Acelya
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Acelya

ACELYANIN DÜNYASI DOSTLUGUN VE SEVGININ TEK SIMGESI
 
PortalPortal  AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Deyimler ** devam

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sitekurucusu
Admin
Admin
sitekurucusu


Koç
Yılan
Mesaj Sayısı : 23648
Doğum tarihi : 01/04/65
Kayıt tarihi : 17/02/08
Yaş : 59
Nerden : insanligin oldugu yerden

Deyimler **  devam Empty
MesajKonu: Deyimler ** devam   Deyimler **  devam Icon_minitimePaz Mart 30, 2008 6:50 pm

Laf altında kalmamak: Kırıcı sözlere gereken etkinlikte ve sertlikte kerşılık vermek.
Laf (söz) aramızda: Konuştuklarımız ikimiz arasında gizli kalsın.
Laf atmak: Birisine tedirgin edici sözleri uzaktan söyleyip işittirmek.
Lafa tutmak: Gereksiz yere uzun konuşarak birini işinden alıkoymak.
Laf (söz) düşmemek: Kendisinin söz söylemesine gerek bulunmamak. Konuşan çok olduğu için kendisine sıra gelmemek.
Laf (söz) ebesi: Çok konuşan, söyleyecek şeyi çok olan.
Laf etmek: Bir olayı, bir davranışı dedikodu konusu yapmak.
Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Konuşmakta olan birinin konuşması bitmeden, tepki göstererek kendi sözleriyle susturmak.
Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Anlatacağı şeyleri bir türlü açık seçik söyleyememek.
Lafı ağzında kalmak: Konuşmasını bitirememek.
Lafı ağzından kaçırmak: Bir sırrı istemeden söyleyivermek.
Laf olsun diye: Ağzına geldiği gibi, belli bir amaca dayanmadan, bir şey söylemiş olmak için.
Laf (söz) diyecek yok: Her yönü ile eksiksiz, eleştirilecek bir yanı yok.
Lakırdı (laf) taşımak: Biri için söylenen kötü sözleri kendisine ulaştırmak (Dedikodu).
Lamı cimi yok: Kesinlikle yerine getirilmeli, tek çıkar yol bu.
Leb demeden leblebiyi anlamak: Konuşmasının daha başında ne diyeceğini anlamak.
Leke sürmek: Birine onur kırıcı bir suç yüklemek.
Lügat parçalamak: Süslü ve anlaşılmaz sözlerle konuşmak.
M
Madalyanın ters (öteki) yüzü: İyiye giden bir iş ya da durumun akılda tutulması gereken olumsuz yönü.
Mahalleyi ayağa kaldırmak: Gürültü ve patırtı çıkarıp konu komşuyu rahatsız etmek, telaşa düşürmek.
Mahkemede dayısı olmak: Kendi işiyle ilgili yerde bir koruyucusu bulunmak.
Makaraları koyuvermek (salıvermek): Kendinden geçercesine uzun kahkahalarla gülmek.
Makasa almak: Birini zor durumda bırakacak biçimde sıkıştırmak.
Mantar gibi yerden bitmek: Çok sayıda ve bir anda meydana çıkmak.
Masal okumak: İnandırıcılıktan uzak, avutucu sözler söylemek.
Maskeyi atmak (çıkarmak): Kendini çevresine iyi bir insan olarak tanıtan bir kimse, bu durumunu bırakarak kötü olan gerçek kimliğini ortaya koymak.
Maşası olmak (birinin): İsteklerine göre hareket eder duruma gelmek, kullanılmak.
Mat etmek: Karşısındakini cevap veremez duruma düşürmek, yenmek.
Maymun iştahlı: Beğeni ve sevgileri çok değişken, hiçbir işi tamamlayamayan.
Mekik dokumak: İki yer arasında sık aralıklarla gidip gelmek.
Merhabayı kesmek (biriyle): Dostluktan kesinlikle vazgeçmek.
Mesele çıkarmak: Hiçbir nedeni yokken bir anlaşmazlık çıkarıp rahatsız edici bir durum meydana getirmek.
Meteliğe kurşun atmak (sıkmak): Parasız kalmak.
Metelik vermemek: Önemsememek, değer vermemek.
Meydana atılmak: Bir konu ileri süürlmek. Bir işi sonuçlandırmak üzere kendini göstermek.
Meydanı boş bulmak: Ortada engel olabilecek kimse bulunmadığı için dilediği biçimde davranmak.
Meydan kalmamak: Bir işin, yapılmasına gerek ya da fırsat kalmamak.
N
Nabza göre şerbet vermek: Birinin sevgisini kazanmak için onun hoşlanacağı, beğeneceği davranışlarda bulunmak.
Nabzını yoklamak: Birinin ne düşündüğünü, nelere ilgi duyduğunu anlamaya çalışmak.
Naza çekmek (kendini): Kendisinden istenen şeyi yapacağı halde yapmak istemiyormuş gibi davranmak.
Nazı geçmek (birine): Her dileğini yaptıracak kadar birinin yanında saygınlığı olmak, hatırı sayılmak.
Nefes aldırmamak: Çok sıkı bir çalışma yaptırarak dinlenmesine fırsat vermemek.
Nefesi kesilmek: Ya çok yorgunluktan ya da heyecandan nefes alamaz duruma gelmek.
Nefes nefese: Koşarak geldiği için sık sık soluya soluya.
Nefes tüketmek: Bir şeyi anlata anlata çok yorulmak.
Ne günlere kaldık: Çok kötü günler yaşıyorum. Eskiden böyle değildi.
Ne hali varsa görsün: Hatalı yolda ilerleyip söz dinlemiyor. Kendi düşen ağlamaz. Ne isterse yapsın.
Ne idüğü belirsiz: Kendisi ve ailesi hakkında hiçbir bilgi yok.
Ne kokar ne bulaşır: İyilik yapma imkanı olduğu halde iyilik yapmayan, ama kötülüğü de dokunmayan.
Ne oldum delisi olmak: Beklemediği üstün bir imkana kavuştuğu için aşırı şımarmak.
Ne pahasına olursa olsun: Gelebilecek her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göğüsleyerek, mutlaka.
Ne şiş yansın ne kebap: İki tarafında zarar görmeyeceği bir çözüm bulmak.
Nevri dönmek: Çok sinirlendiği halde, belli etmediği için yüzü sapsarı olmak.
Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey için hem özveride bulunamıyor, hem de isteğinden vazgeçmiyor.
Neye uğradığını bilememek: Birdenbire karşılaştığı acılı bir durum nedeniyle donup kalmak.
Nuh der Peygamber demez: Düşüncelerinde sonuna kadar direnir, hiçbir etki ve zorlama ile değiştirmez.
Numara yapmak: Yalanı gerçekmiş gibi göstererek birini aldatmaya çalışmak.
Nutku tutulmak: Üzüntüden, heyecandan, korkudan hiçbir şey söyleyememek.
O
Ocağına düşmek (birinin): Yardımına gereksinme duyarak çok yalvarmak.
Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını yıkmak, ailesine kötü günler yaşatmak.
Ok yaydan çıkmak: Vazgeçilemeyecek, geri dönülemeyecek bir iş yapmak.
Oldu bittiye getirmek: Bir işi başka biçime sokulamayacak, değiştirilemeyecek durumda bitirmek
P
Pabucu dama atılmak: Daha iyisi bulunduğu için eskisinin rağbet görmemesi, unutulması.
Pabuç bırakmamak: Hiçbir şeyden çekinmeden yapacağını yapmak, korkmamak.
Papuç pahalı: Tehlikeli bir işe benziyor.
R
Rafa koymak (kaldırmak): Bir iş üzerinde çalışmaktan vazgeçmek.
Rast gelmek: Yolda karşılaşmak. Düşünmediği, aklında olmadığı halde kendisini bulmak (bir şey). İş, istediği gibi olmak.
Rayına oturmak: Bir işin istenilen şekilde devam ettirilmesi.
S
Saati saatine uymamak: Sık sık değişen durum olmak.
Sabahın köründe: Sabahın alaca karanlığında, erken saatte.
Sabır taşı: Çok sabırlı davranan, sıkıntılara katlanan.
T
Tabana kuvvet: Yürümek zorundayız.
Tabanları kaldırmak: Birdenbire koşmaya başlamak.
Tabanları yağlamak: Uzun süre yürümeye hazırlıklı olarak yola çıkmak.
Taban tabana zıt: Birbirinin tam tersi.
U
Ucu dokunmak: O işten zarar görmesine neden olmak, birine zarar vermek.
Ucunda bir şey olmak: İçinde açığa vurulmayan bir maksat bulunmak (Gizli maksat).
Ucu ucuna (gelmek): Gerektiği kadar olmak, fazla olmaması.
V
Vakitli vakitsiz: Canı istediği zaman, gelişi güzel zamanlarda.
Vaktini almak (yemek): Uzunca bir süre uğraştırmak, gereğinden fazla zaman harcanmış olmak.
Vaktini öldürmek: İş yapmadan, boşuna zaman geçirmek.
Varlık göstermek: Kendi gücüne ve yeteneğine göre bir iş yapmak.
Y
Yabana atmak: Önemsememek, üzerinde durmaya gerek duymamak.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: Ancak bu işi yaparsan burada kalabilirsin.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: Giriştiğim iş sonunda ya büyük bir başarı kazanırım, ya da tümüyle her şeyimi kaybederim.
Z
Zaman öldürmek: Dilenerek ya da sohbet ederek vakit geçirmek, hiç iş yapmamak.
Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak kendini önemli bir kişi gibi göstermeye çalışmak.
Zar zor: İstemeye istemeye, güçlükle.
Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu yıkan çok acı söz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://acelya.forumakers.com
 
Deyimler ** devam
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Deyimler ** devam
» Deyimler **
» resimlre devam
» resimlere devam

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Acelya :: ACELYA FORUM HOSGELDINIZ :: Edebiyat-
Buraya geçin: