Arkadaşlar ben küçükken oruç tutmak gerçekten zor gelirdi. Sahura kalkıpta yemeği yedikten sonra hep içimde bir tereddüt olurdu; "acaba orucu tamamlıyabilecek miyim?" diye..
Daha sonraki yıllarda büyüdükçe oruç tutmak zorluk olmaktan çıktı. Zamanla orucun derecesinin arttığını farkedebiliyordum. Eskiden sadece aç kalırdım oruçluyken, fakat şimdilerde orucu nefsimle beraber tutmanın farkına vardım.. Kulluğumun ve aczimin farkına vardım.. Ağaca bağlanmış eşşek gibi aç kalmak yerine, iç arzularına da "dur" demek lazım. Ele, göze, dile de oruç tutturmak lazım...
Bu konuyu açmamdaki sebep orucun bizlere zor gelen bir ibadet olması... Özellikle yaz saatlerinde oruç tutmak zor oluyor, karın açlığından geçsek bile susuzluk bizi zorluyor...
Bunlar hepimizin başına gelen şeyler, bu zamanlarda okuduğum kitapta tam da oruça benzer bir durum söz konusu... Mevzu-u tarih, Türk insanının Balkanlardan silinip atıldığı, Müslüman-Türk nüfusun %80'lerden %10'lar indiği, Türklerin sindirildiği yıllar ve hemşehrim olan Erzurumlu Mehmet Şükrü Paşa müdahafasında ikinci payitaht Edirne'de aç, susuz savaşan askerlerimizi anlatıyor... Yine aynı yıllar hakkında, Çanakkale Savaşı, tarihimizde boynumuzu büken olaylardan Sarıkamış Harekatı ve diğer cephelerde askerlerimizin çektiklerini anlatan bu kitap bugün orucu daha kolay tutmamı sağlıyor..
Hem Allah'a olan kulluğumuz gereği, nefsimizle beraber oruç tutalım hem de Hak'kın rahmetine kavuşmuş, Vatan borçlu olduğumuz insanların halini anlayalım ve onlara da dualarımızda yer ayıralım arkadaşlar. Allah'a emanet olun...