Hz. Peygamber ve mizah
İnsan yaratılışı itibariyle her zaman aynı aktiviteyi gösteremez. O
aşırı çalışmanın verdiği yorgunluk ve sıkıntılardan kurtulmak
istediğinde bir takım eylemlere yönelir. Bu eylemlerin başında mizah
gelir. İnsanın varoluşu ile birlikte var olan mizah, daha sonra tarihî
süreç içerisinde edebî sanatlardan biri haline gelmiş ve edebî tür
olarak yerini almıştır. Hz. Peygamber de zaman zaman yaptığı şakalarla
mizahın İslam edebiyatında yer almasında ve gelişmesinde önemli bir
etken olmuştur.
1. İslam’da Mizah: Mizahın yasak oluşu ile ilgili görüşler, bazı
hadislerin yorumundan kaynaklanmaktadır. Halbuki bu konuda gelen şu
rivayette, insanın vakarını ve ciddiyetini ayaklar altına alacak
şekilde yapılan mizah kötülenmiştir: “Arkadaşınla tartışma ve
şakalaşma!” Aynı şekilde kahkahalarla gülmeyi yasaklayan rivayetler de
bulunmaktadır: “Çok gülme, zira çok gülme kalbi öldürür.” Hz. Ali’nin
(ö. 33/653) şu sözleri de bu hadisleri desteklemektedir: “Çok mizah
ciddiyeti azaltır, kimin şakacı mizacı daha galip gelirse aklı fesada
uğrar, kim çok şaka yaparsa ciddiyeti yok olur.” Bütün bu rivayetlere
baktığımızda, insanın ciddiyetini yok eden ve onu hafife alan, kin ve
düşmanlığa sebep olan mizahın yasaklandığı ve bunun dışındaki
durumlarda da izin verildiği anlaşılmaktadır. Zira yaşadığı dönemde
insanların en güler yüzlüsü olan Hz. Peygamber, mizahı yasaklamak şöyle
dursun, bir psikolog edası ile onun bir ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.
Nitekim sahabeden Hanzala b. Rebi, evinde ailesi ile şakalaşarak gülüp
eğlenmesi üzerine münafık olduğu düşüncesine kapılmış ve durumunu
anlatmak için Hz. Peygamberin yanına gelmiştir. Onun içinde bulunduğu
sıkıntılı halini fark ederek şöyle demiştir: “Ey Hanzala! İnsan bazen
öyle olur, bazen böyle olur.” Hz. Peygamber bizzat şaka yaparak da
mizahın bir ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Bir gün Ebû Hureyre, Hz.
Peygamberin hareketini anlayamamış ve bu hareketi beklememiş olmalı ki,
yaptığı karşısında: “Ya Rasûlallah! Bize şaka mı yapıyorsun?” diye
sorunca o da: “Evet, ben şaka yaparım, fakat sadece doğruyu söylerim.”
cevabını vermiştir.
Hz. Peygamber şaka yaparken dikkat edilmesi gereken kurallar olduğunu
belirtmiştir. Ebû Hureyre hadisinde olduğu gibi mizahı, yalan ve
uydurma sözler söyleyerek, bir anlamda insanlara manen zarar verecek
şekilde yapmamak, şaka ile de olsa bir kişinin malına el koymamak (bir
hadiste Hz. Peygamber bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “Sakın sizden
biriniz kardeşinizin asasını ne şaka ne de ciddi alsın. Her kim aldı
ise geri iade etsin.”,herhangi bir kimseyi korkutmamak ve tedirgin
etmemek (böyle şaka şu hadisle yasaklanmıştır: “Sahabe Hz. Peygamber’le
birlikte yolculuğa çıkarlar. O esnada birisi uyur. Şaka maksadıyla
yüzüne ip sarkıtırlar. Bunun üzerine o kişi korkmuş bir şekilde uyanır.
Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurur: ‘Bir Müslüman’ın diğer bir
Müslüman’ı korkutması helal olmaz.’” gibi kurallar bunlardan bir
kısmıdır. Hz. Ali insan psikolojisi açısından mizah konusuna bakarak şu
sözleri ile onu teşvik etmiştir: “Bedenler yorulduğu gibi gönüller de
yorulur ve usanır. Kalplerinizi dinlendirin ve ona ulaşacak hikmet
yollarını arayın.”
2. Hz. Peygamber Döneminde Mizah: İslam kültüründeki mizah anlayışının
belirlenmesinde Hz. Peygamberin konumu önemlidir. Zira o çok neşeli bir
mizaca sahip olması sebebiyle sözlü ve fiilî olarak şakalarını çocuk,
genç, yetişkin ve ihtiyar herkese yapmıştır. O çocuklardan torunları
Hz. Hasan ve Hüseyin ile çocukluğundan itibaren uzun yıllar yanında
bulunan Enes’le şakalaşmıştır. Câbir’in anlattığına göre Hz. Peygamber
Hasan ve Hüseyin’i sırtına bindirir, dört el üzerinde yürüyerek
“Deveniz ne güzel deve, siz de ne iyi binicilersiniz.” diyerek onları
taşır. O Enes’in ailesini de zaman zaman ziyaret ederdi. Bu
ziyaretlerin birisinde kardeşi Umeyr’i çok üzgün görünce sebebini
sorar. Onlar da çok sevdiği ve devamlı oynadığı kuşunun öldüğünü
söylerler. Hz. Peygamber, küçük bir çocuk olmasına rağmen ona taktığı
lakapla: “Ey Umeyr! Ne oldu Nugeyr’e?” diyerek şakalaşır ve üzüntüsünü
hafifletir. Daha sonraları her gördüğünde böyle diyerek onunla
şakalaşırdı. Ayrıca Hz. Peygamber on yaşından itibaren Enes’le: “Ya
ze’l-uzuneyn (Ey iki kulaklı)” diyerek şakalaşırdı. Hz. Peygamber
çocuklarla şakalaştığı gibi örnek bir aile reisi olarak ailesi ile baş
başa kaldığında onlarla da şakalaşırdı.
O dini öğretmek, ahlakı terbiye vermek, Allah rızasını kazanmak, sevgi
ve muhabbet bağı kurmak, gam, keder ve sıkıntılarını gidermek amacıyla
sahabeden yetişkinlere de şakalar yapmıştır. Bir gün kendisini bir
deveye bindirmesini isteyen bir sahabiye “Seni deve yavrusuna
bindireyim.” şeklinde verdiği cevabına şaşırdığını gören Hz. Peygamber
tebessüm eder ve: “Bütün develer, bir ana devenin yavrusu değil midir?”
demek sûretiyle şaka yaptığını ihsas eder. Enceşe isminde bir sahabî
Veda Haccı dönüşünde Hz. Peygamberin hanımlarını taşıyan develeri
sürmektedir. Yanık sesi ve hızlı ritmiyle söylediği şarkılar develeri
coşturunca Hz. Peygamber: “Ey Enceşe! Yavaş sür billurları kırmayasın.”
diyerek hanımların nazik olduklarını, bu süratten incinebileceklerini
imâ sûretiyle şaka yapar. Cennete girmek için dua etmesini isteyen
Ensarlı ihtiyar kadına Hz. Peygamber: “Sen bilmiyor musun, ihtiyarlar
cennete girmez.” deyince, kadın üzüntüsünden ağlamaklı hale gelir. Hz.
Peygamber gülerek, “Sen hiç ‘Onları (kadınları) bakire, eşlerine düşkün
ve hepsini aynı yaşta kılmışızdır’ âyetini okumadın mı?” dedi. Hz.
Peygamber onun ihtiyar haliyle değil de, genç olarak cennete gireceğini
böyle bir şakayla bildirmiştir.
Hz. Peygamber sahabeye şakalar yaptığı gibi sahabe de ona zaman zaman
şakalar yapmıştır. Hz. Peygamber ise onların bu şakalarına tebessüm
veya mukabil bir şakayla cevap vermiştir. Tebük seferinde Avf b. Malik,
küçük bir deri çadırda bulunan Hz. Peygamberin yanına gelir, selam
verir, selamını aldıktan sonra Hz. Peygamber: “İçeri gir” deyince o da:
“Bütün vücudumla mı yoksa yarısıyla mı ya Rasûlallah?” deyince “Evet,
bütün vücudunla.” der. Hz. Peygamber’i her konuda kendisine örnek alan
sahabe de kendi aralarında şakalaşmışlardır. Bu konuda en-Nehaî’ye
şöyle soru soruldu: “Sahabe şakalaşıp gülerler miydi?” O da: “Evet!
Kalplerindeki iman da köklü dağlar gibiydi.” der. Hz. Ebu Bekir, Hz.
Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin mizaha olumlu baktığı yaşanan mizahî
olaylardan anlaşılmaktadır. Mesela, Hz. Ömer hakkında el-Câhız şunları
anlatır: “Hz. Ömer asık suratlı olmasına rağmen: ‘Biz ailemizle baş
başa kaldığımızda sizin gibiyiz (şaka yaparız).’ derdi.” O zaman zaman
sıradan insanların yanlış tavırlarını eleştirmek amacıyla şakalar
yapmıştır. Birgün Hz. Ömer önemsemeden namaz kılan bir bedevîye baktı.
Bedevî namazı bitirdiğinde duasında: “Ey Allah’ım! Beni hurilerle
evlendir.” deyince Hz. Ömer: “Be adam! Parayı iyi ödemedin, ancak dünür
olduğun kadının daha kıymetlisine talip oldun.” dedi.