rahatsız ediyor. 48-Eğer sınavlara yalnız başıma girsem ve zamanla sınırlanmamış olsam çok daha başarılı olacağımı biliyorum. 49-Sınavdaki sonuçların hayat başarım ve güvenliğimle doğrudan ilgili oldu- ğunu düşünürüm. 50-Sınavlar sırasında bazen gerçekten bildiklerimi unutacak kadar heyecan- lanıyorum. | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:24 pm | |
| CEVAP ANAHTARI
Aşağıda aynı endişeleri ilgilendiren sorular gruplandırılmıştır. Her gruptan ( D ) Doğru olarak işaretlediğiniz soru sayısı o gruptan aldığınız puanı belirler. Bu puanlara göre Yorum Anahtarına girerek endişelerinizi değerlendirebilirsiniz.
1-Başkalarının sizi nasıl gördüğü ile ilgili endişeler:
3, 14, 17, 25, 32, 41, 46, 37
2-Kendinizi nasıl gördüğünüzle ilgili endişeler:
2, 9, 16, 24, 31, 38, 40
3-Gelecekle ilgili endişeler:
1, 8, 15, 23, 30, 49
4-Yeterince hazırlanamamakla ilgili endişeler:
6, 11, 18, 26, 33, 42
5-Bedensel tepkiler:
5, 12, 19, 27, 34, 39, 43
6-Zihinsel tepkiler:
4, 13, 20, 21, 28, 35, 36, 37, 48, 50
7-Genel sınav kaygısı:
7, 10, 22, 29, 44, 45 | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:25 pm | |
| SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ YORUM ANAHTARI
1- Başkalarının görüşü 8-4 Başkalarının sizi nasıl gördüğü sizin için büyük önem taşıyor. Çevrenizdeki insanların değerlendirmeleri bir sınav durumunda zihinsel faaliyetinizi olumsuz etkiliyor ve sınav başarınızı tehlikeye atıyor. 3-0 Başkalarının sizinle ilgili görüşleri sizin için fazla önem taşımıyor. Bu sebeple sınavlara hazırlanırken çevrenizdeki insanların sizinle ilgili ne düşündükleri üzerinde kafa yorup zaman ve enerji kaybetmiyorsunuz.
2- Kendi görüşünüz 7-4 Sınavlardaki başarınızla kendinize olan saygınızı eşdeğer görüyorsunuz. Sınavlarda ölçülerin kişilik değeriniz olmayıp bilgi düzeyiniz olduğunu kabullenmeniz gerekir. Düşünce biçiminiz problemleri çözmek konusunda size yardımcı olmadığı gibi, endişelerinizi arttırıp elinizi kolunuzu bağlıyor. 3-0 Sınavlardaki başarınızla kendi kişiliğinize verdiğiniz değeri birbirinden oldukça iyi ayırabildiğiniz anlaşılmaktadır. Bu tutumunuz problemleri daha etkili bir biçimde çözmenize imkan vermekte, okul başarınızı olumlu yönde etkilemektedir.
3- Gelecekle ilgili endişeler: 6-3 Sınavlardaki başarınızı gelecekteki mutluluğunuz ve başarınızın tek ölçüsü olarak görüyorsunuz. Bu yaklaşım biçiminin sonucu olarak sınavların güvenliğiniz ve amaçlarınıza ulaşmanız konusunda engel olduğunu düşünüyorsunuz. Bu düşünceler bilginizi yeterince ortaya koymayı güçleştiriyor ve başarınızı tehdit ediyor. 2-0 Gelecekteki mutluluğunuzun, başarınızın ve güvenliğinizin tek belirleyicisinin sınavlardaki başarınız olmadığının farkındasınız. Bu sebeple sınavlara geçilmesi gereken aşamalar olarak bakmanız, bilginizi yeterince ortaya koymanıza imkan veriyor.
4- Hazırlanmakla ilgili endişeler: 6-3 Sınavları kişiliğiniz konusundaki değerleriniz ve gelecekteki güvenliğinizin bir ölçüsü olarak gördüğünüz için herhangi bir sınava hazırlık dönemi sizin için bir kriz dönemi oluyor. Sınavda başarılı olmanızı sağlayacak olan hazırlama tekniklerinizi öğrenirseniz, kendinize güveniniz artacak, endişelerinizi kontrol etmek için önemli bir adım atmış olacaksınız. 2-0 Bir sınava verdiğiniz önem, o sınavın kendi değerinden büyük olmadığı için sınavlara büyük bir gerginlik hissetmeden hazırlanıyorsunuz. Sınavda başarılı olabilmek için, sınava hazırlamanın sistemini bilmeniz, gereksiz gerginlikleri yaşamanıza ve sınava huzurlu bir şekilde çalışarak başarmanızın yükselmesine imkan veriyor.
5- Bedensel tepkiler 7-4 Bir sınava hazırlanırken iştahsızlık, uykusuzluk, gerginlik gibi birçok bedensel rahatsızlıkla mücadele etmek zorunda kaldığınız anlaşılmaktadır. Bu rahatsızlıklar sınavla ilgili hazırlığınızı güçleştirmekte ve başarınızı olumsuz yönde etkilemektedir. Bedensel tepkilerini kontrol etmeyi başarmanız zihinsel olarak hem hazırlığınızı, hem de sınavda bildiklerinizi ortaya koymanızı kolaylaştıracaktır. 3-0 Sınava hazırlık sırasında heyecanınızı kontrol edebildiğiniz ve bedensel olarak çalışmanızı zorlaştıracak bir rahatsızlık hissetmediğiniz anlaşılmaktadır.
6- Zihinsel Tepkiler 10-4 Sınava hazırlanırken veya sınav arasında çevrenizde olan bitenden fazlasıyla etkilenmeniz ve dikkatinizi toplamakta güçlük çekmeniz yüksek sınav kaygısının işaretidir. Bu durum düşünce akışını yavaşlatır ve başarıyı engeller. Zihinsel ve bedensel rahatsızlığınız birbirini körükler ve sınava hazırlığınızı zorlaştırır. Sınavlarda başarılı olabilmek için zihinsel tepkilerinizi kontrol altına almayı öğrenmeniz gerekmektedir. 4-0 Zihinsel açıdan sınava hazırlanırken veya sınav sırasında önemli bir rahatsızlık yaşamadığınız görülmektedir. Heyecanınızı kontrol etmeniz, zihinsel ve duygusal olarak hazırlığınızı kolaylaştırmakta ve başarınızı artırmaktadır.
7- Genel Sınav kaygısı: 6-3 Sınavlarda kendinize güvenemediğiniz, sınavları varlığınız ve geleceğiniz için bir tehdit olarak gördüğünüz anlaşılmaktadır. Sınavlara sahip oldukları önemin çok üzerinde değer vermekte ve belki de bu sebeple çok fazla heyecanlanmaktasınız. Sınav kaygınızı azaltacak teknikleri öğrenmeniz, hem eğitim başarınızı yükseltecek, hem hayattan aldığınız zevki artıracak, hem de sizi daha etkili bir insan yapacaktır. 2-0 Sınavları geçilmesi gereken zorunlu engeller olarak görerek hazırlandığınız anlaşılmaktadır. Eğitim hayatındaki sınavların, hayatın bir parçası olduğunun farkındasınız ve bu tavrınız sınavlara hazırlığınızı kolaylaştırarak, eğitim başarınızı olumlu yönde etkilemektedir | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:25 pm | |
| SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ YORUM ANAHTARI
1- Başkalarının görüşü 8-4 Başkalarının sizi nasıl gördüğü sizin için büyük önem taşıyor. Çevrenizdeki insanların değerlendirmeleri bir sınav durumunda zihinsel faaliyetinizi olumsuz etkiliyor ve sınav başarınızı tehlikeye atıyor. 3-0 Başkalarının sizinle ilgili görüşleri sizin için fazla önem taşımıyor. Bu sebeple sınavlara hazırlanırken çevrenizdeki insanların sizinle ilgili ne düşündükleri üzerinde kafa yorup zaman ve enerji kaybetmiyorsunuz.
2- Kendi görüşünüz 7-4 Sınavlardaki başarınızla kendinize olan saygınızı eşdeğer görüyorsunuz. Sınavlarda ölçülerin kişilik değeriniz olmayıp bilgi düzeyiniz olduğunu kabullenmeniz gerekir. Düşünce biçiminiz problemleri çözmek konusunda size yardımcı olmadığı gibi, endişelerinizi arttırıp elinizi kolunuzu bağlıyor. 3-0 Sınavlardaki başarınızla kendi kişiliğinize verdiğiniz değeri birbirinden oldukça iyi ayırabildiğiniz anlaşılmaktadır. Bu tutumunuz problemleri daha etkili bir biçimde çözmenize imkan vermekte, okul başarınızı olumlu yönde etkilemektedir.
3- Gelecekle ilgili endişeler: 6-3 Sınavlardaki başarınızı gelecekteki mutluluğunuz ve başarınızın tek ölçüsü olarak görüyorsunuz. Bu yaklaşım biçiminin sonucu olarak sınavların güvenliğiniz ve amaçlarınıza ulaşmanız konusunda engel olduğunu düşünüyorsunuz. Bu düşünceler bilginizi yeterince ortaya koymayı güçleştiriyor ve başarınızı tehdit ediyor. 2-0 Gelecekteki mutluluğunuzun, başarınızın ve güvenliğinizin tek belirleyicisinin sınavlardaki başarınız olmadığının farkındasınız. Bu sebeple sınavlara geçilmesi gereken aşamalar olarak bakmanız, bilginizi yeterince ortaya koymanıza imkan veriyor.
4- Hazırlanmakla ilgili endişeler: 6-3 Sınavları kişiliğiniz konusundaki değerleriniz ve gelecekteki güvenliğinizin bir ölçüsü olarak gördüğünüz için herhangi bir sınava hazırlık dönemi sizin için bir kriz dönemi oluyor. Sınavda başarılı olmanızı sağlayacak olan hazırlama tekniklerinizi öğrenirseniz, kendinize güveniniz artacak, endişelerinizi kontrol etmek için önemli bir adım atmış olacaksınız. 2-0 Bir sınava verdiğiniz önem, o sınavın kendi değerinden büyük olmadığı için sınavlara büyük bir gerginlik hissetmeden hazırlanıyorsunuz. Sınavda başarılı olabilmek için, sınava hazırlamanın sistemini bilmeniz, gereksiz gerginlikleri yaşamanıza ve sınava huzurlu bir şekilde çalışarak başarmanızın yükselmesine imkan veriyor.
5- Bedensel tepkiler 7-4 Bir sınava hazırlanırken iştahsızlık, uykusuzluk, gerginlik gibi birçok bedensel rahatsızlıkla mücadele etmek zorunda kaldığınız anlaşılmaktadır. Bu rahatsızlıklar sınavla ilgili hazırlığınızı güçleştirmekte ve başarınızı olumsuz yönde etkilemektedir. Bedensel tepkilerini kontrol etmeyi başarmanız zihinsel olarak hem hazırlığınızı, hem de sınavda bildiklerinizi ortaya koymanızı kolaylaştıracaktır. 3-0 Sınava hazırlık sırasında heyecanınızı kontrol edebildiğiniz ve bedensel olarak çalışmanızı zorlaştıracak bir rahatsızlık hissetmediğiniz anlaşılmaktadır.
6- Zihinsel Tepkiler 10-4 Sınava hazırlanırken veya sınav arasında çevrenizde olan bitenden fazlasıyla etkilenmeniz ve dikkatinizi toplamakta güçlük çekmeniz yüksek sınav kaygısının işaretidir. Bu durum düşünce akışını yavaşlatır ve başarıyı engeller. Zihinsel ve bedensel rahatsızlığınız birbirini körükler ve sınava hazırlığınızı zorlaştırır. Sınavlarda başarılı olabilmek için zihinsel tepkilerinizi kontrol altına almayı öğrenmeniz gerekmektedir. 4-0 Zihinsel açıdan sınava hazırlanırken veya sınav sırasında önemli bir rahatsızlık yaşamadığınız görülmektedir. Heyecanınızı kontrol etmeniz, zihinsel ve duygusal olarak hazırlığınızı kolaylaştırmakta ve başarınızı artırmaktadır.
7- Genel Sınav kaygısı: 6-3 Sınavlarda kendinize güvenemediğiniz, sınavları varlığınız ve geleceğiniz için bir tehdit olarak gördüğünüz anlaşılmaktadır. Sınavlara sahip oldukları önemin çok üzerinde değer vermekte ve belki de bu sebeple çok fazla heyecanlanmaktasınız. Sınav kaygınızı azaltacak teknikleri öğrenmeniz, hem eğitim başarınızı yükseltecek, hem hayattan aldığınız zevki artıracak, hem de sizi daha etkili bir insan yapacaktır. 2-0 Sınavları geçilmesi gereken zorunlu engeller olarak görerek hazırlandığınız anlaşılmaktadır. Eğitim hayatındaki sınavların, hayatın bir parçası olduğunun farkındasınız ve bu tavrınız sınavlara hazırlığınızı kolaylaştırarak, eğitim başarınızı olumlu yönde etkilemektedir | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:25 pm | |
| SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ TOPLU SONUÇLAR ÇİZELGESİ
SINIF VE ŞUBE:
SINIF REH. ÖĞRT: TARİH:....../...../.......
ADI VE SOYADI 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38
NOT: Ölçekleri word'de tablolar halinde yaparsanız daha güzel olacaktır... kolay gelsin | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:26 pm | |
| Öğrenmenin 7 Prensibi Öğrenmenin 7 Prensibi
Şu an kurumlarımızın çoğunda hakim olan demode öğrenim anlayışına göre, bilgilerin insanların kafalarına doğrudan doğruya depolanabileceği kabul edilmektedir. Öğrenme; bilgilerin, öğrenenin zihnine transfer süreci olarak görülmekte, öğretme ise; bu transferi tesirli kılacak şekilde paketleme işlemi şeklinde ele alınmaktadır. Öğrenme konusunda araştırmalar yapan IRL adlı bir enstitü, yeni bir yaklaşımla öğrenmenin karşılıklı olarak dünyayı anlamadan ve zekânın tecrübeden ayırt edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu enstitü öğrenme hakkında yedi prensip belirlemiştir. 1. Öğrenmenin içtimaî boyutu çok önemlidir. Okullar ve işyerleri çoğunlukla elemanlarını öğrenmek veya içtimaî faaliyetler yapmak konusunda hatalı bir tercih yapmaya zorlar. Belli bir meslek sahibi yetişkinleri başarılı ve üretken kılan en önemli unsurlardan biri, iş hayatlarıyla içtimaî hayatlarını uygun hale getirme kabiliyetleridir. Bu insanlar, şahsiyetlerini ve içtimaî münasebetlerini, bilgileri ve topluma katkıları sayesinde geliştirirler. Halbuki onların toplumumuzdaki öğrenci ve işçilerden farklı davranmaları beklenmektedir.
2.Bilgiler toplulukların hayatlarıyla uyumlu haldedir. Bilgi, faaliyet ve içtimaî münasebetler birbiriyle çok sıkı irtibat halindedir. Bu, bir aile için de geçerlidir; bir ilmî araştırma grubu, bir spor takımı, bir müzik grubu veya bir tasarımcılar ekibi için de... Müşterek bir girişim çerçevesinde bir araya gelen insanlar; işleri yapma, konuşma, anlaşma yolları geliştirip bu metot, prensip ve değerleri paylaşırlar. Bu oluşumları, "icraat toplulukları" şeklinde tarif etmek mümkündür, zira elemanlar sadece üye olmakla kalmamakta, ortak iş yapma usullerini de kullanmaktadırlar. Her fert birçok icraat topluluğuna üyedir ve üye olmak için gayret eder. Bu topluluklarda içtimaî münasebetler, faaliyetler etrafında teşekkül eder; faaliyetler münasebetlere göre şekillenir, belli bilgiler ve uzmanlıklar fertlerin kimliklerinin bir parçası hâline gelir ve onların topluluktaki yerini belirler. Müşterek bilgiler, bu faaliyetin temelini teşkil ettiği için, öğrenme; bir topluluğa üye olma ve sosyal faaliyetlere katılma vasıtasıdır.
3. Öğrenme bir üyelik faaliyetidir. Öğrenme, tek başına bir ferdin faaliyeti değildir, başkalarıyla birlikte iş yapmak için mühim bir vasıtadır. Öğrenmek; bir insanın yeni icraat topluluklarına girmesini, bunlara katkıda bulunmasını ve sürekli olarak yerini gözden geçirmesini mümkün kılar. Her öğrenme faaliyeti, ferdin kimliğinde ve toplulukla münasebetlerinde bir değişiklik meydana getirir. Öğrenme motivasyonunun artırılmasında, katılım arzusu ile bu katılımı mümkün kılan yeni bilginin rolü çok önemlidir. Başka bir ifadeyle, bir topluluğun icraatına katılmak isteyen ve yapacağı katkıları değerli kılacak yeni ve önemli bilgilere sahip kişilerin öğrenme motivasyonları yüksektir.
4. Öğrenme, pratik yapmaya dayanır. Sınıflarda bilgi mücerret olarak sunulur ve öğrencilerden bu bilgileri yine mücerret performanslarla sergilemeleri beklenir. Bilgiler, dünyada saf halde bulunmaz. İnsanlar sabır ve gayretle, gözlem ve tecrübeyle bu bilgilere ulaşır. Ömür boyu öğrenen, üretken bir insan; yeni durumlara kolayca adapte olup, her halini bir öğrenme faaliyetine çevirebilen insandır. İnsanlar yeni bir faaliyetle meşgul olduklarında veya yeni şartlarla karşılaştıklarında, öğrenmelerine devam edebilmelidirler. Bu da yeni durumun özelliklerini, daha önceden bildikleriyle ilişkisini, nelerin öğrenilmesi gerektiğini ve üretken olmak için ne tür yeni bilgilere ihtiyaç olduğunu tasavvur etmeyi gerektirir.
5. Katılma ve yetkilendirme ayrılmaz bir bütündür. Fertler, kimliklerini bir topluluğa yaptıkları katkıya göre algılar. Bir topluluğa anlamlı bir katılım, o topluluğun hayatına müspet olarak tesir eder. Dolayısıyla en büyük öğrenme potansiyelini meydana getiren durumlar, katılımcıların anlamlı ve aktif roller aldığı durumlardır. Böyle durumlarda katılımcılar sadece kendilerini değil, bütün bir topluluğa tesir edecek gerçek faaliyetlerle meşgul olurlar.
6. Öğrenememe katılımdan uzak tutulmanın bir sonucudur. Öğrenme, erişim ve imkânı gerektirir. İnsanlar marjinal veya deneme kabilinden bir üyeliğe maruz kaldıklarında öğrenmekte güçlük çekerler. Katılımla ilgili imtiyazların sınırlandırılması, anlamlı katkılarda bulunma hakkını da sınırlar. Dolayısıyla yeni şeyler öğrenme fırsatları ortaya çıkmaz. Ayrımcılık ve hariçte tutma davranışlarının, öğrenmeye olumsuz tesiri çok büyüktür.
7. Toplumumuz ömür boyu öğrenen insanlardan oluşan bir toplumdur. İnsanlar, her zaman bir şeyler öğrenmektedir, ancak öğrendikleri bu şeyler her zaman kendilerine veya topluma faydalı değildir.
İnsanlar, kendilerine icraat hakkı tanıyan ve anlamlı katkılarda bulunma yetkisi veren topluluklarda öğrenirler. Bir öğrenciyi, bir iş adamını, bir bilim adamını veya bir solisti motive eden işte bu duygudur.
Kaynak -IRL's Seven Principles of Learning: Challenging Fundamental Assumptions | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:26 pm | |
| Yabancı Dil Öğrenmenin Püf Noktaları Yeni bir dil öğrenmek, ilk bakışta gramer (dil bilgisi) ve kelime öğrenerek, bunları gerektiği gibi kullanmayı bir beceri olarak edinmek diye tarif edilebilir. Ancak bu tanım tam olarak yeterli değildir. Tabii ki gramer ve kelime öğrenmek bir dili konuşabilmek için en önemli öğelerdir. Ancak aslında yabancı bir dili fazla zorlanmadan kolay olarak öğrenmek, çalışma alışkanlıklarını doğru oluşturmakla çok ilgilidir.
*
Bu yazımızda dil öğrenmenin püf noktaları derken, size bu konuda bazı basit ama önemli ayrıntılardan bahsetmek istiyoruz.
*
Çalışırken daima öğrendiklerinizi sesli olarak tekrarlayınız. Aklınızda tutmaya çalıştıklarınızı, aynı zamanda yüksek sesle söylemeye alışınız. Bu öğrenmenizi kolaylaştıracaktır.
*
Genellikle bir arkadaş ile ikili çalışmak, bu nedenle çok faydalıdır. Böylece hem konuşmaya hem de dinlemeye alışırsınız. Sesli olarak çalıştıklarınızı, ayrıca kağıda dökmeye çalışınız. Cümleler kurunuz.
*
Eğer sadece okuyarak çalışırsanız bu sadece görsel belleğinizi çalıştırır. Ancak sesli olarak tekrarlayarak çalışmak ise, görsel ve işitsel belleğinizi de birlikte çalıştırır. Bu işlem, dil öğrenmek için en faydalı davranıştır. Böylece hem telaffuz yeteneğiniz artar, hem de cümle kurma beceriniz gelişir.
*
Her gün mutlaka bir süre çalışınız. Bir yabancı dil çalışmaya başlayınca, günlük aralar vermeyin her gün mutlaka kısa da olsa bir zaman ayırınız. Böylece bir gün önce öğrendiklerinizi unutmamanızı sağlamış olursunuz. Çalışmaya verilen günlük aralar, kopukluklar yaratır, ve önceki öğrendiklerinizin belleğinize tam yerleşmemesine sebep olur. Devamlı tekrar ise öğrenmeyi kalıcı kılar.
*
Yeni konuları çalışırken, arada geri dönüp eski öğrendiklerinizi tekrarlayınız. Böylece temelinizi devamlı güçlendirmiş olursunuz. Dil öğreniminde bu önemli bir ayrıntıdır.
*
Hata yapmaktan korkmayınız. Yabancı bir dili konuşmaya çalışırken hata yapmaktan çekinmek gereksizdir. Komik olacağınızı düşünmeyiniz. Yabancı bir dili yeni öğrenen herkes önceleri hatalı konuşur. Bu çok normaldir. En kolay yabancı dil öğrenen kişiler, bu konuda hiç çekinmeden atak davrananlardır. Siz de bunlardan biri olabilirsiniz. | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:27 pm | |
| ALAN VE MESLEK SEÇİMİ Bilindiği gibi 1999 ÖSS” de bir çok değişiklikler olmuştur. Lisede öğrencinin kendisine en uygun alanı seçmesinin önemi daha da artmış, alanı ile ilgili olarak kılavuzda belirtilen programları seçen öğrencilerin AOÖBP katkısı artırılmıştır. 1999 ÖSS Kılavuzunda, lisedeki alanlar ile üniversitede ilgili oldukları belirtilen bölümler konusunda da bir çok değişiklikler yapılmıştır.
Bir okulu seçmedeki amaç eve yakın olması, eş dost tavsiyesi ya da rastlantısal olmamalıdır. Okul seçimi öğrencinin geleceği ile ilgili olarak seçeceği mesleklere göre bilinçli bir şekilde yapılmalıdır. Ülkemizde meslek bilincinin henüz oluşmadığını ve insanlarımızın çoğunlukla bilinçsizce bir mesleğe veya iş alanlarına yöneldiklerini biliyorsunuz. Lise 3. Sınıfa gelmiş hatta bitirmiş bir çok genç, henüz ne yapacağını ve ne olacağını bilmeden yaşamının verimli yıllarını harcamaktadır. Bu durumun, aileler ve gençler için umut kırıcı, yeni sorunları kışkırtıcı olduğunu yaşıyor ve görüyoruz.
Ülkemizde iş ile meslek birbirine kariştirilmaktadir. Meslek ve iş birbirinden farkli kavramlardir. Meslek bir kimsenin hayatini kazanmak için yaptigi, kurallari toplumca belirlenmiş ve belli bir egitimle kazanilan sistemli etkinlikler bütünüdür. Meslek, belli bir tür alanda etkinlikte bulunabilme gücüdür. Iş ise, belli bir iş yerinde sürdürülen benzer etkinlikler grubudur. Bir kimsenin meslegi olabilir, ama işi olmayabilir. Bir işin olmasi da bireyin meslegi oldugu anl----- gelmez. Günümüz dünyasinda önemli olan bireyin meslek sahibi olmasidir. Gelecegin dünyasi meslek sahibi olan insanlarla belirlenecektir. O yüzden gençlerin iş sahibi olmasi önemlidir ancak meslek sahibi olmasi daha da önemlidir.
Meslek, bir kimsenin hayatını kazanmak için yaptığı,kuralları toplum tarafından belirlenmiş ve belli bir eğitimle kazanılan bilgi ve becerilere dayalı faaliyetler bütünüdür. Mesleğin sürdürülmesinde etkenlerden biri olan kazanç bireyin meslek seçimi kararını etkileyen tek etmen değildir. Bu kararı etkileyen sosyal statü, düzenli yaşam gibi farklı doyum kaynakları da vardır. Kazanç sağlama gibi sorunu olmayan kişilerin mesleki faaliyetlerini sürdürmelerinin yada bazı bireylerin az gelir getiren meslekleri çok gelir getiren mesleklere tercih etmelerinin nedeni de budur.
Meslek,bireyin yeteneklerini, kendini geliştirme ve gerçekleştirme yoludur. Bireyin kişilik özelliklerini, ideallerini, hayat görüşünü, degerlerini belirler. Birey gününün büyük bir kismini işinde geçirir. Bireyin yaptigi faaliyet ilgi ve yeteneklerine hitap ediyorsa kişi mesleki açidan doyum saglar .Mesleki doyum ise, genel doyuma yansir. Bir nevi bireyin hayatta mutlu olmasi kendi özelliklerine uygun doyum saglayacagi meslek seçmesine baglidir.
Meslek seçimindeki kararı bireyin,işindeki başarı ve başarısızlığını da etkiler. Her birey farklı ilgi ve yeteneklere sahiptir. Her meslekte farklı yetenekleri gerektirir. Bir kimse sahip olduğu nitelikleri gerektiren, sahip olmadığı nitelikleri gerektirmeyen mesleklerde başarılı olur.
Günümüzde meslek seçeneklerinin artması, buna bağlı olarak meslekte uzmanlaşmanın artması, mesleğe hazırlanmanın uzun süreli eğitimi gerektirmesi seçme işleminin önemini arttırmaktadır. Bireyin seçim yapmak zorunda olduğu meslekler geniş bir yelpaze göstermektedir. Tüm bunlar doğru ve gerçekçi seçim yapma zorunluluğunu artırmaktadır.
Bireyin gelecekteki yaşam tarzini belirlemesinde dönüm noktasi olan mesleki tercihini yaparken dogru ve isabetli karar verebilmesi için izleyebilecegi basamaklar şöyle siralanabilir.
1.Bireyin yeteneklerinin belirlenmesi (Ben neler yapabilirim?)
Yetenek belli bir eğitimden yararlanabilme gücüdür. Bireyin hangi eğitim programında başarılı olabileceğini gösterir. Yetenek meslekteki başarıyı etkileyen etmenlerden biridir ve temel gerekliliktir. Seçtiği mesleğin gerektirdiği en az yetenek düzeyine sahip olmayan bireyin o meslekte başarılı olması olası değildir. Bunun yanında sahip olduğu yeteneklerin ,kapasitenin altında bir yetenek düzeyi gerektiren mesleğe yönelen bireyin meslekte doyum sağlaması da mümkün olmayacaktır.
Akademik yeteneğin, okulda derslerdeki başarının yada başarısızlığın araştırılması, sözel yada sayısal düşünme yeteneklerinden hangisinde daha başarılı olduğunun belirlenmesi gerekir. Bunun için bireyin Fen, Sosyal, Matematik, Türkçe derslerindeki başarısı bir ölçüt olacaktır. Bunun dışında cisimleri üç boyutlu görebilme, şekiller arasındaki benzerlik ve farklılıkları bulabilme gücünün belirlenmesi de araştırılması gereken yetenek alanıdır.
Sayısal düşünme gücüne sahip olmayan , Fen, Matematik gibi sayısal derslerde başarılı olmayan bir bireyin Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği, Mühendislikler gibi Sayısal puan ile öğrenci alan yüksek öğretim programlarında başarılı olması mümkün değildir. Cisimleri üç boyutlu görebilme, bir evin planına bakarak o evin yapılış halini göz önünde canlandırabilme ,bir şeklin açılımını düzlem üzerinde çizebilme gücüne sahip olan birey mimarlık eğitiminde başarılı olabilecektir.
Sözcükleri ustalıkla kullanamayan, zengin bir sözcük dağarcığına sahip olamayan kişinin dil ve edebiyat programında başarılı olması beklenemez.
2. İlgi Alanlarının Belirlenmesi (Ben neleri yapmaktan hoşlanirim?)
Yetenekler, bireyin hangi eğitim programında daha başarılı olabileceğini gösterirken ilgiler, bireyin hangi faaliyetlerle uğraşmaktan zevk duyacağını belirler ve işin özüne iner. İlgiler, yeteneklerle ilişkilidir. İlgi duyduğumuz alanlar çoğunlukla yetenekli olduğumuz alanlardır.
Seçilecek olan mesleğin, insanlarla diyaloğu, onları yönetmeyi, yönlendirmeyi, onlara hitap etmeyi, yardım etmeyi yoksa insanlarla değil de objelerle uğraşmayı gerektiren faaliyetlerimi içermesinin belirlenmesi, bunun dışında edebiyata, müziğe, güzel sanatlara karşı olan ilgilerinde belirlenmesi gerekir. Birey ilgi duyduğu, hoşlandığı işleri severek yapar. Bireyin ilgi duymadığı faaliyete yönelmesi hem mesleki doyumunu hem de başarısını olumsuz olarak etkileyecektir. İnsanlara yardım etmekten, insanların sorunlarını dinleyip sorunlarına çözüm aramaktan zevk almayan bir psikologun ne kendisine nede kendisinden yardım isteyen kişiye faydası olacaktır.
3.İş Değerlerinin Belirlenmesi (Ben ne istiyorum)
Yetenek ve ilgilerin belirlenmesinin ardından bireyin meslekteki beklentilerini tanımlaması gerekir. İş değerleri, bireyin meslekte nelere önem verdiğini, mesleki faaliyetin sonunda elde etmek istediği olanakları gösterir.
Kazanç, yaratıcılığı kullanma, liderlik, yeteneğini kullanma, işbirliği, ün sahibi olma, sosyal statü, düzenli yaşam, değişiklik gibi iş değerleri vardır. Birey bu değerlerden kendisi için önemli olanları belirlemeli. Kendisine belirlediği bu değerleri sağlayacak mesleğe yönelmelidir. Ancak ilgi ve yeteneklerini de göz ardı edilmemesi gerekir. Meslekte düzenli bir yaşama, sosyal statüye, işbirligine, yaraticiligin anlatim bulmasina önem veren birey kendisine bu beklentilerini saglayabilecek olan “ögretmenlik” meslegini tercih edebilir.
4.Kişilik Özelliklerinin Belirlenmesi (Karakterim Nasıl?)
Meslek seçimi, bireyin kişiliginin yansimasidir. Bireyin meslek seçiminde isabetli olmasi kişilik özelliklerini çok iyi taniyip bu özellikleri gerektiren mesleklere yönelmesine baglidir.
Bireylerin çok farklı kişilik özellikleri vardır. Atak, girişken, çekingen, uysal, hırslı, idealist, derin düşünmeyi seven, sorumlu, bağımsız, duygusal, hayal gücü zengin, realist, mantıklı, etkin, sosyal, riske giren, heyecan arayan, sinirli, kendi başına buyruk, alçak gönüllü, düzenli, kurallara bağlı, içe dönük, dışa dönük vb. çok çeşitli kişilik özellikleri bulunur. Bireyin sayılan bu özelliklerinden hangilerine sahip olduğunu belirlemesi ,seçimini bu doğrultuda yapması gerekir.
İkna gücü yüksek, dışa dönük, insanlarla devamlı ilişki halinde olan girişimci niteliklere sahip olan birey avukat, politikacı yada pazarlamacı olabilir.
Kurallara bağlı ,düzenli,statüye önem veren , sorumlu, nesnelerle uğraşmaktan hoşlanan bireylerin,bankacılık, büro memurluğu, muhasebe gibi mesleki yönelmeleri isabetli olacaktır.
İzmir Öğrenci Yönlendirme Merkezinde geliştirdiğim “ Kişilik Meslek Envanteri “ ile bir öğrencinin yeteneklerine, ilgilerine, beklentilerine ve yukarıda belirtilen diğer bütün kişilik özelliklerine birden en uygun olan meslekler belirlenebilmektedir. Bu Envanter ülke genelinde bir çok özel okul ve dershane tarafından da halen iznimiz dahilinde kullanılmaktadır.
5. İlgi Duyulan Mesleklerin İncelenmesi
Bireyin kendini yukarıda açıklanan şekliyle tanımasının ardından ilgi duyduğu meslekleri tanıması gerekiyor. Bireyin meslekler hakkında araştırmasını;
a) Meslek mensuplarının yaptığı temel faaliyetler b) Çalışma ortamı c) Çalışma koşulları d) Çalışanlarda aranan nitelikler e) Mesleğe hazırlanma f) İlk işe giriş g) Meslekte ilerleme h) Kazanç ı) İş bulma olanağı ve mesleğin geleceği
konularında yoğunlaştırması gerekir. Bilgi toplamak için, meslekleri tanıtan kılavuzlardan, rehber kitapçıklarından, mesleki tanıtım seminerlerinden, okullardaki, dershanelerdeki rehberlik servislerinden, o mesleğin mensuplarından yararlanılabilir.
Karar aşamasinda, gerekli alt yapiyi anlatildigi şekilde oluşturan birey, sahip oldugu ilgi, yetenek ve kişilik özelliklerini düşünüp bu özelliklerini gerektiren ilgi duydugu meslekte karar kilabilir. Üzerinde durulacak temel nokta bireyin kendini olmak istedigi gibi degil oldugu gibi objektif olarak tanimasi ,ilgi duydugu meslekleri de olumlu,olumsuz özellikleriyle tanimasidir."Ne kadar çok kazanabilirim?" yerine "Ben hangi işi en iyi şekilde yapabilirim?","Hangi ortamlarda ve koşullarda çalişmaktan mutlu olurum?"sorularina gerçekçi olarak yapilacak incelemeden sonra samimi olarak cevap vermektir | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:27 pm | |
| Gencin meslek seçimi kararını etkileyen etmenlerden biri de anne-babanın genç üzerinde oluşturduğu baskıdır. Birçok ebeveyn çocuklarını bol kazanç getiren saygın mesleklerde görmek isterler. Ya da kendi ulaşamadıkları meslekleri seçmelerini arzu ederler. Meslek seçimindeki kararını net olarak belirlemeyen birey bu baskılardan etkilenir ve ailesinin istediği mesleğe yönelir. Birey bu şekilde seçtiği mesleğin ,kendine uygun olmadığını zamanla anlar. Kendi arzuladığı mesleğe ulaşmak için ya öğrenimini yarıda keser, ya da öğrenimini tamamladıktan sonra tekrar bir hazırlığa girişir.
Bu durum genç için zaman ve emek kaybı yaratır. Bu tip durumlara düşmemek için bireyin kararını kendisi vermesi, bu karar doğrultusunda ailesini ikna etmesi anne babanın da gencin bu kararına saygı göstermesi gerekir.
Kişilik özelliklerinize, yeteneklerinize, günün koşullarina uygun, bilinçli bir meslek seçimi, toplumda saglikli, mutlu, kendi kendisiyle barişik insanlarinda sayisini da çogaltacaktir.2000’li yillarin Türkiye”sinin siz gençlerle daha umutlu, daha aydinlik olacaktir.
Ülkemizde kişilik envanterlerinin rehberlik ve psikolojik danişmada kullanimi yetenek ve ilgi envanterlerinin kullanimi kadar yaygin degildir. Halbuki ögrencinin psikolojik yardim almasini gerektirecek bir kişilik bozuklugunun olup olmadigini ve kazanmak istedigi meslege uygun kişilik görüntüsüne sahip olup olmadigini anlayabilmek için kişilik testlerine oldukça gereksinim vardir.
Mesleğe yönelme sorunlarını ele alırken kişilik envanterlerinden yararlanmak, mesleki danışmada konuyu derinleştirmeye yardımcı olmaktadır. Öte yandan, meslek seçimi ve kişilik özellikleri arasındaki ilişki dikkate alındığında kişilik envanterlerinin eğitsel ve mesleki rehberlikte de kullanılmalarının gerekliliği açıkça görülmektedir.
Ülkemizde meslek seçimi konusunda hazırlanmış olan bazı testlerin dökümanlarında, kişilerin sözel yeteneklerinin olduğu saptandığı halde sadece ilgi duyduğu için sayısal meslekler de önerilmektedir. Aynı şekilde sayısal yeteneği olan bir öğrenciye de sırf ilgisi var diye sözel meslekler de önerilmektedir. Bu durum gençlerde, meslek seçimi konusunda daha da fazla kararsızlığa yol açmaktadır. Bu gibi sakıncalı durumlar, testlerin bilgisayar programlarını yapan kişilerin ÖSYM sınav sistemini ve liselerdeki sınıf geçme ve Alan seçme sistemini bilmediklerini göstermektedir.
Öğrenci Lise 1. sınıf sonunda alan seçmek durumundadır. Bu nedenle öğrenci yeteneğinin bulunduğu alana gitmeli, ilgi alanlarından ise yetenek alanına uygun olanlarını tercih etmelidir. Örneğin, öğrencinin sözel yeteneği bulunuyorsa ve ilgileri arasında gazetecilik, tıp, halkla ilişkiler, mimarlık vb. meslekler varsa burada halkla ilişkiler ve gazeteciliği seçmelidir.
Çünkü, hem ilgisine, hem de yeteneğine uygundur. Aksi takdirde tıp ve mimarlığı seçerse sayısal bölümlere gidecek, yeteneği olmadığı için de çok zorlanacak ve hem derslerden kalıp sene kaybedecek, hem de başarması çok zor olan bir alanda uğraşıp başaramadığı için de aşağılık kompleksine girebilecektir. Aynı durum sayısal yeteneği olan öğrencinin sözel mesleklere ilgisi var diye, sözel bölümlere gittiği durumlarda da görülmektedir.
Ayrıca meslekten beklentileri ölçüldüğünde yine beklentisine uygun olan meslekler içerisinden yetenek alanına da uygun olanlar öğrenciye önerilmelidir. Bütün bunlar ile yetinilmeyip öğrencinin içe-dışa dönüklük durumu dikkate alınarak önerilen meslekler arasından elemeler yapılmalıdır. Örneğin “Halkla İlişkiler” mesleğine yeteneği ve ilgisi olan bir öğrencini aşırı içe dönük ise bu meslek öğrenciye önerilmemelidir. Ayrıca öğrencinin yüksek ilgilerinden birden fazlasında çakışan mesleklere yönelmesi daha yararlı olacaktır.
Sonuç olarak, öğrenciye önerilen meslekler hem yeteneklerine, ilgilerine, meslekten ve hayattan beklentilerine hem de diğer kişilik özelliğine uygun olmalıdır. Aynı zamanda öğrenci sayısal veya sözel alanlardan da kendisine en uygun olanını rahatlıkla seçebilecektir. Öğrenci, sayısal bölümde ise (Fen veya Mühendislik) bu puan türünden öğrenci alan çok sayıdaki bölümler içerisinden bütün kişilik özelliklerine en uygun olanları seçebilmelidir. Öğrencinin kişiliğini tanıması, eksik yönlerini gidermeye çalışması, kendisini mutlu edebilecek alanlara ve mesleklere yönelmesi, hem öğrenim hayatında, hem de diğer bütün yaşamında yararlı olacaktır.
Ancak testlerin bir gözlem aracı olduğu unutulmamalıdır. İyi bir gözlemle birlikte değerlendirilen test sonuçları, daha sağlıklı bilgiler verir. Günlük basın ve dergilerde sık sık rastlanan “Duygusal bir insan mısınız?” ya da “Saldırgan mısınız?” türünden anketlerle bilimsel olarak hazırlanmış testlerin birbirinden ayrılması gerekir. Çünkü gazete ve dergilerdeki anketler belli bir kurama dayanmazlar; öznel bir yöntemle seçilen soruların geçerlilikleri yada uygunlukları denenmemiş, yeterli sayıda kişiye uygulanıp standartlaştırılmamışlardır.
Buna karşilik bilimsel testler belli bir kurama dayanırlar, seçilen sorular denenmiş olup, yeterli sayıda kişiye uygulanarak standart hale getirilmişlerdir. Kısacası bilimsel bir test, ne amaçlıyorsa onu ölçer. Bilimsel testlerde her şeyden önce kuramsal bir kişilik modeli geliştirilir. Daha sonra, ölçülmek istenen kişilik özellikleri belirlenir ve bu özelliklere ilişkin sorular hazırlanır. Bu sorular önce bir ön denemeden geçirilerek çok sayıda kişiye uygulanır, ondan sonra daha geniş gruplara verilir.
İnsan kişiliklerinin birbirinden üstün yada aşağı olduğunu söylemek olanaksızdır. Örneğin; dışa dönük kişilerin, içe dönük kişilerden üstün ya da aşağı olduğunu değil, sadece farklı olduklarını söyleyebiliriz ve her iki kişilik özelliğinin de üstünlük ya da yetersizlik alanları farklıdır. Önemli olan kişilerin ne olduğunu bilmesi, yeteneklerini ve güçlerini kişiliğinin özellikleri doğrultusunda kullanabilmesi, yetersizliklerini giderebilmesidir | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:28 pm | |
| öğrenmenin Yedi Prensibi Su anda kurumlarımızın çoğunda hakim olan demode öğrenim anlayışına göre, bilgilerin insanların kafalarına doğrudan doğruya depolanabileceği kabul edilmektedir. Öğrenme bilgilerin, öğrenenin zihnine transferi süreci olarak görülmekte, öğretme ise bu transferi etkili kılacak şekilde paketleme işlemi şeklinde ele alınmaktadır. Öğrenme konusunda araştırmalar yapan IRL adlı bir enstitü, yeni bir yaklaşımla öğrenmenin dünyayla etkileşimden ve zekanın tecrübeden ayırt edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu enstitü öğrenme hakkında yedi prensip belirlemiştir. 1. Öğrenmenin sosyal boyutu çok önemlidir. Okullar ve işyerleri çoğunlukla elemanlarını şu hatalı tercihi yapmaya zorlar: öğrenmek veya sosyal faaliyetler yapmak. Belli bir meslek sahibi yetişkinleri başarılı ve üretken kılan en önemli unsurlardan biri, iş hayatlarıyla sosyal hayatlarını entegre etme yetenekleridir. Bu insanlar şahsiyetlerini ve sosyal ilişkilerini işleri, bilgileri ve topluma katkıları bünyesinde geliştirirler. Halbuki toplumumuzdaki öğrenci ve işçilerden farklı davranmaları beklenmektedir. 2. Bilgiler toplulukların hayatlarıyla entegre haldedir. Bilgi, faaliyet ve sosyal ilişkiler birbiriyle çok sıkı irtibat halindedir. Bu bir aile için de geçerlidir, bir bilimsel araştırma grubu, bir spor takımı, bir müzik grubu veya bir tasarımcılar ekibi için de. Müşterek bir girişim çerçevesinde biraraya gelen insanlar işleri yapma, konuşma, anlaşma yolları geliştirip bu metot, prensip ve değerleri paylaşırlar. Bu oluşumları "icraat toplulukları" şeklinde tarif etmek mümkündür, zira elemanlar sadece üye olmakla kalmamakta ortak iş yapma usulleri de kullanmaktadırlar. Her fert birçok icraat topluluğuna üyedir ve üye olmak için gayret eder. Bu topluluklarda sosyal ilişkiler, faaliyetler etrafında teşekkül eder, faaliyetler ilişkilere göre şekillenir, belli bilgiler ve uzmanlıklar fertlerin kimliklerinin bir parçası haline gelir ve onların topluluktaki yerini belirler. Müşterek bilgiler bu faaliyetin temelini teşkil ettiği için öğrenme bir topluluğa üye olma ve sosyal faaliyetlere katılma aracıdır. 3. Öğrenme bir üyelik faaliyetidir. Öğrenme tek başına bir ferdin faaliyeti değildir, başkalarıyla birlikte iş yapmak için önemli bir araçtır. Öğrenmek bir insanın yeni icraat topluluklarına girmesini, bunlara katkıda bulunmasını ve sürekli olarak yerini gözden geçirmesini mümkün kılar. Her öğrenme faaliyeti ferdin kimliğinde ve toplulukla ilişkisinde bir değişiklik getirir. Öğrenme motivasyonunun artırılmasında, "katılım" arzusu ile bu katılımı mümkün kılmada yeni bilginin rolü çok önemlidir. Başka bir ifadeyle, bir topluluğun icraatına katılmak isteyen ve yapacağı katkıları değerli kılacak yeni ve önemli bilgilere sahip kişilerin öğrenme motivasyonları yüksektir. 4. Öğrenme pratikte bulunmaya dayanır. Sınıflarda bilgi soyut olarak sunulur ve öğrencilerden bu bilgileri yine soyut performanslarla sergilemeleri beklenir. Bilgiler dünyada saf halde bulunmazlar. İnsanlar sabırlı bir gayretle, birçok durum ve faaliyette yaptıkları gözlemler, edindikleri tecrübelerle bu bilgilere ulaşırlar. Ömür boyu öğrenen üretken bir insan, yeni durumlara kolayca ve hızlı bir şekilde adapte olup öğrenmesine devam eden ve her hali bir öğrenme haline çevirebilen insandır. İnsanlar yeni bir faaliyetle meşgul olduklarında veya yeni şartlarla karşılaştıklarında, öğrenmelerine devam edebilmelidirler. Bu da yeni durumun özelliklerini, daha önceden bildikleriyle ilişkisini, nelerin öğrenilmesi gerektiğini ve üretken olmak için ne tür yeni bilgilere ihtiyaç olduğunu tasavvur etmeyi gerektirir. 5. Katılım ve yetkilendirme ayrılmaz bir bütündür. Fertler kimliklerini bir topluluğa yaptıkları katkıya göre algılarlar. Bir topluluğa anlamlı bir katılım, o topluluğun hayatını olumlu yönde etkileme gücünü gerektirir. Dolayısıyla en büyük öğrenme potansiyeli doğuran durumlar, katılımcıların anlamlı ve aktif roller aldığı durumlardır. Böyle durumlarda katılımcılar sadece kendilerini değil bütün bir topluluğu etkileyecek gerçek faaliyetlerle meşgul olurlar. 6. Öğrenememe katılımdan uzak tutulmanın bir sonucudur. Öğrenme, erişim ve imkanı gerektirir. İnsanlar marijinal veya deneme kabilinden bir üyeliğe maruz kaldıklarında öğrenmekte güçlük çekerler. Katılımla ilgili imtiyazların sınırlandırılması, anlamlı katkılarda bulunma hakkını da sınırlar, dolayısıyla yeni şeyler öğrenme fırsatları ortaya çıkmaz. Ayrımcılık ve hariçte tutma davranışlarının öğrenmeye çok büyük olumsuz tesiri vardır. 7. Toplumumuz ömür boyu öğrenen insanlardan oluşan bir toplumdur. İnsanlar her zaman birşeyler öğrenmektedir, ancak öğrendikleri bu şeyler her zaman kendilerine veya topluma faydalı değildir. İnsanlar kendilerine icraat hakkı tanıyan ve anlamlı katkılarda bulunma yetkisi veren topluluklarda öğrenirler. Bir öğrenciyi, bir işadamını, bir bilimadamını, bir solisti veya bir çete üyesini motive eden işte bu duygudur. | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:28 pm | |
| Stresle baş etme ve Problem çözme 1.Stres yaratan bir problemle karşı karşıya olduğumuzda, problemin çözümüne geçmeden önce, kendimizi cesaretlendirelim; "Dünyanın sonu değil ya!" "Her inişin bir çıkışı vardır." gibi cümleler buna yardımcı olabilir.
2. Problem çözümünde izleyeceğimiz yol; A. Problemi saptama, B. Seçenekleri gözden geçirme, C. Bir çözüm yöntemini seçme, D. Eyleme geçme, E. Sonuçları değerlendirme.
Problemin çözümüne geçmeden, bazı sorulara yanıt aramak çözümde yardımcı olabilir. Kesin yanıtlarını, "problem saptama" aşamasında vermemizde yarar olan bazı soruları da kapsayan bir ön değerlendirme yapalım.
Aşağıdaki sorular üzerinde düşünelim; Bu konuda, beni özellikle rahatsız eden ne?§ Bu neden bir§ problem? Ben bu probleme kendim, nasıl bir katkıda bulundum?§ Diğer§ kişiler nasıl bir katkıda bulundular? Problem daha büyümeden, yapabileceğim§ bir şey var mı? Başa çıkabilmek için nasıl bir plan§ geliştirebilirim? Olabilecek en kötü şey nedir?§ Gerçekten o kadar kötü§ olabilir mi?
A. PROBLEMİ SAPTAMA Problemin ne olduğunu açıkça ortaya koyalım, belirginleştirelim. Problemi küçük parçalara ayırmak işe yarayabilir.
Bunun için şu sorulara yanıt bulmaya çalışalım; Bu durum§ neden bir problem oldu? Bu, yalnızca benim açımdan mı problem, yoksa§ başkaları da bunu böyle mi görüyor? Benim bir katkım var mı?§ Katkısı§ olabilecek başka şeyler ya da kişiler var mı? Nasıl bir sonuç elde etmek§ istiyorum? Problem ideal bir şekilde çözülebilse, neler olmasını§ isterdim? Karşımdaki(leri) nin güvence vermesi, ideal çözüm§ mü? Karşımdaki(leri) nin tavrındaki değişme benim stresimi hafifletecek tek§ şey mi?
B. SEÇENEKLERİ GÖZDEN GEÇİRME Çözüm için olabildiğince çok seçenek bulalım, komik ve saçma bile olsa tüm seçenekleri önümüze serip, gözden geçirelim. Liste yapmak yararlı olabilir; listenin içine sadece yapacaklarımızı değil, aklımıza gelen her şeyi yazalım. Böylece yaratıcılığımızı, klişeleşmiş tepki örüntülerinden kurtarabiliriz.
Herkesin listesinde bulunması gereken ve değişmeyen iki seçenek; Stresli durum ya da durumlardan kaçmak ya da yok saymak, asıl problemi bir yana bırakarak, problemin yaşattığı duygular üzerinde yoğunlaşmak. Bu iki seçeneğin hiçbirini seçmeyebiliriz. Ama, stresi kendi beklentilerimiz, bakış açımız ya da tepkilerimizi değiştirerek azaltabileceğimizi veya stresin kaynağından uzaklaşmayı seçebileceğimizi unutmayalım. Bunlar normal tepkiler!
C. BİR ÇÖZÜM YÖNTEMİNİ SEÇME Listeyi inceleyip, birbiriyle uzlaşan çözümler aramaya ve seçeneklerin bazılarını birleştirmeye çalışmak ve bir eylem planı çizmek yararlıdır.
D. EYLEME GEÇME Planı uygulamadan önce, bunu nasıl yapacağımızı bilmek çok önemlidir. İsteğimize ulaşmak için ne yapmamız gerektiğini, ne tür kaynaklara gereksinimimiz olabileceğini, zaman sınırımızın ne olduğunu ve sorunumuzla ilgili olarak her ne yapmaya karar vermişsek, bunları gerçekten yapabilmek için daha hangi bilgileri istediğimizi belirleyerek, bunları planımızın içine yerleştirelim. Bu aşamada kendimizi, güçlendirmek adına, biraz şımartmamızda ne sakınca olabilir?! Planımızı uygulamak adına kendimizi cesaretlendirmemizin yararı olabilir. Vazgeçmek ve yarım bırakmak yerine, stres düzeyimizin yükseldiğini fark ettiğimizde, kendimize aşağıdakiler içinden uygun olan birini seçerek söyleyebiliriz. Bunlar dışında, duruma özgü güçlendirici ve sakinleştirici yeni cümleleri kendimiz üretebilir ve kullanabiliriz; Hemen sonuca gitmek doğru değil. Eğer kaslarımı biraz gevşetebilirsem, kendimi daha sakin hissedebileceğim. Çok rahatsızım ama bu, dünyanın sonu değil. Bunu da atlatırım! Kızmak, işleri daha da berbat edebilir. Elimden geldiğince sakin olmalıyım. Onun (onların) beni hiçe saymasına izin vermeyeceğim. Ama kendimi de kaybetmeyeceğim.
E. SONUÇLARI DEĞERLENDİRME Eylem planında, sonuçların değerlendirileceği zamanı belirlemek çok önemlidir. Uygulamaya çalıştığımız çözüm yollarının, iyi işleyip işlemediğini kontrol etmek iyi olur. O tarihe kadar sorun ortadan kalkmamış olabilir, asla da yok olmayabilir. Ancak, sorun üzerinde çalışmaya başladığımızdan bu yana, yaşadığımız sıkıntıda bir değişme olup olmadığına bakabiliriz. Aşağıdaki sorulara yanıt arayarak, geldiğimiz noktayı değerlendirebiliriz; Eskiye göre kıyaslandığında, bu sorun şu sıralarda§ zamanımızın, enerjimizin, dikkatimizin ne kadarını alıyor? Son zamanlarda§ durumumuzdan daha mı hoşnutuz? Gerginliğimiz biraz olsun azaldı mı?§ Bu üç sorunun ikisine yanıtımız "evet" ise, yöntemimiz işliyor demektir, devam edebiliriz. Yanıtlarımızın ikisi "hayır" ise; listedeki seçeneklerimize yeniden göz atıp, hala elimizde varolanlardan yenilerini deneyebiliriz. Ya da geriye dönüp, başa çıkmaya çalıştığımız stresin ana kaynağını doğru belirleyip belirlemediğimize bakabiliriz.
3. Yöntemimiz iyi gidiyorsa, kendimizi ödüllendirmeyi hakettik! Aşağıdakilerden uygun olanı ya da kendimiz için belirleyeceğimiz ödül cümlelerini kendimize söylemekten çekinmeyelim; Bu problemden bir şeyler öğrenebilir, bir dahaki sefere daha iyi sonuçlar alabilirim. Gerçekten çok öfkeliydim ama duygularımı kontrol altında tutmayı başardım. Aferin bana! | |
| | | sitekurucusu Admin
Mesaj Sayısı : 23648 Doğum tarihi : 01/04/65 Kayıt tarihi : 17/02/08 Yaş : 59 Nerden : insanligin oldugu yerden
| Konu: Geri: Sağlıklı İletişim Ptsi Nis. 14, 2008 3:29 pm | |
| Başarmak Okuma hızınızı artırın Okuma hızınızı artırın İnsan çevresinin şartlamalarından dolayı var olan potansiyelinin ancak %10'unu kullanir.Bu durum okuma hızı için de geçerlidir.Algılama ve düşünme hızımız saniyenin çok kısa sürelerinde gerçekleşirken, okuma hızımız yanlış okuma alışkanlıklarımız nedeniyle çok düşüktür. Dakikada kaç kelime okuduğunuzu biliyor musunuz? Ya da şimdiye kadar hızınızı artırmayı hiç denediniz mi? Yanlış Okuma Alışkanlıkları 1)Okurken anlamadığımızda geri dönmek:Konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanır.Geri dönmeyi kendinize kesinlikle yasaklayın. 2)İçinizden okumak sesli okumanın bir türüdür."iç ses" dediğimiz bu yanlış okuma alışkanlığı hızı frenleyici bir etkendir. 3)Her bir kelimeyi okumak. 4)Gözünüzün bir satırda 7-8 durak yapması.Göz tek bir noktaya baksa bile 3-4 kelime görebilecek bir "görme bandı" kapasitesine sahiptir. 5)Dudakları kıpırdatarak okumak.
Hızlı okuma alışkanlığı kazanabilmek için "görme bandı" kapasitenizi genişletecek göz eğitimi yapmalısınız.
Olumlu düşünün Beynimizden günde ortalama 60.000 düşünce geçer. Bunların çoğu olumsuz düşüncelerdir ve önceki gün düşündüklerimizle aynıdır.Beyninizin doğru sorulara yönelmesini sağlayın. Yanlış Neden bu kadar şişmanım? Doğru Sağlıklı bir vücuda nasıl sahip olabilirim? Yanlış Neden başarılı olamıyorum? Doğru Daha iyi sonuçlar almak için ne yapmalıyım? Yanlış Çalışmaktan nefret ediyorum Doğru Her şeyin bir bedeli var, hedefime her gün biraz daha yaklaşıyorum Yanlış Babam bana neden kızıyor? Doğru Babamla ilişkilerimi nasıl daha iyi hale getirebilirim? Yanlış Böyle giderse sınavdan asla iyi sonuç alamam Doğru Ben bu sınavı kazanabilirim...Başarabilirim...
Öğrenmenin Tadına Varın
Öğrenmenin sizin için gerçekten kolay olduğu bir zamanı hatırlayın.Büyük bir zevkle, heyecanla, coşkuyla öğrendiğiniz şeyler nelerdir?Bisiklete binmek mi, satranç mı, kravat bağlamak mı, dantel örmek mi? O an aklınızdan geçen neydi? Neler hissediyordunuz? Yani kendinize ne diyordunuz? Öğrenmeyle ilgili belirgin tat ve kokular var mıydı? Kolay ve eğlenceli öğrenmek için bağlantı kurduğunuz şeyin ne olduğunu biliyorsanız, öğrenmek istediğiniz herhangi bir konu ya da derste onu uygulamaya koyabilirsiniz. Teşekkür veya takdir belgesi aldığınızda neler hissetmiştiniz? Sizi nasıl kutlamışlardı? Üniversiteyi kazandığınızda neler hissedeceksiniz? Kendinizi üniversitenin bahçesinde, sınıflarında, koridorlarında dolaşan bir "üniversiteli" olarak düşünün | |
| | | | Sağlıklı İletişim | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |